|
Kendi kendine büyüyen bir çocuğun "Maya"sı

Leyla İpekçi''nin ilk romanı Maya, yıllar sonra yeniden basıldı. Kitabı ilk okuduğumda çok sevmiştim. Özellikle ilk bölümlerini. Bu sayfalarda annesi ölmüş, babası kendini sık aralıklarla terk eden bir çocuk vardı. Kendi kendine büyüyordu. Çok zordu ama o yolunu buluyordu. Yükünü anlayamayacak kadar küçük yaştaki ''akran''larından gizli saklı bir yaşamdı sürdüğü. Herkes kendi hikayesinden bilir; o yaşlarda ayrıksı duran pek çok şeyden, en çok da acılarından utanır insan. Maya, arkadaşlarının yanında onlar gibi olmaya çalışıyordu sadece. Güçlü olmaya mecbur bırakılmıştı. Bulaşık yıkamaya da…

Maya''yı, her ilk romanın otobiyografik öğeler barındırdığı varsayımıyla daha da merakla okumuştum. Sarı sayfaları dökülen eski bir baskıydı. Bir solukta bitiverenlerden, kısa, öz bir roman. Kitabın arka sayfasındaki o küt saçlı Amelie fotoğrafını hatırlıyorum. Ne güzeldi! Yazarın on hatta yirmi yıl evveline gitmeye imkan tanıyordu. Hikayedeki gerçeklik hissini artırıyordu sanki.

Kitabın sonlarına doğru, Maya''nın küçükken direndiği zorlukların, büyüyünce karşısına çıkması her okuyanı kederlendirmiştir. Çıkar da hakikatten… Yine de olmasaydı sonu böyle demiştim. Çocuk yaşta büyük dertlerle uğraşmıştı ama asıl sorunlar büyüyünce çıkmıştı ortaya.

Maya, ölüm ve terk edilmelerin öğrettiği gibi herkesin göçmen olduğunu biliyordu. Önceden yolculuyordu. Hayatına son giren adama yaptığı gibi. Babasıyla hesaplaştı. Annesinin öldüğü yaşı geçince onun aslında ne kadar küçük olduğunu gördü. Dertlerle, en kötüsü sevgisizlikle baş edemeyecek kadar küçük.

Şefkat duydu.

Kendinden yaşça küçük olanlara duyulan cinsten.

Bu kitabı Timaş basınca tekrar okudum. İpekçi''nin giriş yazsısında da belirttiği gibi fazla baskısı yok. O yüzden adını duyup okuyamayanlar için iyi bir fırsat. Arka kapağındaki o küt saçlı fotoğraf olmaksızın biraz eksik. Ama ''varlık'' meselesini derinlemesine irdelediği son kitabı Ateş ve Bahçe''yi okuyanlar ya da köşe yazılarını takip edenler için kesinlikle dönüp bakılması gereken bir ilk söz. Çünkü ''varlık''ı anlamlandırmaya çalışanlar illa önce kendilerini tanımalılar. Ve bana kalırsa bu kitap İpekçi''nin mayasına baktığı, yaşadıklarını ifade ederken belki de pek çok şeyi neden yaptığını anladığı bir roman. Çok iyi bir ilk roman…

Kitabın bu baskısında ressam Arzu Başaran''ın Maduniyet Serisi''nden bir çalışmasına yer verilmiş. Bölünmüş, parçalanmış bedenler üzerine bir çalışma. Başaran verdiği bir röportajda , “Bu gövdeler tam olarak hiçbir yere ait değiller. Tarihin görmediklerini, arada kalıp sıkışmış ve tam olarak özne olamamışları, fiziki olarak var olsalar da toplumun bir kesiminin fark etmedikleri benim yaklaştığım insanlar. Gövdelerin uzuvlarının eksikliği, bazılarının içlerinin giderek incelip boşalması, durdukları yere düşüyor olmaları hep bu nedenle, onlar eşikteler, bölük pörçük ama dirençliler...” demişti. İpekçi, bu resmi seçerek belki de ''arada olma hali''ndeki saklı bağımsızlığa dikkat çekmek istemiş. Ve de korkunun ardındaki umuda.

Babanın çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik onların annelerini sevmektir. T.Hesburgh
il y a 13 ans
Kendi kendine büyüyen bir çocuğun "Maya"sı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak