|
2018’de dünya siyasetini neler bekliyor?
2017 yılında dünyanın ençok konuşulan adamı kuşkusuz
Donald Trump
’tı. 2016 sonunda gerçekleşen Amerikan başkanlık seçimlerinde Batılı uzmanların kazanmasına ihtimal vermediği Trump, 20 Ocak’ta yemin ederek Beyaz Saray’a yerleştiğinde Batı’da şokun yerini,
“Ne zaman gider?”
iddiaları aldı. Yılın başında ABD sokaklarında Trump karşıtı protestolar gerçekleşirken, Washington’daki Trump’ın yıl sonunu göremeyeceği yönünde yorumları yapılıyordu. Aslında iddiadan öte, temenniydi bu yorumlar.

Aralık’ta bazı senatörler, cinsel istismar iddialarını nedeniyle Trump’ı istifaya çağırdı. Kasım’da, Demokratlar, görevi kötüye kullandığına ilişkin belgeleri Beyaz Saray’a iletmiş olsalar da Amerikan Senatosu'nda Cumhuriyetçiler'in ağırlıkta olduğu bu süreçte Trump’ı istifa ettirecek noktaya ulaşamayacaklarını itiraf ediyorlar. Ve
eski FBI direktörü Mueller
’in yürüttüğü Rusya soruşturmasını takip edenler, çıkan her yeni veride Trump’ın biraz daha köşeye sıkıştığını düşünüyor olabilir. Ama gerçek şu ki,
2017 yılının sonunda iddiaların aksine Trump hala ABD Başkanı
;
arkasına aldığı İsrail lobi desteği ve Körfez sermayesiyle bir yıl öncesine oranla daha güçlü durumda.
Trump’ın başkan seçilmesiyle ABD’de başlayan bu iç mücadele, süpergücün iç meselelerine gömüleceğini ve küresel alanda zayıflayacağını düşünenleri hem haklı çıkardı hem de haksız. Bugün
Amerikan medyasının dikkati Orta Doğu’ya yönelmiş değil; uzun süredir televizyon ekranlarını ve gazete manşetlerini Trump’ın skandalları süslüyor
. DAEŞ’in içine gizlenmiş İsrailli casusun kimliğini Rusya’yla paylaşmasından tutun, katıldığı ilk zirvede NATO müttefiklerine attığı fırçaya ve Karadağ Başbakanı'nı itip kakmasına, Avusturalya Cumhurbaşkanı’nın yüzüne telefonu kapatmasından Londra Belediye Başkanı'yla girdiği twitter kavgasına, faşist hesapları retweet’lemesinden yine sosyal medyada Suriye’deki gizli bir CIA operasyonunu ifşa etmesine o kadar çok skandala imza attı ki Trump, tüm dünyadaki ABD karşıtlarını sevindirirken ABD içindeki Trump karşıtlarını da öfkelendirdi ve heveslendirdi. Ancak ondan kurtulmaları bugüne kadar mümkün olmadı.
Öte yandan, içerideki sert mücadele ABD’nin tam olarak içine kapanmasını sağlamadı. Aksine, Trump pekçok ABD Başkanı’na oranla zayıf olduğu bu tabloda bile,
bazı Müslüman ülkelere getirdiği seyahat yasağı, Transpasifik İşbirliği, Paris İklim Anlaşması ve UNESCO’dan çekilme, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nda (NAFTA) değişiklik talebi, Dünya Ticaret Örgütü ve NATO üye ülkeleriyle yaşadığı gerginlikler
gibi ABD’nin küresel siyaset vizyonunu ilgilendiren konularda çok tartışmalı kararlar aldı. En son
BM’e rağmen Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı ve yayınladığı yeni ulusal güvenlik stratejisiyle
, ABD’nin geçmiş dönem siyasetini elinin tersiyle iterken başkanlığını sürdürdüğü müddetçe Orta Doğu’dan Asya Pasifik’e, Latin Amerika’dan Avrupa’ya dengeyi yerinden oynatacağını gösterdi.
Obama’nın son döneminde “küreselciliğin fahri lideri” haline gelmesine neden olan Amerikan politikaları, yerini popülizme bırakırken yaşanan bu büyük değişim ABD’nin dünya siyaseti sahnesinde sonu daha da agresifleşmeye varacak bir zayıflama sürecine girmesine neden olurken, oluşan boşluğu doldurmak için kenarda bekleyen Rusya ve Çin’in önü açıldı. Örneğin
Çin’in, 2018’de Japon Denizi’ndeki askeri varlığını artırmaya devam edeceğine, ABD’ye karşı sabırla ve yavaş yavaş yürüttüğü ekonomik mücadelesini sürdüreceğine
;
Rusya’da gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden tekrar Devlet Başkanı olarak çıkacağı neredeyse kesin olan Putin’inse Suriye’de ve dolayısıyla Orta Doğu’daki varlığını devam ettireceğine
şüphe yok. Rusya dikkatini Kafkasya’ya çevirip Balkanlar’da da NATO’nun sinir uçlarına dokunmayı sürdürecek. Trump yönetiminin Ukrayna’ya silah satışını onaylamış olması Rusya’nın Ukrayna’da desteklediği güçlerin arkasından çekilmesine neden olmayacak elbette; ancak Rusya’nın sahada alan kazanması NATO’nun Avrupalı üyelerini Rusya tehdidine karşı daha da gerecek. Fakat, Avrupalı müttefiklerine, “Bana güvenmeyin” mesajını her fırsatta veren Trump yönetiminin, Ukrayna’ya silah göndererek Rusya’yı daha fazla tahrik etse de, iş NATO’nun karşı adım atmasına gelirse nasıl davranacağı belirsiz.
Yeni ABD yönetiminin tavrı ve AB’nin birliğine yönelik tehditlerin artması nedeniyle, AB ülkeleri 2017’de
PESCO adında NATO’ya alternatif bir güvenlik işbirliğine imza attılar atmasına ama, Avrupa içinde olduğu ekonomik sorunları çözmediği müddetçe
güvenliğe yönelik hamlelerin birliğin geleceğine katkısını olup olmayacağı muallakta kalacak. Brexit müzakereleri muhtemelen sertleşerek devam edecek ancak rüzgar 2019 yılında birlikten çıkmayı kafasına koymuş olan İngiltere lehine esiyor;
Birleşik Krallık zorlu bir dönemden geçse de sonunda bu çalkantıdan kazanarak çıkan taraf olmaya yakın görünüyor
. Avrupa geride bıraktığı 2017’nin yoğun seçim döneminde popülistlere, aşırı sağ/sol partilere, AB karşıtlarına karşı zaman kazanmış olabilir; ancak
Almanya’da Merkel’in hala bir koalisyon kuramamış olması ve 2018’de yeni bir seçimin muhtemel görünmesi Avrupa siyasetini bir süre daha en güçlü sesinden mahrum bırakacak
. Öte yandan İtalya gibi bazı ülkelerde 2018 yılında gerçekleşecek olan seçimler var ve Beş Yıldız Hareketi gibi AB karşıtı, popülist partilerin yükselişi sürmekte. AB’de ekonomik nedenlere bağlı çıkabilecek eylemler İtalya’da farklı bir seçim sonucuna neden olabilir; hatta
İtalya ya da Danimarka birlikten ayrılmak isteyecek sıradaki ülke olarak karşımıza çıkabilir
. İspanya’da sonbaharda yapılan Katalan bağımsızlık referandumu amacına şimdilik ulaşamamış olsa da aldığı yüksek sonuç gerek İspanya’da gerek başka Avrupa ülkelerinde başka yeni referandum süreçlerini tetikleyebilir.
Kuzey Kore
geriliminin bir savaşa dönüşeceğini de bir anlaşmaya varılacağını da düşünmek çok zor; muhtemelen
Trump ve Kim Jong
Un arasındaki laf dalaşı sürecek; yaptırımlar artacak. Orta Doğu
Suudi Arabistan-BAE ve İran arasındaki mücadeleye sahne olmayı sürdürece
k. Ama yeni yılda yakından izlemememiz gereken tarafın Transatlantik Paktı olduğunu düşünmekteyim. Zira Batı cephesinde çatlaklar büyüyecek ve o çatlaklarda Türkiye’nin avantaj olarak değerlendirebileceği pekçok fırsat belirecek.
#Donald Trump
#ABD
#Avrupa
#AB
6 yıl önce
2018’de dünya siyasetini neler bekliyor?
Merkez Bankası’nın faiz kararı
Ne istiyorlar Bayraktar’dan...
Türkiye’yi taşıyacak düşünce kapasitesi nasıl gelişir?
Zarifoğlu şiiri: Varlığın, vicdanın ve vecdin şiiri
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…