|

Afganistan tutanakları: Bir polis devletine doğru

Taliban’ı bekleyen en yakın tehlike polis devleti olmaktı. Ki aslında şimdiden bir polis devleti olduğunu söylemek de itham olmazdı. Gündelik hayata müdahale şevki ilk iktidar dönemine kıyasla bir hayli kısıtlanmış olsa da her an eski yasak ve dayatmaların avdet etmesi ihtimal dâhilindeydi. Şimdi kısmen müsamahakârlardı fakat sokakta elleri tetikteydi ve her yerdeydiler. Asayişi sağlama adına bunu yapıyorlardı velâkin gücün kimde olduğuna dair bu aşırı vurgu iktidarın mutlaklaşma eğilimi için gayetle münasip bir arazi teşkil ediyordu.

00:00 - 19/11/2021 الجمعة
Güncelleme: 22:43 - 18/11/2021 الخميس
Yeni Şafak
Taliban mensupları sokakta elleri tetikteydi ve her yerdeydiler
Taliban mensupları sokakta elleri tetikteydi ve her yerdeydiler
Bülent TOKGÖZ
/ AFGANİSTAN TUTUNAKLARI-4

Taliban’ın doruklarına ulaşmayı güçleştiren iç etkenler de vardı. Hareket içinde vahim bir bölünme yaşandığı saklanamayan bir gerçek olarak duruyordu. Merkez şûrada çatışma çıktığı, Molla Birader’in elinden vurulduğu haberi Talipler arasında bile revaç bulabiliyordu. Yenilik yanlılarıyla eski tas eski hamamcılar arasındaki bölünmeden ötürü hükümet temsilcilerine konuşma yasağı getirilmişti. Hükümet ilanını bizim oradaki faaliyetlerimiz için uğurlu bir haber olarak görenler kıyasıya yanılmıştı. Taliban hamuş olmuş, ağzından kerpetenle bile laf alınamıyordu.

Yine de birkaç bakanla mülâkat yapma imkânı bulmadım değil. Yeni ve haber değeri olan çok az cümlenin geçebildiği, sönük konuşmalardı bunlar. Çok zayıf bir belagatleri vardı. Konuşmalarının muhtevası da fazla kırık döküktü. Son mesajlar hemen hepsinde Türkiye’den yardım dileği şeklinde idi. Üstünde düşünülmüş bir proje ortaklığı önerisi yoktu. Adamların ciddi manada danışman desteğine, profesyonel bir ekibe ihtiyaçları vardı. Eski rejimden kalan unsurlarla Taliban’ın ilişkisi başlı başına bir belgesel konusu olacak evsaftaydı zaten.

AHBAP ÇAVUŞLUK YERİNE PROTOKOL KURALLARI

Çok tedirgindiler. Mazilerindeki savaş ve çileyle telifi güç bir tedirginlikti bu. Ellerinin titreyişini görebiliyordum ve kameranın arkasında olsam acımam çekerdim. Yeni bir dille konuşmak zorundaydı adamlar ve tökezlemekten korkuyorlardı. Soruları önceden alma arzuları, telaşlarını azaltmak yerine artırıyordu.


Taliban bakan ve yetkililerinin makamlarıyla münasebetleri de bir âlemdi. Çoğu silahlı, bir oda dolusu adamla oturuyorlardı daima. Yılların alışkanlığıyla cümbür cemaat yaşıyor, cümbür cemaat konuşuyorlardı. Çoğu zaman makam masasının öte tarafında bakanla, valiyle veya kaymakamla birlikte oturan hırpanî bir tayfa vardı. Vatandaş onlarla da muhatap oluyor, hepsinin söz hakkı bulunuyor ve köy odası havasında hepsi konuşmaya paldır küldür müdahil oluyordu.

Tarım Bakanı, mülâkat esnasında yanına bir sandalye çektirerek makam masasına oturmamı istediğinde afallayacaktım. Sadece birkaç saniye oturabilecek, sonra mahcubiyetle izin isteyerek masanın dar kenarına geçip onu makamında yalnız bırakacaktım. Başbakan yardımcısıyla çekimlerimizde ise her şeyi en ince ayrıntısıyla hesap edip ayarlayan bir danışman vardı ve her hâlinden cumhuriyet devrinden kaldığı belliydi. Orada ahbap çavuşluk yerine protokol kurallarına bırakmıştı.

TALİBAN’LA İLGİLİ AŞIRI ROMANTİK BAKIŞIMIZ

Taliban’ın sosyalist bir hareket olduğu yönündeki kanaatim bu seyahat müddetince yaptığım müşahedelerle katmerlenmişti. İslamî camia bunu teşhis etmekte istidatsızdı; tezimi yalanlamak için dahi olsa sosyalistlerin Taliban’la tanışmasını çok isterdim. Karar alımlardaki ortaklık, danışma ve dayanışma, mülkün ve otoritenin paylaşımı noktasındaki eşitlik ve kardeşlik, başka hiçbir örgütte görülemeyecek bir sahicilikte ve yalınlıkta idi. Taliban genel olarak kendini ifade edemeyen bir hareketti; en az anlatabildiği boyut da bu iç demokrasisi ve sosyalizan tabiatıydı.


Taliban, tevazuu, nezaketi, misafirperverliği, muhabbetiyle bizleri kendine hayran bırakmıştı. Kayıtlar boyunca seyircinin hayretle bakacağı bitmek bilmeyen musafaha ve sarılma sahnelerinin arka planında bu hayranlık ve uhuvvet vardı. Bu hissiyatın zirveye tırmandığı hadise 2008’de vurulan 5’i Türk 15 mücahidin şehitliğinin bulunduğu Gerdiz’e yaptığımız ziyaretti. Orada Taliban saflarında gördüğümüz konukseverlik ve soyluluk karşısında büyülenmiştik. Bir belgeselci için en tehlikeli hâllerden birine ziyadesiyle gark olmuş, Taliban’la ilgili aşırı derecede romantize ve tarafgir bir bakışa ram olmuştuk.

Hikmet-i Hüda, o gece Kâbil’e geri dönerken başkentin banliyölerinden birinde kördüğüm olmuş bir kamyon trafiğinin arasında kalakaldık. Keşmekeşi çekerken Taliban tarafından arabamıza el konularak kenara çekmemiz istendi. Gerekçe gösterilmeksizin saatlerce araç içinde bekletildik. Bir ellerinde silah, bir ellerinde sopa taşıyan, neye öfkelendikleri anlaşılamayan korkunç bir tim tarafından telefonlarımıza da el konuldu. Karakola götürüldüğümüzde kameralarımız da artık onların elindeydi. Tehditler, tahkirler azalmak bilmiyordu.

Burada gördüğümüz şeyin önce Taliban’dan başka bir şey olduğunu düşündük. Gece sonunda ise bunların başka bir Taliban olduğuna hükmettik. En az iki Taliban vardı ve bunlar o ikincisindendiler. Onlar olmasa Taliban’la ilgili aşırı romantik bakışımız belgeseli çarpıklaştırabilecekti. Onların sayesinde ayaklarımız suya erdi; Taliban ve Afganistan gerçeğini idrak için daha serinkanlı ve ölçülü olmamız gerektiğini bihakkın idrak ettik.

BİR ÇEŞİT DAİŞ ÇETESİ

Telefonumdaki Taliban yetkilileri ve bakanlarla çekilmiş fotoğraflarımı göstermesem bizi kesinlikle darp edecek hatta gasp edeceklerdi. Adamlar Türk düşmanı, yabancı düşmanı, ümmet düşmanı, bir çeşit DAİŞ çetesiydiler. Fotoğraflar bizim kolay lokma olmadığımızı ispatlayınca önce vites küçülttü, sonra da geri vites yaptılar. Meseleyi havale ettikleri mevlevi (molla) geldiğinde o da ekibi gibi bizi aşağılamakla geçirdiği dakikalardan sonra kazın ayağının perdeli olduğunu anlayıp bu işten nasıl sıyrılacağının hesaplarını yapmaya başladı. Hırsızlardan korumak için alıkoydukları yalanına bizim de inanmamızı yüzsüzce bekledi.

Ertesi sabah ilk işim bakana şikâyette bulunmak için Enformasyon ve Kültür Bakanlığı’na gitmek oldu. Ani bir kararla şehir dışına çıkan bakanla görüşemedim fakat müsteşarına dün geceyi tüm detaylarıyla anlattım. Derhal o karakolun mesulü mollayı aradı. Uzun telefon görüşmesi sonrasında “Bu mevlevi bizim en iyi mevlevilerimizden biri; istihbaratımızın çok önemli yöneticilerinden biri. Sizin gece yarısı güvenliksiz bir sokakta çekim yaptığınızı ve dur ihtarına uymadığınızı söylüyor” dedi. Ben de “Allah’ın, meleklerin, müminlerin ve lanetleme şanına sahip olanların laneti yalancının üzerine olsun” şeklinde uzun bir tirat çekmek zorunda kaldım.

Bunun kadar can sıkıcı olan bir başka şey müsteşarın Gerdiz’deki Türk ve Arap şehitlerle ilgili çekimleri yayınlamamamız için özel bir ısrarda bulunmasıydı. “Yabancı teröristler” imajına hizmet edecek bir yayın Taliban’a ve Afganistan’a zarar verir düşüncesindeydi. “Cihanî (Evrensel)” bir İslamî Emirlik iddiasından bayağı bir ulus-devlete çok hızlı bir çark vardı bu talepte; ileri derecede bir vefasızlık örneği olduğu da söylenebilirdi.

Taliban istihbaratının üst düzey yöneticisi molla dünyanın neresinde olursa olsun gayrimeşru ilişkilere girmeye meyyal, kriminal bir tipti ve şu an bulunduğu konum onun tabiatı için ideal bir yerdi. Kısa bir sürede Afganistan’daki suç piyasasına sızarak dilediği şekilde orayı kontrol edip kendi şebekelerini kurabilecek bir potansiyeli vardı. İşkence ve infaz da onun hiçbir vicdanî endişe duymadan yapabileceği eylemler dizisi arasında yer alıyordu. Taliban’ın siyasî veya askerî kanadı yozlaşmaya karşı direnç gösterecek olsa bile istihbarat kurumundaki bu erken yozlaşma potansiyeli bir çuval inciri berbat edebilecek mahiyetteydi.

BUNCA ERKEĞİN ARASINA GİRMEYE UTANMIYOR MUSUNUZ?

Taliban’ı bekleyen en yakın tehlike polis devleti olmaktı. Ki aslında şimdiden bir polis devleti olduğunu söylemek de itham olmazdı. Gündelik hayata müdahale şevki ilk iktidar dönemine kıyasla bir hayli kısıtlanmış olsa da her an eski yasak ve dayatmaların avdet etmesi ihtimal dâhilindeydi. Şimdi kısmen müsamahakârlardı fakat sokakta elleri tetikteydi ve her yerdeydiler. Asayişi sağlama adına bunu yapıyorlardı velâkin gücün kimde olduğuna dair bu aşırı vurgu iktidarın mutlaklaşma eğilimi için gayetle münasip bir arazi teşkil ediyordu.

Herkesin bildiği bir sır vardı mesela: Taliban hırsız ve gaspçıları, fidyecileri hapsetmiyor, yakaladıktan hemen sonra veya yakalama esnasında infaz ediyor, kaybediyordu. Bir Afgan, kontrol noktasında dur ihtarına uymayan bir hırsızın Talip nöbetçi tarafından nasıl vurulduğunu anlatıyordu sözgelimi. Zanlı kurşunu yiyip yaralı olarak yere düşmüş; başında dikilen Talip, silahsız ve etkisiz hâldeki zanlının kafasına şarjörü boşaltıvermişti. Güpegündüz ve herkesin içinde. Bu, polis devleti olmanın bile ötesinde pervasız bir hukuksuzluk gösterisinden başka ne olabilirdi ki?

  • YARIN: BU DEREDEN BU KADAR BALIK TUTULUR
#Taliban
#DAİŞ
#Afganistan
#Gerdiz
#Kabil
٪d سنوات قبل