|
1915 Çanakkale Köprüsü, kurt dedem ve cümle şehitlerimize armağan olsun

32 yıl önce Ağustos ayının bir akşam vakti, Gelibolu’ya ulaştım. Şehrin hemen kıyısında bir caminin yanına karavanı park ettim. Araçta iki aileydik. İki küçük bebek, iki anne iki babaydık. Bir gecelik mola vermiştik. Niyetimiz, Gelibolu’da askerlik yapan bir dostumuzu da görüp ertesi sabah Lapseki üzerinden İzmir’e revan olmaktı.

“DİKKAT HER YER KABRİSTANLIKTIR”
Karavandan indim. Caminin bahçe kapısını açtım. Dar beton zeminden şadırvana doğru ilerlerken çimenlerin üzerindeki levhayı gördüm….
“Dikkat her yer kabristanlıktır”
Bir an durakladım. Bir daha okudum. Sonra bir daha…
“Dikkat her yer kabristanlıktır”
Cami avlusundan çıktım. Aracın yanına geldim, “Bu gece burada biraz zor kalırız” dedim. Sonra askerliğini askeri gazinoda yapan dostumuzu bulmak için çarşıya indik. Çarşıya giderken sağdaki soldaki parklarda da aynı tabela vardı.
“Dikkat her yer kabristanlıktır”
Dostumuzu bulup hasbihal ettikten sonra karavana geri döndük. Etrafımızdaki,
“Dikkat her yer kabristanlıktır”
yazılarını gördükçe, Fatihalar okuyorduk.
Ve “
Şehitlerin huzurunda nasıl olur da yatıp uyuyabiliriz”
diye düşünüyorduk. Çareyi sahile inmekte bulduk.

Çanakkale Boğazı’nda, Gelibolu’nun Çamlık’ında karavanı park ettiğimizde vakit çoktan gece yarısını geçmişti.

O gece doğru düzgün uyumadım. Sanki, şehitler kabristanlardan bir bir çıkmış, etrafımda koşuşturuyordu.

Sanki, Çanakkale Savaşı’nın o şiddetli çatışmaları benim de içinde olduğum bir atmosferde yaşanıyordu.

Gecenin karanlığında, mermi sesleri, top sesleri arasında, vurulduğunda kelimeyi şehadet getiren kurt dedemin sesi duyuluyordu.
CEDDİMİZİ BAĞRINDA TAŞIYAN GELİBOLU ŞANIN BÜYÜSÜN
Ertesi sabah, feribota binip, Lapseki’ye geçerken, arkamızda kalan boylu boyunca Gelibolu Yarımadası’na bakıp,
“Kurt dedemi de bağrında taşıyan Gelibolu, şanın yükselsin”
dediğimi hatırlıyorum.

O günden sonra Gelibolu Yarımadası’na, karşısındaki Çanakkale’ye defalarca gittim. Ama bir daha hiç Gelibolu’nun içine girmedim.

Seddülbahir’i, Alçıtepe’yi, Palamut Koyu’nu, Arı Burnu’nu, Eceabat’ı, Şehitlik Abidesi’ni, Kumkale’yi ziyaret ettim.
Her gittiğimde, yüreğim titreyerek, yürüdüm. Ayağımı toprağa basacağım zaman sanki
“şehitlerimizin tenine basıyormuşum”
ürkekliğiyle titizlendim. Baktığım her yerde, ceddimin yedi düvele karşı çarpıştığını gördüm. Şayet Çanakkale merkezde bir otel odasına kendimi atamadıysam, sabahlara kadar uykusuz kaldım.
TORUNLAR, DEDELERİNİN ŞEHADETİNİN BOŞUNA OLMADIĞINI GÖSTERİYOR

Bugün yine Gelibolu Yarımadası’ndayız. Bugün yine ceddimizin huzurundayız. Bugün yine, ellerimizi açıp 107 yıl önce “Çanakkale geçilmez” diyen kahramanlarımıza dua ediyoruz.

Bugün bizim için şeref günüdür. Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümüdür.

Ama bugün bir farkla buradayız. Çünkü bugün 1915 Çanakkale Köprüsü’nün de açılışını yapıyoruz.

4 yıl gibi kısa bir sürede bitirilen ve her noktasında başka bir sembol ifade eden Türkiye’nin gurur kaynağı köprü bugün açılıyor. Ve ilk kez 32 yıl önce feribot ile geçtiğimiz Boğaz’ı bu kez arabamız ile geçeceğiz.

1915 Çanakkale Köprüsü kurt dedem ve cümle şehitlerimize armağan olsun.

Dilerim, o köprüden her geçen, kurt dedem ve şehitlerimize Fatihalar, ihlaslar gönderir… Bu toprakların kıyamete kadar İslam beldesi olması için dualar eder.

Hayırlı uğurlu olsun.

Katır pisliğindeki arpayı yiyerek direnen dedelerimizi bugün bir daha hatırlamak

Seferberlik bakiyesi bir dedenin torunu olmak bile benim için bir gurur vesiledir; bilen bilir…

Ve
kurt dedesi Çanakkale’de kalmış
olan ben…
Bir Ramazan gününde şehitlikte iftarımı buğday çorbası, arpa ekmeği ve su ile yaptığımda,
“Dedeme iftara geldim”
diyendim…
(…)
Çocukluğum
dedem
Hasan Onbaşı
’nın seferberlik anılarını dinlemekle geçti.

(…) Dedem Hasan Onbaşı bir gün köydeki kerpiç evin sahanlığından arpalıkları gözleriyle süzerken, “Seferberlik yıllarıydı…” diye başladı söze… Ve devam etti.

“Babam Hüseyin gitti
önce köyden, akranlarıyla birlikte…
Sonra
beni aldılar askere…

Balkan Harbi’nde perişan olduk. Hemen ardından Çanakkale’ye saldırdı gavur.

Babam Hüseyin Çanakkale’de kaldı!
(şehit oldu)

Topçuydum ben…

Çanakkale Savaşı’ndan hemen sonra
Erzurum’a yürüyerek gittik.
Top arabalarını katırlar çekiyordu. Ekmek bile bulamıyorduk.
Katırların pisliklerinden topladığımız arpaları yiyerek hayatta kaldık…”

Anlattıkları böylece devam edip gitti…

(…) Yokluğun dibini bulmanın cümlesi,
“Katır pisliğindeki arpayı kavut yapıp (ezip kavurmak) yemek”
olanıdır belki.
Katır pisliğindeki arpaları yiyerek hayatta kalan
ve yedi düvele karşı savaşan dedelerimizin sayesinde bugün bu topraklarda yaşamaya devam ediyoruz.
Çanakkale ruhu
dendiğinde, hem bir direniş bilinci aklımıza gelir…

Hem, memleketin her bir köyünden, her bir şehrinden, her bir bölgesinden seferberlik çağrısına kulak veren vatan evlatları…

Baba oğul Çanakkale’ye koşan kurt dedem ve dedem gibi binlerce ecdadımızın “hesapsız” hali gelir Çanakkale ruhu dediğimizde.

Çanakkale’ye koşan dedelerimize rahmet diliyorum.
Bugün o
dedelerinin ruhuna sahip çıkanların tümüne selam duruyorum!
Bizim
ruhumuz Çanakkale
’dir.
Harcımız İstiklal Marşı.
(18.03.2016 Yeni Şafak)
#Gelibolu
#Çanakkale
#Seddülbahir
2 yıl önce
1915 Çanakkale Köprüsü, kurt dedem ve cümle şehitlerimize armağan olsun
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…