Türk polisiye roman geleneğinin en önemli karakterlerinden Cingöz Recai, yıllar sonra tekrar beyaz perdede olacak. Ünlü roman yazarı Peyami Safa’nın unutulmaz karakteri Recai, helâl para kazanan kimselere dokunmayan fakat haram yiyicilere, akıllara durgunluk veren oyunlar ve tuzaklarla ders veren efsane bir kimsedir. Adeta modern bir Robin Hood portresi çizer.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının büyük romancısı Peyami Safa’nın, Server Bedi müstearıyla yazdığı “Cingöz Recai” ve diğer polisiye romanlardan para kazandığı, sadece edebî eserleriyle geçinemediği biliniyor. Bütün hayatı yazmak olan bir yazar için bu durum kolay olmasa gerek. Edebiyatımızın Güleryüzü’nde geçen “Server Bedi’nin Evi” nüktesini hatırlayalım: “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli şaheser romanın yazarı Peyami Safa, asıl imzasıyla yazdığı yazılara az para aldığı hâlde, Server Bedi müstear (takma) adıyla kaleme aldığı romanlara gazeteler ve yayıncılar çok para verir. Romancı, hatırını soranlara şu cevabı verir: “Çok şükür, Server Bedi’nin evinde yiyip içiyoruz, kendisine dua ediyoruz.”
Peyami Safa bir süre öncesine kadar sadece edebiyat çevrelerinin gündeminde olan, romanları sevilen, Türkçesi zengin, üslubu akıcı, güçlü bir yazar olarak kabul ediliyordu. 1980’li yılların ortalarında Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanı TRT tarafından dizi yapılınca bir süre gündeme gelmişti. Ama o şimdi, geçimini sağlamak amacıyla kaleme aldığı polisiye roman kahramanı Cingöz Recai ile gündemde. Onur Ünlü’nün yönettiği “Cingöz Recai” filminde Haluk Bilginer, Kenan İmirzalıoğlu, Serkan Keskin ve Musa Uzunlar gibi başarılı oyuncular var. Kadro güçlü, film henüz vizyona girmeden şimdiden sanatseverler arasında merak uyandırdı bile. Aslında bu ilk film değil, 1970’li yıllarda Metin Erksan’ın ve Safa Önal’ın rejisörlüğünü yaptığı, Ayhan Işık’ın başrollerinde oynadığı filmler de çekilmişti.
“Cingöz Recai” böyle aniden sanat dünyasının gündemine gelmedi. Çocuklarına iyi polisiye okutmak isteyen yetişkinlerin tanıdığı ve bildiği bir isimdi. Peyami Safa, annesinin adı olan Server Bedia imzasını 1914 yılında ağabeyi İlhami Safa’dan alarak kullanmaya başlar ve macera romanları yazmaya koyulur. İlk başta bazı maceraları, “Asrın Hikâyeleri” başlığı altında okurlarına sunar. Metinler okurdan büyük ilgi görür. 1924’te Maurice Leblanc’ın Arsen Lupen’ini örnek alır ve “Cingöz Recai” tipini ortaya çıkarır. Bu karakter meraklılar tarafından büyükbir ilgi ile karşılanır. 1924-28 döneminde onar kitaplık Cingöz Recai serileri yayımlanır. Yazar, kitaplarında “Çekirge Zehra”, “Tilki Leman” ve “Civa Necati” gibi tipler ortaya çıkarsa da pek tutmaz. Cingöz maceraları ise, hepsinden baskın çıkar. Bunlar, yazarın diğer edebî eserlerine göre elbette daha hafif, sürükleyici ve heyecanlı sahnelerle doludur. Birer formalık olan bu serüven kitaplarının tiryakileri doğar. Peki kimdir Cingöz? Yazarımızın polisiye kahramanıdır. Dünyaca meşhur Arsen Lüpen’i gölgede bırakan, izini kaybettiren, kurnaz, cesur, tahsilli, görgülü, cömert ve kibar bir kabadayıdır. Recai, helâl para kazanan kimselere dokunmayan fakat haksız yollardan servet sahibi olan zenginlere, haram yiyicilere, akıllara durgunluk veren oyunlar ve tuzaklarla ders veren efsane bir kimsedir. Modern bir Robin Hood gibidir âdeta. Uzaklardan duyulan kahkahalarıyla meşhur kahramanımız, zaman zaman hayallere dalar, dinlenmek için keman çalar. Peyami Safa, delikanlılık yıllarında da keman çalmıştır. Türk polisiye edebiyatının yüzakı kabul edilen Peyami Safa’nın bu eserleri, uzun zaman çocuklarımız ve gençlerimiz tarafından okunagelmiştir. Bugün de ilgiyle takip edilmektedir.
Bazıları onun iktidara yakın olduğunu ve bilhassa Demokrat Parti zamanında refah içinde yüzdüğünü iddia etse de parasızlık ve maddi sıkıntı Peyami Safa’nın ömür boyu yakasını bırakmamıştır. Ayvazoğlu’nun Peyami kitabında okuduğum bir hadise hakikaten gözyaşartıcı niteliktedir ve toplum olarak bizim yazarlara tam sahip çıkamadığımızın da kesin delilidir. Hadise şöyle:
“Peyami Safa’nın Doğu-Batı Sentezi (1962) adlı kitabını basan Yağmur Yayınevi sahibi İsmail Dayı, hususî görüşmemizde, onun son günlerinde büyük bir maddî sıkıntı içinde bunaldığını belirterek 27 Mayıs’tan sonra bir gün üzgün bir hâlde yayınevine geldiğini ve ‘İsmail Bey bugün çok üzgünüm, telefonu satılığa çıkardık, çünkü evin kirasını ödeyemedik.’ dediğini anlattı. Hâlbuki telefon onun için her şeyidir; mefluç olduğu için hiç dışarı çıkamayan Nebahat Hanım’ın bütün dünyası telefondur. İsmail Dayı, Peyami Bey’e bir kahve söyledikten sonra ‘Üstadım, siz biraz oturun, kahvenizi içinceye kadar gelirim!’ der ve derhâl Sultanhamamı’na inerek tanıdığı işadamlarından telefon ücreti kadar para toplar ve hayran olduğu üstada takdim eder. Peyami Safa da daha sonra borcuna karşılık olarak Doğu-Batı Sentezi’ni oluşturan yazıları muntazam bir şekilde dosyalanmış olarak genç yayıncıya teslim eder. Ancak bu kitabın basıldığını göremeyecektir.”
Peyami Safa da bu macera kitaplarıyla okumaktan hazzetmeyen bir kitleyi kitapla buluşturmuştur. Bu kitapları ben çocukluğumuzda okuduğumuz çizgi romanlara bu bakımdan çok benzetiyorum. Hemen hemen herkes ilk okumalarına o çizgi romanlarla adım atmış, daha sonra edebî eserlere yönelmiştir. Cingöz hikâye ve romanlarının farkedilmeyen böyle bir hizmeti de olmuştur.
Peyami Safa’nın Cingöz Recai Serisi yıllardan beri Damla Yayınevi tarafından çocuklarımıza ve gençlerimize takdim ediliyor. Hikâye ve romanların isimleri alfabetik olarak şöyle: Amerika’da Bir Türk Çocuğu, Arsen Lüpen İstanbul’da, Bir Varmış Bir Yokmuş, Cesur Çocuklar, Cingöz Kafeste, Cingöz’ün Esrarı, Elmaslar İçinde, Esrarlı Köşk, Göztepe Soygunu, Kâğıthane Faciası, Kartal Pençesinde, Kaybolan Adam, Kral Faruk’un Elmasları, Küçük Alp’in Yıldızı, Madam Çiviciyan’ın Gerdanlığı, Mişon’un D efinesi, Sultan Aziz’in Mücevherleri, Şeytani Tuzak, Tiyatro Baskını, Zeyrek Cinayeti.
Yakında kitapçılara bazı kişilerin uğrayıp “Peyami Safa’nın ‘Cingöz’ Recai kitabı çıktı mı?’ diye soracaklarını tahmin ediyorum. Kitaplardan uzak olanlara göre madem ki filmi yeni yapılmıştır, kitabı da herhalde bugünlerde basılacaktır. Onlar bu serinin neredeyse yüzyıla yaklaşan maceralarından uzaktırlar. Ama yine de film münasebetiyle Peyami Safa’nın kitaplarıyla temas kurulacak olması iyidir, romancımızın daha çok okunacak olması teselli edicidir. Elverir ki bu okuyucular, yolları Edirnekapı Şehitliği’ne uğradığında orada bir aile mezarlığında Peyami Safa’nın eşi Nebahat Hanım ve oğlu Merve ile yanyana yattığını bilsin ve üçünün de ruhlarına Fatiha hediye edip dua etsin! Peyami Safa bundan çok daha fazlasını hak ediyordu. Cingöz’ün babasına ve sevdiklerine Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, kabirleri nur, mekânları cennet, menzilleri mübarek olsun!