|
Yağmurun sesi

Yağmurun sesi ne derin, ne romantik duygular uyandırır içimizde. Belki dudaklarımızdan mısralar dökülüverir:

“Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince”

diyerek. Belki böylece ruhun iğneler altında delik-deşik edildiğini fısıldamak isteriz. Yağmur derin bir ızdırabın ifadesi için tercüman olur.

Bahar yağmurları tomurcuğun patlaması, güneşin yüzünü göstermesi ile bir canlılık, bir neşe, bir yeniden doğuş müjdesidir. İyimser ve gülümser bir yüzü vardır bu tablonun. Çocuklar gürbüz, koyunlar çifte yavru doğurmuş, oğlan askerden sağ-salim gelmiş, baba işinde terfi etmiş, anne onlara börekler açmış olur.

Nisan yağmurları yeni aşklar, yeni hevesler uyandırır. Bakmayın gelip geçici olduğuna; kıvılcımı tutuşturup gider.

Sokaklarda küçümen derecikler oluşur, insanların yüzüne aceleci ama mes’ut bir tebessüm yayılır.

Damlaların ağır ağır aşağıya süzüldüğü camların ardında çocuk yüzleri belirir.

Onlar yağmurun ıslattığı sokaklar boyunca istikbale doğru bakarlar. Baba ve anne, sobanın üzerinde cızırdayan demliğin sesiyle yağmurun tıpırtılarını birbirine karıştırıp sevgiyle gülümserler. Dedeler, nineler hatıraların yumağını çözmeye durmuştur. Yağmurun sesi ne hikâyeler anlatır.

Tabii durup da, yağmur sesi dinlemeye vakti olanlar için. Var mı acaba hâlâ böyle insanlar. Bülbül sesi dinleyenler var mı? –Yazının burasında yüzüme manyak bir ifade çörekleniyor. Sanki etrafta dinleyecek bülbül kalmış da–.

Yaz yağmurları bereket saçıp giderler.

Sonra başaklar olgunlaşır, meyvelerin ballı salkımları dallardan sarkar.

Bütün bu güzelliklerin üzerine sonbahar yağmurları bir veda şarkısı gibi ulaşır.

Sonbahar biten canlılığın sarışın finalini başlatır. Yapraklar düşer, ağaçlar kan-kızıla çalar, durgun göllerin suyu titremeye koyulur.

1999 yazı kâbuslara bulanmış sıcaklığı ile üzerimizden kalktı. Ne yağmur yağdı, ne de serin bir rüzgâr esti.

Depremin o karanlık soluğu, her evin, her pencerenin, her bakışın, her duruşun berrak camını tuz-buz etti.

Yüzyılın bu son sonbaharı, baharı sanki ebediyyen sonsuzluğun ufkuna fırlattı.

Artık yağmurun sesini dinleyecek takatımız yok. Bilakis yağmur falan istemiyoruz. Deprem çadırları arasında fırtınaya tutulmuş fidan misali dolaşan, sarsak gövdelerin yağmur yükü çekmeye gücü kalmadı. Gökyüzünü kaplayan kara bulutlara baktıkça, insanın ızdıraptan çatlayan dudakları geriliyor. Hava serinledi, kış kapıda. Şimdi bütün özlenen bir dam altı, bir sıcak yuva.

Siz ey, sıcak yuvasında güvenle limonlu çayını yudumlayan vatandaşlar.

Siz ey, sigara dumanları arasında denize dökülen yağmur damlacıklarını seyredenler.

Siz ey, usul hakkındaki müzakereleri adalet ve merhametin önüne koyanlar.

Üzerinize yağmur yerine kanlı gözyaşları inmektedir.

Bu sonbahar başka bir sonbahar, bu yağmur bildiğiniz yağmurlardan değil. (27.10.1999)

#Sonbahar
#Yağmur
#Deprem
#Mustafa Kutlu
1 yıl önce
Yağmurun sesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi