|

Ben babamın izindeyim

Star Gazetesi'nin başyazarı Mehmet Altan gazeteciliğini, akademisyenliğini, Fransa yıllarını ve Altan ailesini anlattı. Mehmet Altan hayatını 'Kahramanı' olan babasıyla özdeş bir hayat olarak tanımlıyor

Büşra Sönmezışık
00:00 - 21/09/2008 Pazar
Güncelleme: 21:17 - 20/09/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
Ben babamın izindeyim
Ben babamın izindeyim

Mehmet Altan'ı, Altanlar ailesi'nin üç halkası Çetin, Ahmet, Mehmet olarak daha çok sistemle olan kavgaları ve yazarlık yönüyle tanıyoruz. Peki neden Mehmet Altan bu zorlu mücadele içinde yer alıyor? Nasıl bir ailede ve nasıl bir çocukluk geçirdi? Belki de önce çok da bilinmeyen yönüyle annesi Kerime Altan'dan başlamak gerekiyor...

Kerime Hanım, henüz bebekken gelir ailesi ile Irak'tan Ankara'ya. Çetin Altan ise konak çocuğudur. Bu çift Ankara Rradyosu'nda tanışır ve 29 Nisan 1949 yılında evlenirler. Ama Kerime Hanım'ın yerel, halka daha yakın üslubu, Çetin Bey'in saraylı olması, aşkın kapattığı statü farkı, aile içinde kolay kapanacak mesafe olmaz ve bu ayrım yıllarca hissedilir. Mehmet Altan Ankara'da Ocak 1953'te dünyaya gelir. O günlerden neredeyse hiçbir şey hatırlayamadığı Ankara'da geçen çocukluk yılları sonrasında 1959'da İstanbul'a gelerek bir müddet Salacak'ta ardından Caddebostan'daki Yıldız sokağında otururlar.

Fransız kültürü barındıran kitaplar, plaklar, bilgiyle dolu ev içinde büyümek ve Çetin Altan gibi fikir dünyasıyla, sistemle mücadele içinde olan bir babanın oğlu olmak sıradan bir çocuk dünyasının çok ötesindedir. Mehmet, babasına hayrandır, kalemine, beynine ve davasına…“Babamın en övündüğü şeylerden bir tanesi “kilitli bir dolabım yoktur” der. Çok saydam bir adamdır. Saydamlık belki de negatifliği engelleyen birşey. Çocuğu ev yetiştiriyor”diyor ve bunu da gururla söylüyor. Çünkü bir yazarın saydam olması, gizlenecek birşeyi olmaması, korkusuzca ve davasında daha gerçekçi bir duruşun sembolüdür. Kaç yazarın kitli bir dolabı yoktur?


HEM MAHALLİ HEM BİLGİN

Annenin fedakarlığı ise Çetin Altan gibi linçlenmelerle, yıpratılmalar ve hapislelerle geçen süreçte ne kadar iyi bir yol arkadaşı olduğunun belki de en önemli ispatıydı. Ama onunla konuştuğunuzda annesinden daha çok babasını anlattığını görürsünüz ve annesine karşı bu eksik yönünü belki de 'Kanatlı Karınca' adlı kitabını ona hitaf ederek yerini ve önemini kendinde sabitleştirmişti. Mehmet Altan'ın önemli bir özelliği de entellektüllerde az rastlanan hem mahalle hem de bilginin üstünlüğünde bir çerçevede büyümesiydi. Mahalle kültürüne abisi kadar entegre olmasada o çevrenin tozunu yutmuştu. Ama abisi Ahmet'ten daha farklıydı, Ahmet sisteme, eve, bütün dünyaya başkaldırıyordu ama o daha evde bir yaşam sürmüştü. Abi kardeş bu iki yazarın aralarındaki diyolog, yazarlık filitresinin sözsüz bir dil geliştiriyordu ve bu engin bir diyalog demekti.

Çetin Altan, bir düşünürdü, para kazanmak için yazı yazan değil, yazı yazdığı için para kazanan bir yazardı. Ama bunun Altan ailesi için karşılığı, yok denecek kadar azdı ve ailede merkezde olmasa dahi para sıkıntısı önemsiz değildi. Yine böyle bir dönemde Çetin Altan Basınköydeki koperatif evine taşınmak gerektiğini söylediğinde annesi Kerime Hanım istememiş hatta gözyaşlarını tutamayarak ağlamıştı. Zaman zaman yaşanan bu ciddi maddi sıkıntılar ailenin üzerinde zannedildiği gibi büyük bir etki oluşturmamış. 1965 yıllında Mehmet Altan Saint Joseph'te okuyordu ama bu okulu çok sevmemişti belki de bunun en önemli nedeni okulun sıkı yönetimi, soğuk yatakaneleri ve aileden uzak olmasıydı. Hatta birkaç defa sınıfta da kalmıştı. Ama bu hasret okula Bakırköy Lisesi'nde devam etmesiyle son bulmuştu.


AŞK….

Lise yıllarında mezuniyetinden bir iki yıl önce tanışmıştı aşkla yaşı henüz 15'ti ve Basınköyün en güzel kızı Ümit'e aşık olmuştu. Bu mahalli, dillere destan aşk üç yıl sonra evlilikle noktalandı. Bilindiği gibi hiçbir olağanüstü aşk gerçekleri örtemez sadece hafifletir. Bitmeyen okul ile parasızlık, kışın soğuktan titredikleri, aşsız geçen yıllar oluşturmuştu. Bütün zor şartlara rağmen erken evliliğinin yürümesinin nedenlerini “babasından aldığı eğitim derinliği”ne bağlıyordu.

12 mart 1971 yılı belki de Mehmet Altan'ı bugünkü duruşunu sabitleştiren en önemli tarihlerden biriydi. Çünkü bu yıl “kahramanım” dediği babası işkence edilerek hapise düştüğü yıllardı. O zaman Mehmet daha 18 yaşındaydı ama babasının yaşadığı bu durumu yıllarca süren bir kavganın sonucu olarak görmüştü ve çirkin bir saldırı olarak yorumluyordu. Babası hapisteyken İstanbul İktisadi Ticari Bilimler Akademisi'ne girmiş ve bir taraftanda sigorta şirketinde çalışıyordu. Ama hem evliliğin zor şartları hem de ülkenin iç karartıcı tablosu istediği şekilde eğitim görmediği görüşündeydi. 1979 yılına gelindiğinde Ümit Hanım'ın Kültür Bakanlığı'ndan kazandığı bursla Fransa yolcusu olurlar. Peki Fransa nasıldı? “keyifli ve huzurlu” olarak özeltiyor ama Mehmet Altan için Fransa, Türkiye'ye dışarıdan bakma fırsatıydı. Politikasıyla, yasalarıyla, cumhuriyetiyle , algılamaya, anlamaya, sonuçlar çıkartmaya yönelik bir modeldi. Ümit Hanım dans üzerindeki eğitimine devam ederken o Paris I. Pantheon Sorbonne Üniversitesi'nde, Türkiye-IMF ilişkilerini inceleyen çal?şmas?yla 1980 y?l?nda uzman, Türkiye'nin ABD ve SSCB ile ilişkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktoru olmuştu. Diğer taraftan da Fransa'dan Cumhuriyet gazetesine yazılar yazıyordu. 1984 yılında okul bittiğinde yani, zorlu geçen beş yıllın sonunda Türkiye'ye dönüş yaparlar çünkü hiçbir zaman Türkiye dışında bir ülkede yaşamak gibi düşünceleri yoktur.


ANNEMİ UNUTAMADIM Kİ HATIRLAYAYIM

1984 yılı Türkiye için Özal iktidarıydı ve onun getirdiği reformlarla, halk gelişim sancıları yaşıyordu. Ama bu yıllar Altan ailesi için heyecanlı olsa da yazar olmayı zorlaştırmıştı. Döndüğünde ise umut ettiği Cumhuriyet'te yazmak bir umuttan öteye gidemeyince Türkiye Şişe ve Cam Fabrikalar? A.Ş.'de planlama uzman? olarak çalışmaya başlar. Bu sırada 1986 y?l?nda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne yard?mc? doçent olarak girer. 1987'de doçent, 1993'de profesör olur. Proförlükten iki yıl önce 1991 yılında annesini yakalandığı bir hastalık sonucu kaybeder. Ölümü ardından yıllardır babasının 'arap' diye çağırdığı ve öyle olduğunu sandığı annesi Özgür Politika gazetesindeki Yaşar Kaya'nın bir yazısıyla Kürt olduğunu ortaya çıkarır. Bugün ise annesinin ölümünden duyduğu üzüntüyü gözlerinden okumak mümkün. Annenizi hatırlatan en güzel anı diye sorduğumda “Annemi hiç unutmadım ki hatırlıyayım” diyor. Mehmet Altan; Türkiye'nin 'gerçek demokrasiyi' getirmek için 25 yıllık akademik hayatı boyunca , Fransa yıllarında da hep Türkiye'yi gelişmeye görüterecek bir algı için uğraş veriyor. İşte o yüzden belki de 25 yıllık ısrarlı olan bu söylemi, hayatını, babası Çetin Altan'lı anıları için albüme bakmak istedim. İkinci Cumhuriyet projesini Türkiye'ye olan izdüşümü, yansıması, en azından uygulanmasa bile düşündüren bir yapıyla yıllardır olan uğraşlarını görmek için. Onun istediği Türkiye sınırları içinde Kemalizm cumhuriyetinden demoktartik bir cumhuriyete geçmesi. Mehmet Altan halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Politikas? Anabilim Dal?'nda öğretim üyesi.



(1963) Maçka İlkokulu:
“Babamın çocuğu olmaktan birikimlerinin, bilimselliğin, farklı penceler açmanın, sorma kabiliyetini geliştirildiği bir eğitimden geliyorum. Dışarıdan baktığında yaşım genç de olsa içerideki eğitimin fevkinde olduğu için erken evliliğin getirdiği çatlakları yaşamamış oldum”

(1970)
Altan için aşk; “Ümit'le ilk aşka ulaşabilmek çok büyük bir mutluluk. Bunun olmaması halinde hayatımın nasıl olacağını hiçbir zaman cevaplamadığım bir soru. Hep siyasete yakın durdum ve zor bir hayattı ama bu evlilik olmasaydı daha da katmerlenerek acılaşırdı”.

(1973)
“Beyinsel algı, ortak dil ve iletişim dayanışmasını da kapsayan daha üst düzey ortamı doğrur. Ahmet'le aramızda kimsenin bilmediği bir Mors alfabesi var. Ama bu yazarlıkla da ilgilidir senin kılcal damarlarına kadar gidebilme arzusunun her zaman taze kaldığı birşeydir”

(1982)
Burdur'da askerlik yaptığı yıl aynı zamanda Ümit ve Altan çifti için heyecan dolu yıllardı. Ümit hanımdan aldığı bir mektupla hamile olduğunu öğrendiğinde askerdi ve dokuz ay sonra oğlu Ömer dünyaya gelmişti.

16 yıl önce