Başörtüsü yasağı Türkiye''de siyasal sistemin bütün derin kodlarını açığa vuran bir uygulamadır. Yasakçıların resmi ve açık bir ifadeyle yasaklarını meşrulaştıramadıkları halde, hükümlerini fiilen göstere göstere uygulayabildikleri bir alandır.
Çeyrek asrı aşkın bir süredir Türkiye''nin gündeminde yer alan konu hakkında söylenmedik hiçbir şey kalmadı. Diyanet bile her sorulduğunda başörtüsünün dini bir vecibe olduğunu açık seçik ilan ettiği halde, bunu yasaklamak isteyenler kendi görmek istedikleri gibi gördüler onu.
Gelinen noktada başörtüsünün siyasi bir simgeye dönüştüğünü kesin bir dille söyleyebiliriz. Ama bu siyasi simgelik takanın bakış açısından değil, onu değerlendirenin bakış açısından böyle olmuştur.
Simgenin simgeliğinin iki tarafı vardır. Bir, bunu uygulayan özne tarafı, ikincisi bunu görüp de bunu yorumlayan taraf. Esasen insanın bütün davranışları anlamla yüklüdür, hayvanlardan farklı olarak. İnsan en sıradan sayılanları da dâhil olmak üzere bütün eylemlerini bir anlam yükleyerek yapar. İnsan etkileşimi de bu karşılıklı anlamların yorumlanmasına dayanır. Sözel iletişimin doğrudan dilinin dışında insan ilişkilerinin bu boyutu da iletişimin en önemli aracını oluşturuyor. En basitinden en karmaşığına doğru insan giyimi, kuşamı, davranışları, her yönüyle bu anlamlarla yüklüdür. Medeniyet seviyesi bu anlamların saygılı ve sağlıklı iletişimine dayanır. Sağlıklı iletişim her şeyden önce kendi davranışının başkaları nezdinden ne anlama geldiğini hesaplama, buna mukabil başkasının davranışının ne anlama geldiği konusunda da hızlı bir yorumlama-anlama esasına dayanır. Toplumlar medenileştikçe gelişen empati seviyesi bu konudaki yorum ve adaptasyon kalitesini de geliştirir. Bu bizatihi medeniyetin kendisidir.
Başörtüsünün de elbette ki bir anlamı vardır. Başörtüsünü siyasi bir simge olarak görüp, bundan dolayı bunu yasaklayanlar şecaat arz ederken sirkatini söyleyenlerden çok daha komik bir duruma düşüyorlar. Bir yandan başörtüsünü takanın kendi niyetini ve anlamlandırma iradesini yok sayarak kendi yorumlarını dayatmak suretiyle bir tür simgesel şiddet uyguluyorlar. Diğer yandan bu simgesel şiddeti, simgelerin anlamlarını yorumlama tekelini fiili bir şiddetle desteklemek suretiyle tamamlıyorlar.
Takanların bütün aksi iddialarına rağmen, başörtüsü siyasal bir simgedir dediler ve bu “muharref yorum”u hukuken desteklenemeyen yasakçı uygulamalarına gerekçe kıldılar. Bunun adı simgesel şiddettir: simgelerin anlamlarının tek taraflı belirlenimi.
Oysa başından beri sorulması gereken soru belliydi: İnsanın özü itibariyle siyasal olan varlığı siyasal davranıştan ve dolayısıyla siyasal anlamdan arındırmaya bu kadar hevesli olmanın anlamı nedir? Nasıl bir terör estirildiyse her tür insan davranışının en doğal boyutu olan siyasallığın bir ayıp, bir kusur, bir utanılacak şey gibi gösterilmesi sağlandı.
Başbakan Erdoğan''ın ''Başörtüsü siyasi simge değildir ama velev ki simge olsun, simgeleri yasaklayabilir misiniz?” şeklindeki sözleri, tam da siyasetin etrafına örülmüş ve gittikçe siyasal alanı daraltmak üzere inceden inceye işlenmiş olan bir hurafeye dokunma cesareti göstermesi açısından çok önemlidir. Başörtüsü yasağını kaldırmakla yetinmeyip bir de bu yasağın beslendiği siyaset-karşıtı tutumu da hedef almış olması meseleye doğru teşhis koymuş olduğunu gösteriyor.
Bu girişime MHP, CHP ve DTP''nin verdikleri karşılık Türkiye''de yakın gelecekte siyaset yapmaya kimin ne kadar talip olduğunu göstermiştir. Her birinin üzerinde ayrı ayrı durulabilir. Ancak MHP''nin Erdoğan''ın girişimine destek vermekle kalmayıp bir de 10. maddede bir düzeltme önerisiyle katılması partinin siyaset sahnesinde iddialı bir aktör olarak var olduğunun ilanı gibidir. Bu AKP''nin peşine takılıp gitmiş bir parti olmaktan çok daha ötede, kendi siyasetini izleyen ve durumdan kesinlikle kendisini ve ülkeyi çok kârlı çıkaracak bir tutumdur. 10. madde ile ilgili önerisinde ise durum yine muğlak ve yoruma açık kalmakta olduğu için sonuç değişmeyecektir. Türkiye''de hukukun içeriğinin yoruma açık bütün kapılarından siyasetin hasımlarının girmek için can attığı bir gerçek iken 10. maddedeki bir düzeltmeyle işin içinden çıkılamayacağı açıktır.
CHP için bir şey söylemeyelim, ama DTP adına konuşan Hasip Kaplan''ın MHP''nin önerisine referansla “böyle bir önerinin başörtüsünü her yerde serbest hale getirebileceği endişesini” dillendirmesi skandalın büyüğü olmuştur. Özgürlüklerle ilgili söylemleri dilinden eksik etmeyen bir partinin özgürlük ufku bu mudur? Ya Kürt halkını temsil iddiası taşıyan bir partinin temsilcisi, bizim bildiğimiz Kürtlerden başka bir halka mı sahiptir acaba? Başörtüsünü kaldırdığınız zaman Kürt kadınının kültürel kimliğinden geriye ne kalıyor? Bu noktadan sonra Kürtlerin asimilasyonu diye bir derdinizin olduğuna kimi inandırabilirsiniz?