|

Metafizik, bilimler hiyerarşisinin zirvesidir

Prof. Dr. Ömer Türker’in öncülüğünde kırktan fazla yazarın katkılarıyla hazırlanan üç ciltlik Metafizik adlı kitabın editörlüğünü yürüten Prof. Dr. Ömer Türker, “Metafizik, modern döneme gelinceye kadar bilimler hiyerarşinin zirvesinde bulunmuş, fizik ve matematik bilimlerden sonra tahsil edilen en üstün ilim kabul edilmiştir” değerlendirmesini yapıyor.

Semiha Kavak
04:00 - 13/06/2021 Pazar
Güncelleme: 23:19 - 10/06/2021 Perşembe
Yeni Şafak
Ömer Türker
Ömer Türker

Geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları etiketiyle çıkan üç ciltlik Metafizik adlı çalışma okurla buluştu. Prof. Dr. Ömer Türker’in öncülük ettiği, kırktan fazla yazarın katkılarıyla hazırlanan; metafizik teorilerin, temel kavramlarından tarih içindeki gelişim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede ele alındığı eser İslam düşünce tarihinde kelamcılar, sûfiler ve filozoflar tarafından geliştiren metafizik teorilerin temel kavramlarını, önermelerini, tarih içindeki gelişim süreçleriyle gözler önüne seriyor. Bu uzun soluklu çalışmayı Prof. Dr. Ömer Türker’den dinledik.

Ketebe yayınlarından çıkardığınız üç ciltlik ‘Metafizik’ adlı ansiklopedik eserden biraz bahseder misiniz? Bu eserin hazırlanma süreci nasıl oldu, kimler eserde katkıda bulundu?

Metafizik kitabı, aslında İslam Düşüncesinde Teoriler başlığını taşıyan büyük ve uzun erimli bir projenin ilk adımını oluşturuyor. Bu proje fikri ilk olarak benim zihnimde İslam düşünce geleneğine yönelik çalışmalarımızın geldiği noktayı belirleyebilmek, güçlü ve zayıf yanlarını görebilmek, fikrî çeşitliliğini açığa çıkarmak ve bu alana dair ilmî çalışmaları genel okuyucunun kolay ulaşabileceği bir anlatıya kavuşturmak amacına matuf olarak belirdi. Belirli bir kavram ve önerme örgüsünü oluşturabileceğimiz bütün görüşleri, bir teori olarak yazmamız gerektiğini düşündüm. Bu amaçla önce bir teori anlatısının temel çerçevesini oluşturan başlıkları belirledim. Ayrıca metafizik alanda üretilen teorileri ihtiva eden bir liste hazırladım. Bir çerçeve oluştuktan sonra İstanbul’da çeşitli üniversitelerde İslam Felsefesi, Kelam ve Tasavvuf bilim dallarında görevli İbrahim Halil Üçer, Eşref Altaş, Ercan Alkan, Hayrettin Nebi Güdekli, Mehmet Zahit Tiryaki, Abuzer Dişkaya, Mehmet Özturan ve başka hocaların da bulunduğu geniş bir akademik ekiple fikir, çerçeve ve teoriler listesi hakkında bir istişare toplantısı yaptık. Proje fikri, çerçevesi ve teoriler listesinde mutabık kaldık. Benim hazırladığım ilk çerçevede her teori anlatısında giriş, teorinin çözmeye çalıştığı sorun, teorinin temel iddiası, teorinin temel kavram ve önermeleri, teorinin tarihsel seyri ve sonuç başlıkları yer alıyordu. Hatırladığım kadarıyla Eşref Altaş hocanın önerisiyle her teoriye bir giriş kartı ekleme kararı aldık. Aslında benim zihnimde teorilerin bu çerçeveye göre anlatılmasının yanı sıra her teorinin en iyi anlatıldığı klasik metninler seçkisi çevirisi de vardı. Toplantıda da arkadaşlarla hem teori yazılarının hazırlanması hem de uygun klasik metinlerin belirlenip tercüme edilmesi kararı aldık fakat teorilerin hazırlanması sürecindeki yoğunluk metinlerin tercümesi işini takip etmeye fırsat vermedi. Toplantıda karar kıldığımız çerçeveye uygun uzun ve kısa model yazıların hazırlanması gerektiğinden ben kitapta “halk teorisi” ve “özel kabiliyetler teorisi” başlığını taşıyan teorileri, yazar arkadaşların elinde ortak bir model olması amacıyla kaleme aldım. Kitapta ekol yazılarında teori yazılarından farklı bir çerçeve olduğu görülecektir. Aslında başlangıçta ekol yazılarıyla ilgili farklı bir çerçeve tasarlamamıştık. Fakat Abuzer Dişkaya hocanın kaleme aldığı Hikmet-i Müteâliye yazısını tashih ederken böyle bir eksiklik olduğunun farkına vardım ve bu yazıyı ekol yazıları için model olacak şekilde düzenledim.


KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA

Bu çalışma, oldukça kapsamlı olduğundan felsefe, kelam ve tasavvuf alanından adını bir çırpıda sayamayacağım pek çok hocanın özverili katkısıyla uzun sürede tamamlanabildi. Biraz önce adını zikrettiğim hocaların yanı sıra Ekrem Demirli, Halil İbrahim Bulut, Muhammed Bedirhan, Ercan Alkan, Nedim Tan, Hacı Bayram Başer, Abdürrezzak Tek, Orhan Şener Koloğlu, Ulvi Murat Kılavuz, Murat Kaş, Hulusi Aslan, Yunus Cengiz, Osman Demir, Hülya Alper, Hatice Arpaguş, Hasan Akkanat, Zübeyir Bulut, Fatma Turgay, Hasan Akkanat, Burak Şaman, Ahmet Kamil Cihan, Mehmet Bulğen, Yasin Ramazan Başaran, Hüseyin Maraz, Muhammed Ali Koca, M. Mustafa Çakmaklıoğlu, Orhan Musakhanov, Seyithan Can, Muammer İskenderoğlu ve Ali İhsan Kılıç gibi yurt içinde muhtelif üniversitelerde görevli pek çok akademisyenin özverili katkılarıyla tamamlandı. Katkıların yoğunluğu nispetinde de editöryal işleri zaman aldı. Kitabın hazırlık sürecinde asistanlığımı doktora öğrencim Hatice Bozkuş yaptı. Nihayet dört yıllık bir çalışmanın ardından kitap kisve-i taba büründü.

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN GÜCÜ VE ZAAFLARINA DİKKAT ÇEKMEK
Sizce bu eser hangi eksikleri giderecek?

Bu çalışmanın esas itibariyle üç hedefi var. Birincisi, İslam düşünce mirasının gücü ve zaaflarını belirginleştirmektir. Düşünce tarihimizde çeşitli alanlarda ileri sürülen görüşlerin bu kitaptaki teoriler formatında kaleme alınması, bu görüşlerin hangi sorunları çözmek amacıyla geliştirildiğini ve ne ölçüde başarılı olduğunu görmeye imkân veriyor. İkincisi, bizim şimdiye kadar yaptığımız çalışmalarda geldiğimiz noktayı belirginleştirmektir. Hem ekol hem de teori yazılarında izlenen çerçeve tuhaf şekilde görüşlerin bildiğimiz ve bilmediğimiz yönlerini açığa çıkarıyor. Bazen bilindiği düşünülen bir görüşün aslında hiç de dakik bir şekilde bilinmediği anlaşılıyor. Ayrıca görüşlerin birbirinden hangi noktalarda farklılaştığı belirginleşiyor ve tam olarak neyi önerdiği açıklığa kavuşuyor. Bu bakımdan yazılarda izlenen çerçeve teorilere dair çalışmalarımız arttıkça genişletilebilir ve yenilebilir bir anlatım imkânı sunuyor. Üçüncüsü ise İslam düşünce tarihine yönelik akademik birikimin her kesimden genel okuyucu için ulaşılabilir hale getirilmesidir. Okuyucular bir ekol veya teori yazısını okuduklarında onun hakkında sistemli bir kavrayışa ulaştıklarını hemen fark edeceklerdir. Okudukları teorinin kavramları ve temel önermeleri hakkında sistemli şekilde düşünmeye başlayacaklardır. Bu durumun, hem İslam düşünce mirasına yönelik ilgiyi yaygınlaştırması ve derinleştirmesini hem de muhtelif alanlarında çalışan arkadaşlara bu mirası kendi alanlarıyla irtibatlandırma imkânı vermesini umuyorum.

TARTIŞMALARA DEVAM
Bundan sonra, bu doğrultuda özel eserleriniz olacak mı?

Bu çalışma, İslam düşünce mirasının bilgi, doğa, ahlâk, siyaset gibi bütün alanlarını kuşatan büyük bir projenin ilk kitabıydı. Bundan sonra ilk olarak bilgi teorilerini, ardından da doğa teorilerini hazırlayacağız. Fakat bu uzun zamanda ve pek çok bilim insanının katılımıyla tamamlanabilecek bir proje.

Düşünce tarihi içerisinde metafizik düşüncenin yeri nedir? Neler metafiziğin ilgi alanlarının içine girer?

Metafizik, klasik dönemde insanın kendisini ve varlığı anlama çabasının son aşamasını ifade eder. Bu sebeple bir kimsenin hakiki anlamda “filozof” olarak adlandırılmasını sağlayan bilgiler kümesi olarak değerlendirilir. Metafiziğin iki ana kısmı vardır. İlki, “el-umûru’l-âmme” veya ontoloji denilen kısımdır. Bu kısım, varlık, mevcut, imkân-zorunluluk, sebep-sonuç, tümel-tikel ve var oluşun kategorileri gibi insanî düşünceyi kuran meseleleri inceler. İkincisi ise el-ilmü’l-ilahî veya teoloji denilen kısımdır. Metafiziğin en gözde bölümü sayılan bu kısım ise Tanrı’nın zâtı, sıfatları ve âlemle ilişkisini inceler. Bunların yanı sıra metafiziğin, fizik, matematik, ahlâk ve siyaset gibi bilimlerin araştırmalarında kullandığı genel ilkeleri temellendirme işlevi de vardır. Bütün bunlar dikkate alındığında metafiziğin insanın varlığa dair bilgisini hem temellendiren hem de bütünleyen bir araştırma alanı olduğu söylenebilir.

İSLAM DÜŞÜNCESİ İÇİNDE METAFİZİK BİLİMLERİN ZİRVESİDİR
Metafizik bir ilim dalı mıdır? Eğer öyleyse bunun ilmi dayanakları nelerdir?

Evet metafizik, modern döneme gelinceye kadar bilimler hiyerarşinin zirvesinde bulunmuş, fizik ve matematik bilimlerden sonra tahsil edilen en üstün ilim kabul edilmiştir. Bu sebeple metafiziğe bilimlerin bilimi, hakiki hikmet, hakiki bilim ve küllî bilim gibi isimler de verilmiştir. Metafiziğin bilim olmasının dayanakları doğrusu uzun açıklamayı gerektirir fakat kısa bir cevabı şudur: İnsanın varlığa dair apaçık idraki, varlığın araştırma konusu haline getirilmesini mümkün ve meşru kılar. Diğer deyişle varlığın bilimi olarak metafizik, temelini insanın varlığı ve onun imkân, zorunlu, sebep, sonuç gibi temel hususiyetlerinin bedîhî olarak kavramasında bulur.

İslam düşüncesi çerçevesinde metafizik düşünce nereye oturuyor?

İslam düşüncesinde de metafizik genel olarak bilimlerin zirvesinde bulunur. Fakat bunun adı felsefe geleneğinde metafizik, dinî bilimler geleneğinde kelâm veya tasavvuftur.

İslam’ın kendine ait olan ve diğerlerinden ayrılan metafizik alanı var mı?

İslam düşüncesinde metafizik kelimesiyle ifade edebileceğimiz üç farklı ilahiyat vardır: Kelam, tasavvuf ve felsefe. Kelam ve tasavvuf, önceki dönemlerin etkisini taşımakla birlikte kuruluşu İslam döneminde gerçekleşen ve temelde Hz. Peygamber’in temsil ettiği hakikat bilgisine onun tebliğ ettiği vahiy “esas alınarak” nasıl ulaşılabilir sorusuna cevap vermeye çalışan küllî disiplinlerdir. Felsefe ise kadim bilimler külliyatının Arapçaya tercümesiyle İslam düşüncesinin bir parçası haline gelmiştir. Bu külliyat içinde metafizik bütün bilimlerin zirvesinde kabul ediliyordu ve İslam döneminde de bu konumunu sürdürmüştür. İslam filozofları varlık-mahiyet ve zorunlu-mümkün gibi metafizik düşünceyi bir bütün olarak etkileyen görüşlerle ontoloji ve teolojiyi yeniden inşa etmişlerdir.

İslam düşüncesinin Batı felsefesi ve Batı metafiziğiyle buluşmasıyla bozulma dönemine girdiğini öne sürenler var. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Klasik İslam düşüncesi Batı’yla karşılaşma düşüncesinde bozulmadı, sadece önceki açıklama gücünü yitirdi, eski işlevlerinin çoğunu yapamaz hale geldi. İslam dünyasında Batı’yla karşılaşma tecrübesi, henüz klasik düşüncenin yeni bir yorumunu doğurmuş sayılmaz. Bu sebeple bir bozulmadan bahsetmek isabetli değil. Evet, bilhassa tefsir ve hadis alanında buna yönelik bir takım teşebbüsler olsa da bu teşebbüsler, henüz tamamlanmamış yorumlama çabalarıdır. Fakat Batı’yla karşılaşma, süreç içinde İslam düşüncesi algımızı, kaynak anlayışımızı ve ehem-mühim sıralamamızı etkileyerek bu düşünceyi gözümüzde önemsizleştirdi. Bizim yaptığımız çalışmaların çoğu, bu düşünceyi yaşadığımız dönemin ilgileriyle yeni kavramayı amaçlamaktadır.

#Ketebe
#Metafizik
#Ömer Türker
3 yıl önce