|
Türkiye niçin savaştadır?

Sınırımızdaki hadiseler durulmuyor. Bilakis giderek tırmanıyor. Etrafta bir telaş var. Uzman görüşlerinin bini bir paraya düştü. “Ben dedim, demiştim, demek üzereydim, lafı ağzımdan kaptın” diye başlayanlar; “bakın ne oldu, tahmin etmiştim ama beni dinlemediniz” diyenler..

Dost meclislerinde, kahvehanelerde veya düzeyi düşük TV sohbetlerinde gönül eğlendirmek için kullanılmasında beis olmayan bu değerlendirmelerin,
TSK’nın sınır dışında faaliyet görmesine izin veren Meclisteki siyasilerin diline de pelesenk olmasına
hiç yakışmıyor.

Elbette ve beklenmedik biz zamanda, önümüze şehitlerin gelmesi hepimizin içini yakmaktadır.

Ama unutmayalım! Kim ne derse desin, nasıl tanımlarsa tanısın,
Türkiye büyük bir savaştadır.

Türkiye Esad ile değil, bölgenin geleceğini belirlemek için yedi düvel ile savaştadır.

Türkiye, Arap baharını başlatıp, yarı yolda bırakanlar, sahada her gün renk ve taraf değiştirenlerle, müttefiklerini satıp, peydahladığı yeni vekilleri üzerinden iş tutanlar ile savaştadır.

Sık sık Ankara’yı ziyaret edip verdikleri
sahte sözlerle Türkiye’ye destek sunup hiçbir şey yapmayan ABD ve NATO ile savaştadır
.
Türkiye, Astana’ya, Soçi’ye ve Ankara görüşmelerine rağmen, Sovyet dönemi alışkanlıklarını değiştiremeyen; Batı bloku karşısında yaşadığı mağlubiyeti bir türlü hazmedemeyen,
sıcak sularda bulunma efsanesinin esiri kararsız Rusya ile de savaştadır.
İşine geldiğinde komşu, işine geldiğinde Müslüman; bazen de partner olarak görünüp
Türkiye’ye karşı takiyye yapan İran
ile
; Sünniliği kirli amaçlarına zırh yapan Suudi Arabistan
ve ona kuyruk olmuş olan Mısır yönetimleriyle de savaştadır.
Türkiye, Libya’da BAE’nin piyonu olan
Hafter ve Doğu Akdeniz’de pusuya yatmış İsrail
ile savaştadır.

Maalesef, sadece Türkiye değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki bütün taraflar birbiriyle savaştadır.

Ne pahasına olura olsun varlığını sürdürmek isteyen insan kasabı rejimler ile hürriyeti ve adaleti, insanca yaşamayı savunalar arasında amansız bir savaş sürmektedir.

Peki, bu savaşlardan kim kazançlı çıkacaktır?
Göreceli olarak herkes, kendisine çizilen sınırları korumak adına sonuç almaya çalışacak ve kayıpları ne olursa olsun kazandığına inanacaktır. Oysa işin rengi bambaşkadır. Köşeye sıkışan ve dünya düzenini sürdürmek adına yeni bir şey üretemeyen;
eski sisteminde meydana gelen yarıkları tamir edemeyen Batı
, yıllarca önce
medeniyetler çatışması
masalına sığınmıştır. Ancak bu iddia ve geliştirilen formüller, kendi medeniyet çatlaklarını kapatamamış bilakis
küresel egemenliğin sonunu getirmiş
tir. Kendi bunalımlarını evrensel bunalımlar yaratarak çözmek isteyen Batı, başarısız olmuştur. Batının iftihar ettiği ve güçlerinin en büyük göstergesi olan, içinde yer aldığımız NATO; girmeye büyük emek sarf ettiğimiz AB gibi üst birlikleri dağılma noktasına gelmiştir.
Dünya düzeninin en meşru kurumu olan BM’nin varlığı tartışılmaya açılmıştır
. Bu kurumları kullanarak Küresel egemenlik iddiasında olanlar son çare olarak
medeniyetler içi çatışmaları devreye sokmuşlar
dır. Müslüman coğrafyanın ortasında yanan ve Türkiye’nin söndürmek istediği ateş bundan ibarettir.

Menfaat çatışmasına girdikleri eski müttefikleri Saddam’ı meşru olmayan bir yöntem ile birkaç ayda; Kaddafi’yi birkaç günde ortadan kaldıran riyakâr sistemlerin, yüzbinlerin katili Esad karşısındaki tavırlarıyla, iplikleri pazara çıkmıştır. Bu savaş, uluslararası sistemin, küresel egemenlik iddialarının da en son testi olacaktır.

İslâm Medeniyetine mensup olanlar ya hızlı hareket ederek bu ateşten kurtulacak ya da hep birlikte yanacaklardır. Hülasa
bu savaş, sadece Türkiye’nin güvenliği, çıkarları ve geleceğinin savaşı değildir.
Savaş, zulmü sonlandırma, asırlık sömürüyü ortadan kaldırma, ayakta kalma ve topyekûn var olma mücadelesidir. Ve bu yüzden Türkiye, meşru bir savaşın içindedir.
#Arap baharı
#NATO
#BM
#İslam
#Hafter
4 yıl önce
Türkiye niçin savaştadır?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi