Fethi Gemuhluoğlu 101 Yaşında

04:0016/05/2023, Salı
G: 16/05/2023, Salı
Yeni Şafak
Fethi Gemuhluoğlu.
Fethi Gemuhluoğlu.

“Fethi Gemuhluoğlu bilge bir kişiliktir. O, Anadolu irfanî geleneğinin çağımızdaki sürdürücüsü ve temsilcisiydi. Onu 1970’li yılların başlarında tanımıştım. EDEBİYAT dergisine gelişlerinde sohbet halkasının içinde oldum. O meşhur “Hiç âşık oldun mu?” sorusunun ben de muhatabı olmuştum.”

Arapgirli bir ailenin çocuğu olarak 1922’de İstanbul’da dünyaya gelen İrfan Fethi Gemuhluoğlu, 5 Ekim 1977’de 55 yaşında vefat etti. Necip Fazıl Kısakürek, Fethi Gemuhluoğlu’nun vefatı üzerine yazdığı yazıyı şu cümlelerle bitirir: “Gitgide sohbet edebilecek, insan, cemiyet, gaye, dava, tarih üzerine halleşilebilecek fertler, manevi gümrüklerden ithaline müsaade edilmeyen ilaçlar gibi azalıyor. İnşallah gelirler. O, bu hasretle gitti.”

Çünkü onun kendi neslinden bir beklentisi yoktu. O, “Bizim nesillerimiz vebalıdır, saf tutmamıştır” diyerek, saf tutacak bir nesil oluşturmaya adamıştı kendini. O, kaybettiğimiz manevi iklimi yeniden oluşturmanın gayreti içindeydi. Ölümünün üzerinden 46 yıl geçmesine karşın, her ölüm yıldönümlerinde anılması, onun insanlar üzerindeki manevi etkisinin ne denli güçlü olduğunun bir göstergesidir. Gıyasettin Dağ’ın kaleme aldığı “Nesillerin Ağabeyi Fethi Gemuhluoğlu” adlı biyografi kitabı (Hece Yayınları, Mart 2023) da onun söz konusu etkisinin bir ürünüdür. Fethi Gemuhluoğlu’nun dostlarının tanıklıklarına, hakkında yazılanlara ve geniş bir araştırmaya dayanan bu kitap, Fethi Gemuhluoğlu’nu yakından tanımak isteyenler için önemli ve değerli bir rehberdir.

Fethi Gemuhluoğlu bilge bir kişiliktir. O, Anadolu irfanî geleneğinin çağımızdaki sürdürücüsü ve temsilcisiydi. Onu 1970’li yılların başlarında tanımıştım. EDEBİYAT dergisine gelişlerinde sohbet halkasının içinde oldum. O meşhur “Hiç âşık oldun mu?” sorusunun ben de muhatabı olmuştum. Onu Dokuz Kandil adlı kitabımda şöyle tasvir etmiştim:

“İrfan sahibi: Rütbesiz, dost.

Tek başına bir kürsü; yeryüzü üniversitesinde.

Ulu bir çınarın yeni bir sürgünü; kökleri Ortadoğu’da olan.

Aşk sözcüğünün evrensel anlamı, derin anlamı onda tecelli etmişti. Karşılaştığı insana sorduğu ilk soru: “Âşık oldun mu?”

Kitap yazmadı fakat yazılan kitapları okumayanlar adına da okurdu.

İnsan ruhunun onarım ustası.

Necip Fazıl Kısakürek “Müslümanların sakası”, Nuri Pakdil “gizli sanatçı” derdi onun için.”

Kimse dile getirmese de “Âşık oldun mu?” sorusunun ardından bir soru daha sorardı: “Senden şu iki rejimden birini tercih etmeni isteseler, Kemalizm’i mi yoksa Komünizm’i mi tercih ederdin?” “Kemalizm’i tercih ederdim” diyenlere dehşetli bir şekilde öfkelenirdi. Bunun sebebini okurların ferasetine bırakıyorum.

BÜYÜK RÜYALAR GÖRÜRDÜ

Fethi Gemuhluoğlu, insana, tarihe, coğrafyaya, fikre dost olduğu gibi ölüme de dosttu. Gününü, saatini bilmese de ölümün yaklaştığını “vakit daralıyor çocuklar” diyerek dostlarına ima ettiğini yine onların tanıklıklarından öğreniyoruz. Vefatından iki gün önce ziyaretine giden Prof. Dr. Hüseyin Algül’e şunları der: “Hüseyin yorgunum, ruhumu Kur’an’la serinletmek ve dinlendirmek istiyorum. Defaetle Kur’an okutmamın ve dinlememin sebebi bu.” (s.211)

Rıdvan Çongur’a söylediği şu sözler de onun ölüme dost oluşunun bir delili değil mi? “Ölümü hak sayar ve onu sessiz karşılarım. Bizden, candan, içimizden biri değil mi ölüm?” (s.212)Büyük düşünen, büyük rüyalar gören bir insandı Fethi Gemuhluoğlu: “Hayalleriniz, düşleriniz büyük olsun. Büyük rüyalar görün. Osmanlı bir rüyanın eseridir. Medeniyet insanlığın büyük rüyasıdır. Medeniyet büyük rüyalar görenlerce kurulabilir” derdi. Fethi Gemuhluoğlu kimdir sorusunu söyle cevaplar Gıyasettin Dağ: “Gemuhluoğlu, geçmişteki büyük medeniyetimizin, Türk İslam medeniyetinin, düştüğü yerden yeniden kalkacağına inanan, bu uğurda emek veren, medeniyet inşasının duvarının iyi insanlarla, yetişmiş kadrolarla örüleceğini düşünen, bu sebeple de insana yatırım yapan, gençleri ‘büyük rüyalar görmeye’ yönlendiren bir gönül ve fikir adamıdır.” (s.111)

Asya’dan Afrika’ya, Ortadoğu’ya, Balkanlara tüm yeryüzünde olup bitenler onun ilgi alanının içindeydi. Arapgir Postası’nda yazdığı yazılar bunun birer belgesidir. Gıyasettin Dağ: “Gemuhluoğlu’nun tarihsel sıralama dikkate alınarak bakıldığında Afrika başta olmak üzere bütün yazdıklarının ardından ilginç bir yazısı daha dikkati çekmektedir: ‘Eyyamperestler’ başlıklı yazıyı diğer yazıları yazdıktan sonra kaleme alması dikkate şayandır. ‘İngiliz siyasetinin yerli işbirlikçileri’ diyebileceğimiz bazı idareciler ve bir kısım din adamlarını tanımladığı yazısında İslam ülkelerinin başlarına musallat olan diktatörlere değinmekte ve onların da sonlarının yakın olduğunu anlatmaktadır” diyerek, onun ne denli öngörülü olduğuna vurgu yapar. (s.133)

İnsana hizmeti ibadet telakki eden Fethi Gemuhluoğlu, büyük bir aşkla ve şevkle ömrünü bu hizmete adamıştır. Onun bu yönüyle ilgili olarak Ayhan Songar şunları der: “Fethi Gemuhluoğlu, Peygamberimizin “El-hilmü seyyid-ü’l-ahlak” hadisi şerifine uygun, ahlakların en üstünü olan yumuşak huyluluk timsali bir insandı. Herkesin hizmetine koşmayı, kimseye hayır dememeyi şiar edinmişti. Bir zamanlar Maarif Vekâleti özel kalem müdürlüğü görevini yürütüyordu. Fethi Bey’i tanıyan, uzaktan yakından methini duyan herkes hacet kapısı gibi ona koşar, derdini anlatır, işini havale ederdi. Fethi ağabeyimiz onların hepsini dinler, sonunda ‘emir telakki ederimi’ bastırırdı.” (s.47)

ÖĞRENCİLERE VE AKADEMİSYENLERE BURS

Türk Petrol Vakfı’nın imkânlarını özellikle üniversite öğrencilerine, akademisyenlere burs vermek için kullanmıştır. Mektuplarıyla, sohbetleriyle genç yetenekleri yazmaya ve okumaya teşvik ederek onları edebiyat ve düşünce dünyamıza kazandırmıştır. Bu hususla ilgili olarak Gıyasettin Dağ, Hüseyin Su’nun Kalemin Yükü (Şule Yayınları) adlı kitabından şunları aktarır:

“Giderek izleri ve işlevleri unutulan bu insanlardan biri de kuşkusuz Fethi Gemuhluoğlu’dur. Hayatı boyunca gördüğü, gözettiği, elinden tuttuğu, yol gösterdiği, birlikte yürüdüğü, bir yerlerde olmaya, bir şeyler yapmaya ittiği, sürekli hassasiyetlerini incelttiği, ufuklarını açtığı binlerce insan, bugün, siyasetten ekonomiye, ticaretten üniversiteye, kültüre, sanata, edebiyata… kadar, hayatın hemen hemen her alanında söz almış durumdalar. Ne yazık ki, çoğu da derin bir unutkanlıkla ve aymazlıkla malul olarak… Ölümünün üstünden geçen bunca yıldan beri nerdeyse her ölüm yıldönümünde anılan Fethi Gemuhluoğlu’nun tarihsel, toplumsal, düşünsel kavrayışından ve ufkundan o denli uzak bir anılar güzellemesi sunulur ki, bütün bunların, onun kucaklamaya çalıştığı, coğrafyanın sınırları, yazdıklarının, konuştuklarının derinliği ve ufku ile ne denli bağdaştığı sorulabilir; sorulmalıdır.” (s. 216)

Fethi Gemuhluoğlu için “Yeryüzünde dostluğun, arkadaşlığın, bir amaca doğru yürüme yoldaşlığının devinimli, aydınlık, üretken bir simgesi gibiydi” diyen Nuri Pakdil’in “Bağlanma” adlı kitabına ayrı bir bölüm açan Gıyasettin Dağ, “Kudüs Şairi Nuri Pakdil her şeyden önce Gemuhluoğlu’nun yakın dostlarından biridir. Bağlanma isimli eseri de bunun bir nişanesidir” der. Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bazı insanların “Bağlanma”yı Nuri Pakdil’in, Fethi Gemuhluoğlu’na bağlanması şeklinde algıladıklarına tanık oluyoruz. Oysa “Bağlanma”da bu iki insanın birbirine bağlanmasından ziyade, bu iki insanın Önder’e yani Peygamber’e bağlılıkları anlatılır. Bu iki insanın yürüyüşleri Önder’e bağlılık yürüyüşüdür. (“ÖNDER’E BAĞLANMADAN YÜRÜNMEZ” derdi, “AŞILMAZ HİÇ BİR ENGEL” derdi.) (Bağlanma, s.31)

Fethi Gemuhluoğlu tarihe dostluğunu şu soruyla daha bir pekiştirir: “On milyon kilometre karemiz nerde?” Yazar, bu soruya ilişkin olarak şunları der:

“Masa başlarında çizilen haritalarda, paylaşım planlarında elimizden alınan topraklarımızın derdini ‘On milyon kilometre karemiz’ nerede diye sormaktaydı. Yılmaz Öztuna’nın Balkan topraklarımızı kaybetmemizi anlatırken kullandığı ‘Avrupa’daki Türkiye’yi Kaybımız’ tanımlaması ve isimlendirmesi önemlidir. Bir kurşun bile atmadan bırakıp geldiğimiz o topraklar bizim Rumeli Beylerbeyliğimiz idi. Gemuhluoğlu o sebeple bizi Anadolu Beylerbeyliğine sıkıştırdılar ancak onu da elimizden almak için türlü planlar içerisindeler’ demektedir. Bu nedenle ‘On milyon kilometre karemiz’ nerededir diye sormaktadır.” (s.113)

KALBİ EMEKÇİLERLE ÇARPARDI

Fethi Gemuhluoğlu, tarihin belleği güçlüdür diyerek defterin kapanmayacağına vurgu yapar ve İngilizleri fitnenin merkezi olarak görür. “Müfsid ve melun” İngiliz siyaseti bitmeden bu coğrafyada huzur bulmanın zor olduğuna dikkat çeker.

Onun bir özelliğini de Nuri Pakdil şöyle dile getirir: “Bence O’nun en önemli yanı, kalbinin emekçilerle birlikte, işçilerle birlikte çarpmasıydı + burada, tanıklığı bırakıyor, savunmaya geçiyordu işçileri, emekçileri. ÇÜNKÜ KUTSAL KİTAPTA ÖVÜLEN ALINTERİDİR; EMEKTİR: İNSAN; EMEĞİNİN KARŞILIĞINDAN DAHA GÜZEL BİR ŞEY YEMEMİŞTİR” (Bağlanma, s. 74)

Fethi Gemuhluoğlu’nun bir başka yanı da onun tasavvuf ehli olmasıdır. Bu konuda şunları der Gıyasettin Dağ:

“Gemuhluoğlu’nu farklı kılan, çalışmalarının bir özeti sayılabilecek adanmışlığının, hizmet adamlılığının temel dayanağı onun tasavvuf geleneğinden beslenen bir yapısının olmasıydı. Şahsını önemsemeyen, kendisi için herhangi bir makam ve ikbal beklentisi bulunmayan, paraya ve dünyalık değerlere kıymet vermeyen tavrı şüphesiz bu tasavvufi derinlikten, tasavvufun damarlarından sulanmış yaşam anlayışından kaynaklanmaktadır.” (s.162)

“Muhabbet libası Fethi Bey’e giydirilmiş idi” diyen Saadettin Ökten de onun tasavvufi yönü hakkında şunları der:

“Fethi Beyin bariz vasfı baskın bir muhabbet adamı olmasıdır. Muhabbet nedir derseniz, bunun tarifi yok. Muhabbet sadece yaşanan bir haldir. Ve muhabbet libası Fethi Bey’e giydirilmiş idi. Zekâ, akıl, pratik, takip, bunların hepsi kendinde vardı. Ben bu şekilde birçok insan tanıdım ama onların muhabbeti yoktu. Muhabbet libası aşkın dünyada Fethi Bey’e giydirilen bir libastı.” (s.168)

Yazıyı, oğluna yazdığı mektuptaki şu öğüdüyle bitirelim:

“Abdestsiz gezme. Temiz, tahir ol. Zikirli ol. Besmeleli ol. O zaman topun, tüfeğin, atom bomban olur. Güçlü olursun. Mistik insanlar özgürdür Ali. Yalnız onlar özgürdür. Bu konuyu düşünmeye çalış.” (s. 193)

#Edebiyat
#Tarih
#sanat
#Aktüel
#Yazar