Düşünce dünyasının öncü isimlerinden Cemil Meriç, hayatının en verimli döneminde gözlerini kaybetmesine rağmen topluma yön vermeyi sürdürdü. Batılılaşma, dil ve kültür meseleleri üzerine yoğun çalışmalar yapan Meriç; eleştiren, sorgulayan her insanın önder kabul ettiği isimler arasında yerini aldı.
Meriç, ülkemiz tarihine yanlış sinen batılılaşmanın köklerini araştırdı. "Batı karşısındaki durumumuz, efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşağın durumudur" diyerek tahrip edilmiş kültürümüzü özetledi.
Dil mefhumunun bir milletin özü olduğuna dikkat çeken Meriç; dil devrimiyle, bir toplumun belleğinin ve geçmişe dair yazınsal bağının tahrip edildiğin söyledi.
Tanzimatla kendini göstermeye başlayan batılılaşma yerini çağdaşlaşmaya bırakınca, Batı önünde düştüğümüz acınası durumu gözler önüne serdi.
Tarihin düpedüz bir ideoloji olduğunu söyleyerek kurmaca bir düzen içinde yaşadığımıza işaret eden Meriç, eserlerinde Türk aydınlarının batılılaşma çabası içerisindeki zavallılığını dile getirdi.
- Batılılaşma miti eskiyince, yeni bir yalan çıktı sahneye, daha doğrusu aynı nazenin taze makyajla arz-ı endamla etti: çağdaşlaşma. Bu ihtiyar kahpe, Tanzimat'tan beri tanıdığımız Batı'nın son tecellisi. Çağdaşlaşma, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmanın kıstası ne? Hippilik mi, bürokrasi mi, atom bombası imal etme gücü mü? Çağdaşlaşmak elbette Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak, yani yok olmak.
- Umrandan Uygarlığa
Cemil Meriç, TRT'nin 1975 yapımı Yaşayan Edebiyat programında Avrupa'nın zaman geçtikçe bizi kendi evladı gibi görüp görmeyeceğini soruyor.
Cemil Meriç, hayatı ve çalışmaları boyunca Batıcılık, Türkçülük, Sosyalizm, ümmetçilik ve Doğuculuk kavramları üzerinde durarak, "izm"leri, idrake giydirilen deli gömlekleri olarak tanımladı.
Doğu uygarlığının doğru aktarılmamasına karşılık oluşan önyargıları kırma hedefindeydi. Bu sebeple medeniyetlere ışık olan Doğu'yu anlattığı 4 yıllık çalışması “Bir Dünyanın Eşiğinde" eserini yayımladı.
Doğu olarak en çok vurguladığı yerler, yakın doğu Müslüman Asya ülkeleri, İran, Hindistan'dı. Meriç, Batı'yı çoğunlukla Fransızların şekillendirdiği Avrupa'lı düşünürler üzerinden inceledi. Batı'nın noksanlıklarını ve çelişkilerini ortaya çıkardı.
Meriç'e göre, Doğu'nun hazineleri dünyaya açılmalıydı. Dünyanın geri kalan toplum ve kültürünün, Doğu'dan çok şey öğreneceğine inandı.
Lise yıllarında ortaya çıkan göz rahatsızlığı okuma aşkının önüne geçmedi. Öyle ki tavandaki ışığa daha yakın olabilmek için masanın üzerine sandalye koyup kitaplarını okudu.
Miyop ilerleyerek 1955 yılında 38 yaşındayken gözlerini tamamen kaybetmesine sebep oldu. Meriç'in dünyası, en üretken döneminde karanlığa gömüldü. Ancak ailesinin ve öğrencilerinin çabası ile yılmadan eserlerini aktarmaya devam etti.
Kızı Prof. Dr. Ümit Meriç, bir röportajında babasının içinde bulunduğu karanlığı biraz olsun aydınlatmaya muvaffak olabilmek için saatlerce hiç bıkmadan babasının “oku evladım" deyişiyle ciltlerce kitap okuduğunu söyledi.
Kızı Meriç, o'nun hem dünya kültürünün hem de İslam medeniyetinin irfanını temsil eden bir insan olduğunun altını çizdi.
Türk okuyucusu Hint Edebiyatı üzerine bildiklerini Cemil Meriç'le öğrendi. Sosyolog Saint-Simon'u onun aracılığıyla tanıdı, İbn-i Haldun'u daha iyi değerlendirme şansı buldu.
İlk telif eseri Balzac üzerine küçük bir inceleme olan Meriç, ardından Hisar dergisinde “Fildişi kuleden" başlığıyla sürekli denemeler yazdı. Güncel meselelerden uzakta yaşayan aydınları eleştirdiği fildişi kulesini 'miskinler tekkesi' olarak niteledi. Aykırı ve eleştirel düşünceleri nedeniyle bazı çevreler de Meriç'i fildişi kulesinde olmakla itham etti. Fikir ve sanat tartışmalarının dışında kalarak ve kurtarıcılığına inanmadığı politikadan kaçışı ile geri kalan yıllarını fildişi kulesinde geçirmek zorunda kaldı.
- Davasız san'at meczuplarını barındıran miskinler tekkesi. Ama her mücahîd o tekkede silâh kuşanır. Bir zindan değil, bir liman.
- Bu Ülke
Türkiye'nin yetiştirdiği önemli fikir işçilerinden olan Cemil Meriç, 1974 yılında yayımlanan Umrandan Uygarlığa ve 1983 yılındaki Kırk Ambar isimli eserleriyle iki defa Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülünü kazandı.
1981'de Ankara Yazarlar Birliği tarafından “Yılın Yazarı" seçildi. 1981'de basılan yarı derleme, yarı telif Bir Facianın Hikâyesi'nde yakın tarihin yeni bir muhasebesini yaptı.
Cemil Meriç'in 100. doğum günü nedeniyle anıldığı özel bir sempozyumda açılış konuşmasını yapan Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Meriç'in hayatının filme çekilmesi için bakanlık olarak ön ayak olmak istediklerinin müjdesini verdi. Ayrıca bakanlığın TEDA projesi kapsamında Cemil Meriç'in eserlerini dünya dillerine çevrilecek.