Filistin’de Yahudi işgalleri, Siyonazilerin Orta Doğu’da ABD-İsraili adıyla bir küfür kalesi inşa etme projelerinin (1917-1948) eşliğinde gerçekleşmişti.
Bugün itibarıyla varlığı kâğıttan ve cılız bir moraliteden ibaret olan Filistin devleti, ABD-İsraili’nin atadığı Mahmut Abbas’la garantili ve güvenli bir suskunluk içinde denetim altına alınmış, ardından ABD-İsraili’nin güvenliğinin korunması, yöneticilerinin unvanları krallık, emirlik, şeyhlik… olarak belirlenmiş devletçiklerin Londra eğitimli valilerine bir varlık şartı olarak dayatılmıştı.
Çünkü en azından Filistinliler öldürülmüyor, direniş örgütlerinin silahlı eylemleri gereksizleşiyor, hasılı sözüm ona mutlu, huzurlu bir ortam doğuyordu.
Bu ortamda İbrahimî anlaşmaların kendi varlıklarını güçlendirmesinden duydukları aşırı sevinçle –yaklaşık bin dört yüz yıl önce- Kaynuka Yahudileri’nin Medine’den sürülmelerine karşılık tazminat ödemeye yeltenen şeyh-valiler de siyasi oryantalleriyle medya sahnesini şenlendiriyorlardı.
Bunun beraberinde ise “Siyonistlerin yeni bir İkizkule tertibiyle mi yüz yüzeyiz?”; “Nifakçı İran’ın ABD talepli yeni bir tezgâhına mı maruz kalıyoruz?”; “Batı ülkelerinin tereddütsüz olarak destekledikleri ABD-İsraili’nin karşısında HAMAS’ın gücü ne ki? Toprak ve can kaybından başka bir şeyi getirmeyecek bu kalkışmanın arkasında ne daha ne olabilir?” şeklindeki soru ve mülahazaların gelmesi normaldi.
Yaklaşık 2,5 milyon Gazzelinin onda biri yani iki yüz elli bini şehit, yaralı ya da kayıp… Yaşayanların hiçbirinin artık evi yok ve tamamı ateşin, açlığın ve ölümün sarkacındalar.
HAMAS mücahitlerini bulma ve etkisizleştirme yalanıyla çocuklar ve kadınlar başta gelmek üzere doğrudan sivilleri katlederek, Gazze’yi işgal eden ABD-İsraili ise 1917 yılından beri Filistinlilere yaşatılan şeye bugün her zamankinden daha çok muhatap: Gelecek korkusu!
Diğer bir ifadeyle Filistinliler Gazze’de ve Batı Şeria’da ölümle pençeleşirken, ABD-İsraili güvenliğini korumak adına işlediği vahşetle şimdi daha çok korku içinde ve artık dünya çapında yeniden bir lanete maruz.
Kısaca Batı ittifakı olarak adlandırılan büyük zalim güç karşısında, sınırlı sayıdaki HAMAS mücahitleri hem Yediekim Varlık Kıyamı’yla hem de sekizinci ayına girmekte olan direnişleriyle zikrettiğimiz bilançoya rağmen şu gerçeği tüm dünyaya ilan ettiler:
ABD-İsraili’ne karşı verilen mücadele de sadece Filistinlilerin cihadıyla, HAMAS’ın kıyamıyla sınırlı değildir.
Sömürüye, zulme, soykırıma, katliama, mülk hırsızlığına karşı çıkan -Müslüman, muvahhit ya da vicdanlı kâfir- herkes artık Filistin davasına dahildir.
![](/default_profile.png)
![](https://img.piri.net/mnresize/72/-/resim/imagecrop/2015/06/07/resized_b2544-f76eomerlekesiz2.png)
![](https://img.piri.net/mnresize/72/-/resim/imagecrop/2017/12/26/03/22/554x554resized_a2f1e-ad36a4b9author5.png)
![](https://img.piri.net/mnresize/72/-/resim/imagecrop/2015/10/07/resized_0dccb-6168041ffarukaksoy2.png)
![](https://img.piri.net/mnresize/72/-/resim/imagecrop/2014/12/15/resized_c64ce-a5c0icfoto.png)
![](https://img.piri.net/mnresize/72/-/resim/imagecrop/2015/06/07/resized_b2544-f76eomerlekesiz2.png)
![](https://img.piri.net/mnresize/72/-/resim/imagecrop/2015/06/06/resized_3ffb3-8c15ismailkilicarslan2.png)