Önce sözümona bir tarikat şeyhinin 12 yaşındaki kız çocuğuna taciz haberleri düştü gündeme bomba gibi! İnfial oluşturdu bu hâdise bütün toplumda -haklı olarak.Aslâ tasvip edilecek, geçiştirilecek bir olay değil bu. Mide bulandırıcı, iğrenç bir olay. Böyle tarikat lideri olmaz. Kınıyorum şiddetle. Bu tür kişiler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.OPERASYON YİYORUZ!Bu hâdise, bitmiş değil henüz. Sadece hikâye edilenden de ibaret değil. Dahası sadece hikâye edilenden ibaret olmadığını kanıtlamak için
Önce sözümona bir tarikat şeyhinin 12 yaşındaki kız çocuğuna taciz haberleri düştü gündeme bomba gibi! İnfial oluşturdu bu hâdise bütün toplumda -haklı olarak.
Aslâ tasvip edilecek, geçiştirilecek bir olay değil bu. Mide bulandırıcı, iğrenç bir olay. Böyle tarikat lideri olmaz. Kınıyorum şiddetle. Bu tür kişiler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Bu hâdise, bitmiş değil henüz. Sadece hikâye edilenden de ibaret değil. Dahası sadece hikâye edilenden ibaret olmadığını kanıtlamak için seferber olmuş durumda birileri...
Fetönün adamları, hemen bir fotoğraf servis ettiler hâdiseyi dallandırıp budaklandıracak...
Oda TV ekibi ile sözkonusu edilen tarikatin lideri bir yemekteler! Yayınlanan fotoğrafın montaj olduğu anlaşılıyor!
Dahası, öylesine usta ve ürpertici bir operasyon yiyoruz ki, bu fotoğraf montaj olsa da ürpertici, olmasa da! İki durumda da toplumun zekasıyla alay edildiği, dahası toplumda infial oluşturulmaya ve sonuçta ülkenin kaosa sürüklenmeye çalışıldığı o kadar açık ki!
Bu hâdise, bütün tarikatlarin, cemaatlerin tecavüzcü olduğu algısı oluşturulacak şekilde servis edildi. Günlerdir, tarikatlarin, cemaatlerin ne kadar tecavüzcü oldukları işlendi, bütün tarikatler, cemaatler inanılmaz bir şekilde şeytanlaştırıldı.
Sonra ünlü bir isim bir televizyonda canlı yayında İmam Hatip Lisesi mezunlarının “sahtekâr, cinsî sapık” olduğunu söyledi, söyleyebildi!
Birbiriyle alakasız iki hâdise gibi görünüyor bunlar ilk bakışta. Ama sadece ilk bakışta.
Daha yakından bakıldığında iki hâdisenin buluştuğu bir ortak nokta olduğu görülecektir kolaylıkla.
İki hâdisenin ortak noktası ne, peki?
Bütün tarikatlerin tecavüzcü olduğunu söyleyip tarikatleri şeytanlaştırmak da, bütün İmam Hatipler’in cinsî sapık olduğunu söylemek de akıl tutulmasıdır. Bu akıl tutulmasıyla varılmak istenen bir nokta var.
Şöyle bir nokta bu: Toplumun dindar-laik kesimleri arasında husûmet oluşturmak, zaten alttan alta oluşturulan bu husûmetin gerçeğe dönüşmesini sağlamak. Bir akıl tutulmasının eşiğine sürükleyerek toplumu tam ortadan ikiye yarmak... ve böylelikle Toplum fikrini yok etmek.
Toplum, farklılıkların farklılıklarını koruyarak birlikte yaşama iradesi, duyarlığıdır.
Her toplumun bir ruhu vardır.
Almanların ruhu disiplindir.
Japonların ruhu çalışkanlıktır.
Türklerin ruhu, diğergâmlıktır; haysiyeti sadece kendi haysiyetini korumak değil başkalarının haysiyetini de korumak olarak algılamaktır; her tür zorluğa birlikte göğüs germek, önce kendini değil kardeşini, komşusunu, ülkesini düşünmektir.
İşte bu topluma tasavvufun verdiği bir şey bu. Münhasıran tarikatlerin kazandırdığı bir haslet.
Yapılmak istenen şey, toplumu ayakta tutan, birbirine kenetleyen sağduyunun, insafın, vicdanın yok edilmesidir. Bir toplumu toplum yapan, bütün zorluklara göğüs germesini sağlayan en yüksek hasletlerdir bunlar.
Sağduyuya, insafa, vicdana saldırılması, toplumun omurgasının çökertilmesi, direnç noktalarının kırılması demektir. Yazar ve şair kardeşim Celâl Fedai de dün yaptığımız bir programda buna dikkat çekti.
Çok tehlikeli bir süreç bu.
Toplumu önce ruhsuz, mekanik bir makinaya, sonra da ürpertici bir arenaya, çatışma alanına dönüştüren ölüm sinyalleridir toplumun, toplum fikrinin ve ruhunun.
Ruhunu, ortak hedeflerini, varoluş nedenlerini kaybetmeye ramak kalmasıdır.
Topluma omurgasını veren şey, toplumun ruhudur.
Toplumun ruhu, toplumun ortak tarihi, ortak değerleri, ortak ideallerinde tezahür eder.
Toplumun onca çileyle gerçekleştirdiği ortak tarih, değerler, idealler hayatın her alanında bilinç hâline gelir ve toplumun ruhunu inşa eder. Toplumun ruhu, toplumun omurgası olarak yansır hayata ve hayatta.
Topluma özgüven kazandıran şey de, ortak tarih, değerler ve gelecek bilincidir. Toplumun ruhudur. Omurgasıdır yani.
Bu toplumun yaratıcı ruhu İslâm’dır, kurucu kaynağı ise, İslam’la doğrudan ve doğurgan, dünyayla kompleksiz ve üretken ilişkiler kuran bir Türkiye’dir.
Özetle... Tarikatlere, cemaatlere, İmam Hatiplere saldırılıyor olmasının temel nedeni, tarikatler, cemaatler değil, İslâm’dır; bu toplumun İslam’la ilişkilerini mümkün olduğu kadar zayıflatabilmektir. İslâm bu toplumun medeniyet iddialarının, tarih yapıcı ilkelerinin tek kaynağıdır çünkü.
Türkiye laik bir devlet. Devletin bütün kurumları İslâm’dan arındırılmış durumda. O yüzden toplumun İslâm’la ilişkileri -Diyanet ve İHL’ler hâriç- cemaatler, tarikatler üzerinden sürüyor.
Tarikatlere, cemaatlere, İmam Hatiplere saldırarak Türkiye’nin İslâm’la ilişkisini sakatlamak, Türkiye’nin yaratıcı ruhunu ve kurucu iradesini yok etmektir.
Türkiye’nin yaratıcı ruhunun da, kurucu iradesinin de kaynağı İslâm’dır. Türkiye, İslâm’ı yitirdiği zaman, toplum kaosun eşiğine sürüklenir, ülke leş kargalarına dekor edilir.
Bütün bunlar, farklı kesimleri birbirine düşman ederek, toplumun omurgasını yok ederek, sağduyusunu, insaf ve vicdan duygusunu yerle bir ederek Türkiye’yi adım adım çökertmeyi hedefleyen tehlikeli projelerdir.
Türkiye’nin yok olması, dünyanın ruhunu yitirmesi anlamına gelir.
Çünkü Türkiye dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların kâbusu ve insanlığın ufkudur.