|
Öyle kar yağmak ki çok üşümek

Son üç gündür o Anadolu kentinin öğrenci yurdunda santrala bakan abi benden bıktı. Zaten artık adımla hitap ediyor bana. 'Bak Yasin kardeşim. Gelmiyor işte telefona. Anonsu sen de duyuyorsun' diyor. En son 'bak Yasin. Sen bu kızın bu hafta yurtta kaldığından emin misin? Taş olsa çatlardı be yahu' dedi.



'Sen onu bilmezsin abi, taş çatlar da o çatlamaz. Koca koca granitler insafa gelip konuşma öğrenir de o öğrenmez' demedim, diyemedim tabii.



Küsünce öyle küserdi o. Hani kendini bıçaklasan da elin yüzün kan olsa lütfedip bir mendil vermez ki yaraların sarasın. Bazen kendime sorduğum olurdu: 'Lan oğlum. Çekiver kuyruğunu bu sefer. Tamam. Bitti bu iş. Başka kız mı yok?'



Başka kız elbette vardı. Ama başka kızdan bana ne. Başkasından bana ne. Çok yaralıyım. Yani çok aşığım. Yani çok yaralıyım.



Bu böyle olmaz. Varıp gitmek lazım… Varıp gidip yurdun kapısına dayanmak lazım… Demek lazım ki 'böyleyken böyle… Sen bana küsünce ben ölmelerden ölme beğeniyorum kendime. Nefes alamıyorum. Boğulacak gibi oluyorum. Az insafın, merhametin yok mu? Ölüp gitmemi seyretmekten zevk mi alıyorsun kitapsız?'



Gideyim tabii. Gideyim de… Aylardan aralık. İstanbul'un sokaklarında bir batman kar var. Hem yurttan derse giderken yakalayacaksam gece dörtte falan binmeliyim otobüse. Saat kaç sahi? On bir. Arasam ismini anons etmezler şimdi.



Gitsem soğuk. Gitmesem öldüm. Sımsıkı giyinip gecenin üçünde Kadıköy'den Harem'e yürümeye başladım. Öyle bir tipi ki gözün gözü görmesi dahi imkân dışı. Açtım bacakları. Yarım saatte aldım yolu. Dayandım yazıhanenin kapısına. Dört buçuk otobüsü varmış. Çayı çaya ekleyip bekledim.



Otobüse biner binmez uyumuşum. Muavin 'son durak kardeş' dediğinde saate baktım hemen. Yedi buçuk. Demek yolda tipi artırdı şiddetini. 2 saat var yok yolu 3 saate çıkardı.



Terminalden yurda giden bir dolmuşa atladım. Saat sekize çeyrek var. İlk ders sekiz buçukta. Daha çıkmamıştır.



Beklemek nedir biliyor musunuz? Beklemek ruhu terbiye etmektir. Beklemek imtihandır. Yalan atıyorum. Bu buz kesen şehirde beklemek kardır, tipidir, önce ayaklarınızı, ardından cümle bedeninizi hissetmemektir.



Eee. Sekiz buçuk oldu saat. Yok gelen giden. Dokuz oldu işte.



En nihayet on gibi, birbirine çarpan dişlerimin takırtısını bastırmaya çalışarak aradım kulübeden yurdu. 'Abi' dedim, 'ocağına düştüm. Ben yurdun önündeyim. Çıkmıyor dışarıya bir türlü. Donacağım burada. Sahiden öleceğim. Oh tatlı abim. Bir anons.'



Üzüldü halime anonsçu abi. Yapmaması gereken bir şey yapıp 'ziyaretçin var' anonsu geçti. Bekleyişime uzun, upuzun bir bekleyiş daha eklendi böylece.



'Benim' dedim, 'yurdun kapısının önündeyim. Donarak can vermek üzereyim. Seni son kez görüp öyle ölmek istiyorum.'



Ahizeden gelecek sesi bekliyorum. Bir saniyenin nasıl olup da bir günden uzun sürebileceğini anlamaya çalışıyorum, anlayamıyorum. Dudaklarım değil, beynim de morarmış olmalı.



'Geliyorum' dedi.



Birlikte döndük İstanbul'a. Dişlerim takırdamaktan neredeyse Esenler'e geldiğimizde vazgeçti. Harem'e geldiğimizdeyse hasta olduğum ve önümüzdeki bir haftayı yatakta geçireceğim neredeyse kesinleşmişti.



'Sana bir çorba yapıp öyle gideyim kendi evime' dedi. Acıdı bana. Acısındı. Acınacak haldeydim çünkü.



Şehriye çorbasını içerken usul usul yaş akmaya başladı gözümden. Hastalıktan tabii. Yoksa erkek adam ağlar mı?



Pencereden baktım. Kar yağmıyordu. Ayaza kesmişti hava. 'Çok yaralıyım, çok aşığım' diyebildim. Gerisi gelmedi. Hastalık şiddetini artırmış olmalı ki boşalıverdi yaşlar.


#Soğuk
#Hikaye
7 yıl önce
Öyle kar yağmak ki çok üşümek
Berber Osman’ın emekli maaşlarına ilişkin düşündüren analizi
Taliban Kabil’e dayandı. Afganistan’ı teslim aldı. ABD Orta Asya’da çöktü. Türkiye’deki “Afgan” krizini İran istihbaratı planladı, içerideki unsurları yönetti. Yine aynı ihanet!
Bin yıllık büyük oyun: Fars emperyalizmi ve Şiî yayılmacılığı (I)
Târihin doğru yerinde durmak
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi