|
Biz ona kısaca Reis diyoruz

Adam hedefini belirlemiş, kararlılıkla ilerliyor. Dere tepe demeden gidiyor. Önüne büyük bir nehir çıkınca, onu aşacak mecbur… Dağlar aşmış, ovalar geçmiş; bir nehir yüzünden geri dönecek değil.



Lâkin nehir geniş… Suyu hızlı.



Geçmek için bir köprü aramak zorunda.



Nehir boyunca yürüyor, bir köprü bulamıyor.



Derken nehrin karşı tarafında birini görünce ona sesleniyor.



Oraya nasıl geçtiğini soruyor.



Karşıdakinin verdiği cevap, hayalleri yıkan cinsten.



“Ben hiç nehri geçmedim ki… Burada doğdum…”



***


Sene 75. İlk defa karadan İstanbul'a gideceğiz.



Daha önce hep Yalova'dan vapura binerek gitmişiz.



Büyükler karayolundan bahsediyor; dolanmak, mola vermek lafları falan ediyorlar.



Ben hiç bilmiyorum o yolu.



Nihayet yola çıktık; Yalova'dan sonra dar yoldan Kocaeli istikametine ilerliyoruz.



Yol öyle dar ki önde yavaş giden bir aracı sollamak için karşıdan gelen arabaları kontrol etmek ve boş olduğunda hamle yapmak gerek.



Karamürsel, Gölcük geçildikten sonra İzmit Körfezi'nin tam ucuna varılıyor…



Doğu istikametine gidilen yol, neredeyse aynı şekilde geri döner gibi batıya dönüyor.



Hereke, Gebze üzerinden İstanbul'a doğru ilerleniyor.



İzmit Körfezi'nin kıyı şeridi boyunca gitmek manzara görmek ve arada mola vermek bakımından güzel ama aynı yerde dönüp durmak, insana kendini dolap beygiri gibi hissettiriyor.



Nehrin karşısına geçmek için köprü arayan adamla aynı tecrübeyi yaşamak zorundaydı bugüne kadar o karayolunu kullananlar.



Körfez çok geniş olduğu için, karşı yakada birini görmek ve seslenmek kısmı hariç.



***


O yolculuk bittiğinde, haritayı önüme açıp uzun uzun bakmıştım.



Haritada körfez ne kadar da ince görünüyor.



Defterime bir köprü çizdim. Asma köprü değildi.



Sinan tarzı. Kayalardan kesilecek büyük taşlarla yığma şeklinde inşa edilecek.



Gittikçe yükselen, orta kısmı kemerli ve sonra inişe geçen bir köprü.



***


Büyüklere gösterdim. “Bakın burada şöyle bir köprü yapılsa, bütün körfezi boydan boya dolaşmak gerekmez.”



Güldüler… Çok üzüldüğümü hatırlıyorum.



Henüz lise öğrencisiydim; önemsemelerini beklerdim.



Biraz ilgilenen, gemilerin nereden geçeceğini sordu.



“İşte şu kısımdan. Gittikçe yükseliyor. Orta kısımda yüksek bir kemer var.”



“İyi de kim yapacak böyle bir köprüyü?”



İşte orada ben de tıkandım.



Cevabını bilmiyordum.



“Yaban biri bulunur” dedim, “Önce böyle bir şeyin gerçekten de ihtiyaç olduğunu görmek lâzım.”



Defterdeki o çizimi zamanla yeniledim.



Büyük hayalimin son şeklini bir kartona çizmiştim.



Onu yirmi yıl kadar muhafaza ettim, sonra kayboldu.



***


Oraya bir köprü yapılma hayalim de yıllar içinde güçleneceğine azaldı.



Çünkü ülkenin öyle büyük projelerle ilgilenecek hali yoktu.



Daha ufak işleri bile tamamlamakta zorlanıyorduk; Bolu Dağı tüneli gibi.



Karşı çıkanlar vardı; Boğaz'a yapılan köprülerde olduğu gibi.



Bambaşka işlerle meşguldük; anarşi, terör, bölücülük gibi.



Ekonomik sıkıntı büyüktü, devamlı ekonomik kriz içindeydik.



Anayasa fırlatılıyor, kriz çıkıyordu; Körfez krizi deniyordu, bir türlü bitmiyordu.



Hükümetlerin biri geliyor, biri gidiyordu.



Koalisyonların ömrü ortalama bir yılı aşmakta zorlanıyordu.



Çuval yapabildiğimiz için, çivi imal edebildiğimiz için avunacak haldeydik.



Montaj sanayiini aşmak için çabalayanlar, tepeleniyordu.



Senelerimiz nasıl geçti biliyoruz, çok iyi hatırlıyoruz hepsini.



***


Nihayet, bir babayiğit çıktı… Nerede hangi ihtiyaç varsa gördü ve projesini hazırlatıp hemen uygulamaya başladı.



Benim yıllar önce hayalini kurduğum köprünün daha âlâsı yapıldı ve yollar kısaldı.



Kaybettiğim o çizimi kimin bulduğunu, artık biliyorum.



Biz ona kısaca Reis diyoruz.



Reis, yanına Hoca'yı da alarak direksiyona geçti ve arabayı sürdü.



Allah onların beraberliğini daim kılsın, hiç ayırmasın.



Daha gidilecek çok yol, yapılacak çok köprü var.



Bu köprünün değerini ikiye katına çıkaran tarafı ise, ismi…

ismi o kadar yakıştı ki…



Şimdi her şeye karşı çıkanlar, bu isimden de fena halde rahatsız olacak, hazmedemeyecekler.



Bir maden suyu tavsiye etsek az gelir.



Bana kalsa, Bursa'nın ismi de daha fethedildiği günden itibaren Osman Gazi olmalıydı.


#Reis
#İzmit Körfezi
#Osman Gazi
8 yıl önce
Biz ona kısaca Reis diyoruz
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık