|
Taşlar yuvalarına döndüğünde...

Ankara'nın çözüm sürecinin başlangıcından 'buzdolabına konmasına' kadar geçen süre içinde, PKK'nin önüne koyduğu basit ve net bir şart vardı: Silahsızlanma.



Bunun nasıl ve ne şekilde olacağı bolca konuşuldu o dönemde. Örgüt, silahlı unsurların sınır dışına çıkarılması şartına, bir izleme heyeti oluşturulması ve heyette kimlerin olacağından tutun, pek çok teknik problem öne sürerek ayak diretti. Ankara 'silahların gömülebileceğini' söylediğindeyse, buna ne düzgün bir cevap veren ne de silahsızlanma için farklı bir alternatif öneren çıktı.



Değil silahlanmak, örgüt şehirlere, belediyelere dahi silah yığmıştı. Bu yaz döneminde, devletin baraj yapımlarını bahane göstererek ateşkesi bozan PKK, zaten çözüm süreci ilerledikçe ve Suriye ile Irak'ta yaşanan gelişmelerin kendilerine kazandırdığı avantaj elle tutulur hale geldikçe masadan kalkan ilk taraf olacağını belli etmeye başlamıştı.



Ateşkes bozulup kalıcı barışa giden süreç durunca ve PKK, şehir ve gençlik yapılanmalarını harekete geçirince devletin buna sessiz ve tepkisiz kalmayacağı açıktı, kalmaması da normaldi. Temmuz ayından beri bölgede süregelen çatışmaları şanlı bir 'iç savaş' olarak niteleyen, kazılan hendekleri özgürlük mücadelesinin fideleriymiş gibi gösteren, siyaseten 'Türkiyelileşme' iddialarının yerini 'özyönetim' ve yer yer 'bölünme' tezlerine bırakanlar, devlet yeniden eline silah alan örgüte karşı mücadelesini sürdürdükçe huzursuzlanmaya başladı. Erdoğan karşıtlığı son yıllarda şiddetlenmiş seküler kesimin tabanından destek almak için dolaşıma sokulan 'Saray'ın ordusuna karşı mücadele ediyoruz' söylemleri, halkın üzerinde kamuoyu önündeki muhaliflerde olduğu gibi bir etki yapmayınca, propaganda ve söylemin şekli değişti.



Devletle savaşmakla dahi yetinmeyip okul bombalayan, çocuk ve bebek öldüren, kendisinin bölgedeki otoritesini kabul etmeyenleri 'hain' ilan edip en iyi haliyle yerlerinden, yurtlarından göçe zorlayan örgütün gönüllü sözcüleri, kendi başlattıkları savaşın ihalesini devlete yıkma çabasında vites artırdı. Ulusal ve uluslararası medyada, dozajı ve yoğunluğu artmış 'TC Kürtleri öldürüyor' propagandasını devletin insan temel hak ve özgürlüklerini ihlal ettiğine dair çeşitli iddialarla desteklemeye ve uluslararası arenada yankı uyandırmaya çabalamaya başladı. Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf ve altına döşenen bir cümlede, faili örgüt değil devlet olarak göstermek, bunun sonucunda binlerce paylaşım almak, o kadar kolaydı ki, ve 'yüzde yüz çalışıyordu'.



Sanki gelinen noktanın sorumlusu, ülke sınırları içinde kendi silahlı kuvvetlerinden başka hiçbir oluşumun silah taşımasına izin vermemesi son derece doğal olan, kendine savaş açan ve 'terör örgütü' olarak nitelediği bir yapı tehditlerini fiiliyata geçirdiğinde buna cevap vermesinden daha normal başka hiçbir şey olmayan devletin kendisi imiş gibi yürütülen propaganda şüphesiz, ektiklerini biçiyor olmaları ve bundan rahatsızlık duyuyor olmaları yüzünden. Bugün medyada bölgedeki duruma çok üzülüyormuş ve sokağa çıkma yasaklarıyla ateş çemberi arasında kalan sivillere insaf ediyormuş gibi ağıt yakan 'barış güvercini' aydın ve yazarların kısa bir süre önce çözüm sürecine nasıl burun kıvırdıklarını, örgüte 'Ne aldınız ki silah bırakıyorsunuz, barışıyorsunuz?' diye çıkıştıklarını hatırdan çıkarmamak gerek.



Bu hafta Türkiye'yi ziyaret eden Joe Biden gibi, devleti katliam işlemekle suçlayıp uluslararası gözlemci çağırma isteğinde bulunarak ve örgütün sözcülüğüne soyunarak, PKK'nin 'Üçüncü göz: ABD' talebini bir kez daha dolaşıma sokmaya çalışan akademisyenler ve onlara destek verenlerin ifade özgürlüğü bazlı isyanlarına, buradaki 'kullanışlı aptallığı', 'manda ve himaye seviciliği' ve 'danışıklı dövüşü' görmesek hak verebiliriz.



Lakin dün medyaya düşen, Cizre ve Kandil'deki örgüt üyeleri arasındaki telsiz konuşmaları gibi bugüne kadar gördüğümüz pek çok örnek bunu engelliyor:


AMARA: Arkadaşlar Gare tarafından tam cadde ortasında sadece sevkiyat aracı kaldı, ondan siviller inerken hemen vurun! Acele etmeyin, inerken vurun! Gebersinler..


T/E: Bence bu yanlış, sivilleri vurmak yanlış!..


AMARA: Ne diyorsam o. Emri dinleyin yoksa..


T/E: ?..


AMARA: Anladın mı?


T/E: Tamam!..



Durum bu kadar açık ve netken, 'barış' kokulu bildiri ve sloganların ardındakilerin, bir gerçeği saklamak ve bir yalanı yaymak için hazır asker gibi çalıştıklarına şüphe etmek mümkün olamıyor. Nitekim, dillerini tutamayan ve heyecanlarını saklayamayan bazı isimlerin ağızlarından kaçırdığı gibi, “oyun bitip taşlar yuvalarına döndüğünde gerçekte ne olup bittiğinin, kimin haklı kimin haksız olduğunun bir önemi olmayacak; olan olmuş, kazanan kazanmış, kaybeden kaybetmiş olacak.”


#Taşlar yuvalarına döndüğünde
#Cizre
#Kandil
#Joe Biden
#pkk
8 yıl önce
Taşlar yuvalarına döndüğünde...
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak