Evlilikler üstüne

04:0029/12/2025, Pazartesi
G: 29/12/2025, Pazartesi
Gökhan Özcan

“Evlilik, milyonlarca güzel ve çirkin anın birleşip ortak bir anılar dokusu haline gelmesidir” diye yazmış Alice Feeney, ‘Güzel Çirkin’ isimli kitabında. Doğru bir tarif bu büyük ölçüde. Evlilik hayatın makro akışı içinde akan bir şey… Hepimiz hayatın karşımıza çıkardığı şeylerden etkileniyoruz ve zaman içinde iyi ya da kötü yönde değişiyor, farklılaşıyoruz. Evliliklerin zamanın getirdiği değişimlere, dalgalanmalara karşı bir direncinin olması şart! Çiftler beraberliklerinin sadece güzel şeylerle

“Evlilik, milyonlarca güzel ve çirkin anın birleşip ortak bir anılar dokusu haline gelmesidir” diye yazmış Alice Feeney, ‘Güzel Çirkin’ isimli kitabında. Doğru bir tarif bu büyük ölçüde. Evlilik hayatın makro akışı içinde akan bir şey… Hepimiz hayatın karşımıza çıkardığı şeylerden etkileniyoruz ve zaman içinde iyi ya da kötü yönde değişiyor, farklılaşıyoruz. Evliliklerin zamanın getirdiği değişimlere, dalgalanmalara karşı bir direncinin olması şart! Çiftler beraberliklerinin sadece güzel şeylerle bezenmeyeceğini görebilmeli; acılar, gerilimler, daralmalar, tıkanmalar, sıkıntılar ve daha birçok şeyle de sınanacağını bilerek bu yola adım atmalı. Zamanımızda bu ilk adım, genellikle yanlış bir zihinsel donanımla, pek çok afaki beklentiyle ve işi fazlasıyla zorlaştıran çevresel etkilerle hatalı biçimde atılıyor. Bu ilk düğmenin yanlış iliklenmesi gibi bir şey, sonra hiçbir şey yeterince doğru gitmiyor.

İki insanın hayatını birleştirmesi, iki hayatın bir çatının içinde aynı kalarak beraberce ömür sürmesi gibi algılandığında bir çatışmanın fitili en başta ateşlenmiş oluyor. Evlilik aslında bir hayatın iki kişi tarafından paylaşılmasını gerektiriyor. Bunun kişiliklerin tamamen feda edilmeden, bir tarafın ezilmesine yol açmadan, karşılıklı bir hukuk şuuruyla başarılabilmesi lazım elbette. Nasıl olacak bu? Keşke pat diye söylenebilecek bir cevabı olsaydı bu sorunun ama maalesef yok! Aslında her çift bu soruya kendi beraberlik pratikleriyle cevap bulmak, buna değeceğine inanarak bu uyuşma, bu birbirine alışma kabiliyetini kazanmak zorundalar. Çünkü kişiliklerin birbirine yakışması, kaynaşması, alışması zaman alan, sabırla öğrenmeyi gerektiren zorlu bir sürecin ardından ancak gerçekleşebiliyor. Bu sabır gösterilmez, beraberlik öncelenmez, farklılıkların gerilime dönüşmesinin önüne geçilmezse uyum sağlamak da pek mümkün olamıyor.

Eskiler ‘aynı yastıkta kocamak’ olarak koyarlardı evliliğin hedefini. Bu bir yol arkadaşlığı, bir yoldaşlık tarifi aslında. İçinde yol boyu dayanacak kuvvette bir aşk da olsa ne âlâ; ama bu olmasa da yolculuk el ele sürmeli. Romantizmin zayıfladığı, hatta bittiği yerde beraberliğe paydos edecek bir kolaycılık içinde değildi eskiler. Birbirini alışkanlık edinmek de bir tür muhabbetti ve güzeldi onlar için. Evliliğin hayatın uzun ince yolunda, tadına doyulamaz güzellikleri el ele yaşamakla birlikte, türlü belalar ve musibetlerle beraberce başa çıkabilmeyi de gerektirdiğini bilirlerdi.

Şimdi adı konmuş olsun ya da olmasın; daha en başta, belki sadece evlenecek çiftin ölçüsüz üste çıkma çabalarıyla değil, çoğu zaman ailelerin ölçüsüz müdahaleleriyle de zedelenerek başlıyor evlilik macerası. Evliliğin bir duyguda birlik zemini üstüne inşa edilmesi gerektiği unutularak, adeta iki ortaklı bir şirket kurulur gibi menfaatler pazarlığı konuyor masaya. Böyle bir pazarlık ve menfaatler uzlaşmasının gerekli görülmesi, aslında evlenecek kız ve erkeğin arasında ya da aileleri nezdinde bir güven zemini oluşmadığının göstergesi aslında. Masada bir uzlaşma sağlansa bile, zamanın bu uzlaşmayı her iki tarafa kolayca unutturması ve aralarındaki muhabbeti kemirip parçalaması maalesef yüksek ihtimal!

Doğru zihinlerle başlanmayan, sağlam bir duygusal zeminde kurulmayan, zayıflayan romantik duyguların yerine konacak yoldaşlık hissiyatının hazırda bekletilmediği beraberliklerin hayatın zorlu yollarında mesafeler alabilmesi zor görünüyor. Bugünün yanlış bireyleşme propagandalarıyla bencilleşmeye yönlendirilmiş kişilikleri, bir elmanın ikinci yarısı olmayı kolay kolay benimseyemiyor, içine sindiremiyor. Bireylerin, mesafe konamayan pek çok dışsal menfi etkiye açık ve savunmasız halde yetiştiği, kişiliklerin doğru değerlerle beslenip olgunlaşma imkanını bulamaz hale geldiği hesaba katılırsa, durumu anlamak ve anlamlandırmak çok da zor olmayacaktır.

Bugün doğru zeminde kurulan, bir yastıkta kocama bilinciyle sapasağlam ayakta kalan evlilikler ne yazık ki artık azınlıkta kalıyor. Geriye kalan beraberlikler ya yıkılmaya cesaret edilemediği için zoraki ayakta tutuluyor ya da kısa bir süre içinde büyüyen çatışmalarla dağılıp gidiyor.

Her ayrılığa da menfi bakmamak lazım bu arada. Aile içi şiddet, sorumsuzluk, yanlış alışkanlıklar, ihanetler gibi ayrılığı doğrulaştıran yanlışlar da var evlilik hikayelerinin içinde. Bunlar da aslında kişiliklerin inşasındaki sıkıntılardan ortaya çıkıyor ki, belki her şeyden önce bunları konuşmak lazım!

#Evlilik
#toplum
#gökhan özcan