
Bu Mevlana'nın gönül dostu olan büyük din alimi Şems-i Tebrizi 'nin hikayesidir. Ömrü boyunca Allah aşkın yolunda bir dost aramak için diyar diyar gezmiştir. Ve bir gün nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolmuştur.
Asıl adı Mevlana Muhamemd olan Şem hazretleri 1185 yılında Tebriz'de dünyaya geldi. Babası Azeri Türklerinden Melik Dad oğlu Ali efendidir. Şemseddin yani dinin güneşi lakabıyla anıldı.
Doçent Doktor Nuri Şimşekler'in anlattığına göre; Şems- i Tebrizi çocukken yaşıtlarından, hatta babasından bile fikri yönlerden ayrışırdı. Çocukluğunda arkadaşlarına ilginç sorular sorardı. Daha o yaşta gönlündeki ilahi cevherin peşindeydi. Babasına aynı soruları sorduğunda 'sen daha çocuksun, gidip oyununu oyna' cevabını aldı.
Babası onu daha sonra sanat öğrenesi için bir selecinin yanına verdi. Sorduğu sorulara ne okuldaki hocası, ne babası ne de ustası cevap verebildi.
Gençlik dönemine geldiğinde Tebriz'den ayrıldı, dönemin en önemli şehirleri olan Halep, Bağdat ve Şam'ı gezdi. Kendi içindeki sorulara cevap verebilecek bir dost aradı, ancak her gittiği yerde 'senin aradığın bilgi bizde yok' cevabını aldı. Geçimini pantolonlara uçkur örerek sağladı. Seyahatleri boyunca hanlarda kaldı, basit tüccarlar gibi giyindi, ünü arttığı anda bulunduğu yerden uzaklaştı.
- Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?
- Şems-i Tebrizi
60 yaşına geldiğinde duaları hep gönlündeki sorulara cevap bulabileceği bir yoldaş, bir dost bulması olmuştu.
Bir gece rüyasında ona Anadolu'ya gitmesi gerektiği söylendi. Aynı ateş ile yanan bir diğer kulunda Anadolu'da olduğunu söylendi. Ancak uyandığın o kişinin kim odluğunu bilmiyordu. Bu sefer de o kişinin kim olduğunu bileyim diye dua etti. Ve o gece Anadolu'ya gidip Mevlana'yı bulması söylendi.
Zaman kaybetmeden yolu koyundu ve Anadolu'ya geldi. Erzurum'da Kuran-ı Kerim öğretmenliği yaptı. Daha sonra Konya'ya geldi.
Mevlana ile vaaz sonrası halk ile sohbet ederken karşılaştı. İki dost nihayet buluştu. Şems ve Mevlana 6 ay bir hücrede kalırlar.
Şems ve Mevlana'nın bu dostluğu, vaazlara gelmemesi Konyalılar tarafından hoş karşılanmadı. Mevlana bunların Şems'in kulağına gidip üzüleceğini düşündü.
Bir buçuk sene birlikte kaldılar. Şems halkın davranışlarından, Mevlana'yı kötülemelerinden çekinerek ortadan kayboldu. Kimse nereye gittiğini bilemedi, Mevlana'ya Şems'in Şam'da olduğu haberi ulaştı. Şems'i alması için oğlu Sultan Veled'i gönderdi ve Şems Konya'ya ikinci kez geldi.
Dostu Mevlana'ya ayna olmak için onun tüm kitaplarını kuyuya attı. Mevlana'nın içindeki cevheri ortaya çıkardı.
Mevlana'nın sohbetinden vaazından uzak kalan halk yine Şems-i Tebrizi'yi suçlamaya başladı. Bir gece Şems-i Tebrizi ayağa kalktı,
“Bu kez öyle bir gideceğim ki buralardan, herkes peşimde dönüp dolaşacak, herkes soracak, bütün dünya sırrımı arayacak, ama kimse benden iz bulamayacak" dedi ve gitti, Mevlana bir süre sonra arkasından çıktı ama hiçbir iz bulamadı.
- Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme!
- Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme!
- Çalma bizi bizden, gitme o ellere doğru,
- Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme!
- Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
- Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme!
- Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan,
- Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme!
- Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer,
- Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme!
- Şekerliğinin içinde zehir, zarar vermez bize,
- O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme!
- İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil,
- Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme!
- Mevlana








