Üzeyir Garih cinayetiyle ilgili en çarpıcı bilgiler İshak Alaton'un açıklamalarından öğrenildi. İlk gün, "Bu, kara cehaletin işlediği bir âdi cinayet" dediği duyuldu. Ardından, "Beş gün önce vasiyetlerimizi yeniledik" diyen de oydu. Sonra Milliyet'e verdiği "Dul kadının çocuğuna yardım" mülâkatı geldi. Üzeyir Garih'in 'yüksek dereceli bir mason' olduğunu da bütün Türkiye ondan öğrendi.
İshak Bey'in sarf ettiği her cümle ve sözcüğün, ayrıca Üzeyir Bey'in öldürülüş biçiminin masonluk ile fena halde irtibatı olduğunu biliyor musunuz?
İçinde 'vasiyetname' sözcüğü de geçen masonluğa giriş törenine ait şu satırları İlhami Soysal'ın "Dünyada ve Türkiye'de Masonluk ve Masonlar" adlı araştırmasında bulabilirsiniz: "Üstadı Muhterem: -Muhakkik Birader, hâricînin yanına gidiniz, kendisini tefekkür hücresine götürünüz. Bir müddet tefekküre bırakınız. Sonra vasiyetnamesini yazdırıp bana getiriniz." (s. 478) Masonlukta 'vasiyetname' çok önemli; namzedin mason olup olamayacağına hücrede yazdığı vasiyetname yüksek sesle okunduktan sonra oylama yapılıp karar veriliyor...
"Dul kadın'ın çocuğuna yardım" konusu aynı kitapta şöyle anlatılıyor: "Usta ya da üstad mason bir kalabalıkta zor durumda kalmışsa. yardıma gereksinmesi varsa ve orada başka mason biraderler olduğunu umuyorsa, iki elini avuç-içleri karşıya gelecek biçimde havaya doğru kaldırır ki, bu bir imdat çağrısıdır. Bunu gören bir başka mason birader, iki eli kanda da olsa ne yapar eder, ustanın yardımına koşar ya da koşmaya çalışır. Ortalık karanlık da, bu yardım çağrısı görülemiyorsa, o zaman işin içine ses ve söz girer. Üstad toplulukta var olduklarını varsaydığı öteki biraderlerine seslenir: 'Dul kadının oğluna yardım yok mu?' Bir ustanın bu çağrıyı yaptığı yerde başka biraderler varsa, ustanın zorluğu ne olursa olsun giderilir. Kural budur, böyle bir çağrıya aldırmazlık edilemez..." (s. 8)
Masonlukta ölüm ve bıçakla öldürme de önem taşıyor. "Jack the Ripper" adlı kitapta, İngiliz gazeteci Stephen Knight, masonluğa giriş töreninde, gözleri kapalı, göğsü açık, boynuna ip geçirilmiş namzedin, İncil üzerine elini koyarak şu andı içtiğini naklediyor: "Eğer sözüme ihanet edersem, boğazım boydan boya kesilsin, dilim kökünden koparılsın..." (s. 51) Aynı yemin, İlhami Soysal'ın kitabında naklettiği Türkiyeli masonların çalışma rehberinde şöyle yer alıyor: Tekris töreninin bir yerinde namzedin göğsüne kılıç dayanır. "Sivri ucu kalbinizin üstüne dayanan kılıç kullandığımız remzi lisana göre farzı muhal olarak verdiğiniz sözde durmadığınız taktirde uğrayacağınız nedamet ve çekeceğiniz elim azabı ihtar eder." (s. 480). "Mason Cemiyetinin huzurunda kendi arzu ve irademle kemali halisiyet ve samimiyetle yemin ederim ki, bana öğretilecek ve söylenecek Masonluk sırlarını hakiki bir masondan başkasına, usul ve kaidesine muvafık olarak teşekkül etmiş bir mahfilden gayri bir yerde beyan ve ifşa etmeyeceğim. (..) Vaadımdan dönmekten, yemini bozmaktan ise ölmeyi tercih edeceğime yemin ederim." (s. 492)
Bu yeminin dayandığı mason efsanesi, bir başka yabancı kaynakta (Martin Short: Inside the Brotherhood) şöyle anlatılıyor: "Mason ritüelinde Hiram merkezi bir figür. Hz. Süleyman'ın mâbedini inşa eden mimar olarak bilinir. Masonluğa giriş töreninde, Hiram'ın kendi emrindeki üç duvarcı çırak tarafından bıçaklanılarak öldürülüşü temsil edilir. Üç çırak Hiram'ı sırlara ihanete zorlar. Ellerinde duvarcı âletleri, teklifi reddederse öldürüleceğini söylerler. Hiram kendisine emanet edilmiş sırlara ihanet etmektense ölmeyi tercih edeceğini bildirir. Bu cevabı geçersiz sayan çıraklar Hiram'ı bıçaklayarak öldürür. Masonlukta üçüncü dereceye geçme töreninde, Hiram'ı canlandıran namzedin, kolları çıplak, göğsü açık, paçaları sıvalı ve ayakları terliklidir. Öldürülme vakti geldiğinde yere yatırılır ve darbe vurularak değil ama işaretle mezara konulur. Sonun yaklaştığını daha da belli etmek üzere cenaze marşı çalınır ve saat Hiram'ın bıçaklandığı öğle vaktine işaret olsun diye onikiyi vurur." (s. 60)
Arkası da var: "Jubela, Jubelo ve Jubelum adlarını taşıyan üç çırak, Süleyman Mabedi'nin mimarı Hiram Abiff'i öldürdükten sonra 'firar' ederler, ama Yafa yakınlarında yakalanıp kendileri de öldürülür. Göğüsleri açılır, kalpleri ve hayati organları çıkartılarak sol omuzun üstünden fırlatılır. Bu, ihanet eden üstad masonlara nasıl davranılacağı yolunda bir tâlimat haline gelir." (Jack the Ripper, s. 168) Aynı kitapta şu satırlarla da karşılaşılıyor: "Masonlar 3'ü mükemmel rakam kabul eder ve masonik cinayetler, geleneksel olarak, Jubelo, Jubela ve Jubelum efsanesine uygun biçimde, üç mason tarafından icra edilir." (s. 170)
Masonluk, gelenekleri 1717 yılında yazıya dökülse bile, neredeyse milât öncesine dayanıyor. Bu sebeple, kan, bıçak, ihanet, öldürme gibi kavramların o geleneğin içinde yer almasına şaşırmamak gerekiyor. Ancak, şimdilerde olan bitenin o geleneği bilenleri bayağı ürküttüğü âşikâr. Oysa, bir 'üst derece mason' olan Üzeyir Garih, vasiyetini yazdıktan birkaç gün sonra, Eyüp mezarlığında, öğle saatlerinde bıçakla öldürüldü, ama polise göre cinayeti üç kişi değil tek kişi işledi... O da sıradan bir 'firari er'...
Hem sonra hangi çağda yaşıyoruz? Bu çağda 'masonik cinayet' mi olur?