|
“Yurdum siyaseti”ne karşı sosyolojik bilgi

Türkiye''de siyasi hayatın en önemli sorunlarından biri siyasetçilerin ülke şartlarından, toplum gerçeklerinden alabildiğine kopuk olmalarıdır. O yüzden siyasi ve toplumsal hayatta olup bitenleri gerçek verilerle anlamak yerine vehimlerle, ayakları yere basmayan tahayyüllerle, komplo teorileriyle açıklamak ülkenin “olağan siyaseti”, hatta “yurdum siyaseti” dir.

Yurdum siyaseti ülkede cereyan eden siyasal veya toplumsal etkinin veya rolün gerçek aktörler yerine sürekli muhayyel, yani hiç bir zaman gerçek olmayan aktörler tarafından oynandığını varsayar. Böyle yaptıkça, siyasal alanı da sadece karanlık hayaletlerin belirleyici olduğu bir şato olarak resmeder. Bu durumda, kendisi siyasetin en etkili yerlerinde olsa bile, vehmettiği o şatonun içinde gaipten, derinlerden, derin devletten, emekli veya emeksiz generallerden, kendi görevlerini kendine emredecek bir ses bekler. Yurdum siyasetçisinin yurdum analizcisine de bir gölgeden ibaret olan siyasetçinin arkasındaki yarı-ilahi güçlerin siyasetçinin şapşallığında tecelli eden yarı-ilahi iradesinin politik teolojisini yapmak düşer. Ortalık bu durumda cirit atan acemi Hegelcilerden geçilmez olur.

AK Parti hükümetinin Türk siyasi hayatına getirdiği yeniliklerden birinin yurdum siyasetçisinin müptela olduğu bu söylemden uzaklaşarak toplum ve siyaset alanıyla ilgili algıların yere indirilmesi olmuştur. Siyaset ve toplum hakkında vehimler yerine sosyolojik bilginin değerlendirildiği, dikkate alındığı bir yönetim anlayışı dikkat çekici olmuştur. Toplum tahayyülü sosyolojik bilgiye dayandığı ölçüde siyasette de insanın elini ayağını daha ziyade psikolojik olarak bağlayan engellerin daha kolay aşılabildiği görülmüştür.

AK Parti iktidarının birçok alandaki başarısını büyük ölçüde sosyolojik bilgiye itibar etmesine borçlu olduğunu söylemek mümkün. Refah Partisinin içinden gelişen yenilikçi hareket olarak spekülatif bilgiler yerine toplumun doğrudan nabzını tutmanın sonucu olarak yapılan değerlendirmeler önemli bir rol oynamıştır. Bir sosyolog olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay''ın bir think tank kuruluşu gibi çalışan ANAR araştırma kuruluşu bünyesinde yapılan saha araştırmalarının veri değerlendirmeleri AK Partinin kuruluş ve programının gelişmesinde çok önemli bir rolü olmuştur. Hükümetin birçok politikasının sosyolojik etikleri ve yansımaları konusunda her zaman açık bir kulak tuttuğu biliniyor.

AK Parti''nin genel başkan yardımcılarından Prof. Dr. Edibe Sözen de doçentliğini uygulamalı sosyoloji alanında yapmış bir iletişimci. Partinin medya ve tanıtımdan sorumlu genel başkan yarımcısı olan Sözen''in parti politikaları için de sürekli bir Ar-Ge faaliyeti içinde olduğu biliniyor.

Bu dönem milletvekilleri arasında da birçok sosyologun bulunduğu Ak Parti''de (örn. Çorum milletvekili Cahit Bağcı) sosyolojiye olan ilgi aynı zamanda çocuklarının eğitim tercihlerine de yansımıştır. Başbakan Erdoğan''ın kızı Esra Albayrak''ın Indiana Üniversitesi''nde sosyoloji alanında yüksek lisansı bulunuyor. Diğer kızı (Sümeyye) tarih okusa da sosyolojik ilgiye uzak değil.

Bu arada Türkiye''nin Yüksek Öğretimi''nin başında bulunan Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan''ın da bir sosyoloji profesörü olduğunu hatırlayalım. Özcan''ın sosyolojik yönelimi de spekülatif, teorik bir alan olmaktan ziyade sahanın nabzını çok yakından tutan uygulamalı alanda olması Yüksek Öğretim politikalarına ve bu alandaki tercihlerine bire-bir yansıyor. Başkan vekili Doç. Dr. Ömer Demir bir iktisatçı olmakla birlikte sosyolojik yanı da güçlü bir disiplinler-arası gelenekten gelen çok güçlü bir sosyal bilimci. Türkiye İstatistik Kurumunun başında geçirdiği beş yıllık tecrübesinin, yani toplumun bütün reel verilerinin toplanıp izlendiği bir konumdan YÖK''e transfer olmuştur. YÖK''ün son zamanlardaki uygulamalarında Türkiye''nin sadece iç dinamikleriyle değil, küresel dinamiklerle etkileşim içindeki yanlarıyla geçirmekte olduğu değişime uygun bir eğitim politikasının arayışı belirleyici olmaktadır.

Bundan önceki yüksek eğitim politikalarıyla da kıyaslandığında Prof. Özcan yönetimindeki YÖK''ün şimdiki arayışları ve uygulamalarının geleceğin Türkiye''sinin şekillenmesinde çok önemli bir etkisi olduğu görülecektir. Türkiye''nin son yedi yıldır yakalamış olduğu hızlı değişim dinamiğine en geç üniversitelerin uyum sağlamış olduğu bir gerçektir. Buna da, önceki YÖK yönetiminin ideolojik ve spekülatif mülahazalarıyla takındığı direnç neden olmuştu. Bu gecikmeyi telafi etmek için kavgacı ve ideolojik bir mütekabiliyet yerine ancak daha teknik ve sosyolojik gerçeklere soğukkanlılıkla kulak veren bir yönetimle karşılık vermek çözüm olabilirdi. Nitekim Prof. Özcan yönetimindeki YÖK''ün son zamanlarda tamamen eğitimin verimli ve etkili gelişimine odaklanmış işleyişi onu hem hızla ideolojik gündemden uzaklaştırıyor hem de Türkiye''nin toplumsal gelişmesinde belirleyici bir aktör haline getiriyor.

Sosyolojik bilgin daha çözüm-odaklı, barışçıl ve etkili bir siyaset süreci içindeki bunca somut faydasına değindikten sonra bugün sosyoloji eğitiminin yeterince önemsenip önemsenmediği sorusunu sormamızın yeridir.

“Yeridir” diyoruz ama aslında yerimiz kalmadı. Belki sadece şu soruyu da ekleyecek kadar yerimizi zorlayabiliriz: Bugün sosyoloji eğitiminden geçmiş üniversite mezunları istihdam portföyünde Türkiye''nin sosyolojik bilgiye ihtiyaç duyduğu oranda yerlerini alabiliyorlar mı?

Sosyolog istihdamındaki kısıtlılığa veya sosyolog kadrolarının kamu sektöründeki özlük konumuna bakıldığında bu sorulara ne yazık ki olumlu bir cevap veremiyoruz. Ama bu olumsuz tabloyu açmaya bir sonraki yazıda devam edelim.

15 yıl önce
“Yurdum siyaseti”ne karşı sosyolojik bilgi
Asgari ücret, 100 bin 8 TL net maaş alabilecek esnaf oda başkanlarını sevindirdi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir