Neden her şeyi ölüm kalım meselesi olarak görüyoruz acaba? Hafta sonu yapılacak seçimler nedeniyle bu sıra çok sık kullanılıyor bu deyim. “Bu seçim, ölüm kalım meselesi, o kadar önemli yani.” AK Parti muhalifi yazarlar, 1 Kasım'ı, bir devri kapatıp, bir devri açacak kadar önemli milat görüyorlar. Sanki İstanbul'un fethi gerçekleşecek.
'AK Parti tek başına iktidar olmamalı' diyenler
“AK Parti tek başına iktidar olmamalı”, diyerek kampanya yapan medya grupları, siyasi partiler, yazar eşrafı, siyaset tüccarı ne kadar saf tutmuş insan varsa, halkı bu deyimle korkutuyor sürekli: “Bu seçim ölüm kalım meselesi, o kadar önemli yani”.
Gerçekten AK Parti'nin tek başına iktidar olması onlar açısından ölüm kalım meselesi mi? Kendilerine göre, duyarlılığı korkuyla arttırıp, intikam, öfke, nefret ve kişisel kavgaya döndürdükleri AK Parti ile mücadeleyi kazanmak arzusundalar.
Peki ya AK Parti tek başına iktidar olursa? Millet korkmadı diyelim, sandığa gitti ve AK Parti'yi yeniden iktidar yaptı, ne olacak? Ölüm mü olacak? Sürekli bu deyimi kullandık bari dediğimiz olsun diye ölümler olsun diye dua mı edecekler?
'Koalisyon, ölüm kalım meselesi' diyenler
Herkes çok iyi biliyor, AK Parti'nin tek başına iktidar olması bir ölüm kalı m meselesi değildir. Bundan önceki 13 yılda olmadığı gibi. Ancak ortamı ölüm kalım meselesine sokunca, yüksek bir gerilime, sert kutuplaşmaya, olağan üstü bir durum algısına neden oluyorlar.
Siyasi rakibiniz seçimi, ölüm kalım meselesi düzeyine çıkarmışsa, o zaman hayatta kalmak için size de vitesi yükseltmek düşer. Bu nedenle AK Parti kadroları ve ona destek veren yazarlar da, bu seçimi, tek başına iktidar olmayı ölüm kalım meselesi olarak görmeye başladılar.
Rakiplerinin söylemine karşı, “koalisyon meselesi, ölüm kalım meselesi” diyorlar. Eğer AK Parti'nin tek başına iktidar olmasını ölüm kalım meselesi görürseniz, onların da koalisyonu aynı düzeyde görmesini eleştiremezsiniz.
Kutuplaşmayı sadece AK Parti mi bitirecek?
Ölüm kalım meselesi bir yüksek beklenti oluşturur. Doğal olarak kutuplaşma ve ayrışmayı da arttırır. Şimdi kutuplaşma birinci gündem maddemiz.
Burada tuhaf bir durum var
: Sürekli AK Parti tarafına, “kutuplaştırma, germe, toplumu ayırma, bölme” diye çağrı yapılıyor. Bu çağrıyı yapanların nedense, kendi mahallesine yönelik tek bir sakinleştirici, aklı selime davet eden sözünü duymadım.
Kutuplaşmanın tek sorumlusu AK Parti ve ona destek verenler mi? Kutuplaşma, iki tarafın da bir birini ittirmesiyle olur. Evet AK Parti tarafının hatalarını tartışalım, AK Parti'ye destek veren medyanın, yazarların hatalarını eleştirelim. Hatta 'sen iktidar partisinin' diye ilk onu eleştirelim. Bu özeleştirileri en çok yapan gazeteyi okuyorsunuz şu anda. 'Başka Türkiye yok, sözü olan herkese kapımızı açıyoruz' diyerek kampanya yapan bu gazete ve yayın yönetmenini “hain” ilan eden aklı evveller bile oldu.
Yine Bülent Arınç, kendi partisine, yol arkadaşlarına özeleştiri yapan ve “hain” ilan edilen bir siyasetçi olarak, diğer mahallenin sürekli manşetinde, köşelerinde yer aldı. Bu çabalar, Türkiye sakinleşsin, sükunete ulaşsın diye yapılan çabalardır. Zamanlaması tartışılır, seçimden bir hafta önce yapılması eleştirilebilir, ancak bu ateşe odun değil, su taşıyan insanların çabasıdır.
Diğer taraf neden özeleştiri yapmıyor?
Peki tüm bunlar olurken, kutuplaşmanın diğer tarafına bakalım
. Hangi sağduyu kampanyası, sükunet çağrısı akılda kaldı? Şu anda medya üzerinde devam eden tartışmanın amiral gemisinde, Doğan Grubu'nda hangi yazarın, 'bizim grubun da şu hatası oldu, bizim de şu davranışımız yanlıştı' diye bir özeleştiri yazısı okuduk?
“Kutuplaşmayı bitirmek için çareniz nedir” diye sorulunca, 'AK Parti tek başına iktidar olmasın, Cumhurbaşkanı Erdoğan orada oturmasın” diyorlar. Bu mu şimdi adil çözüm önerisi? Peki muhalefete, terörle arasına mesafe koyamamış HDP'ye bir sözünüz yok mu? Her gün Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, AK Parti sevenlerine küfür eden gazetelere, televizyonlara, yazarlara neden 'havuz medyası' hukuku uygulamıyorsunuz? Onlar çok temiz ve düzgün yazıyor da, sadece bu mahallenin çocukları mı yaramaz?
Seçimler ölüm kalım meselesi değildir
Bu ülkede kutuplaşma sorununu
çözmek isteyen bir insanın samimi olduğuna anlamak için ilk önce onun
yapmadığına bakın. Turnusol kağıdı
gibi, gerçekten ülkenin geleceğini düşünen insanla, kişisel ikbalini düşünen insanı çok kolay ayırabilirsiniz.
Şu gerçeği tekrar görelim:
Türkiye'de hiçbir seçim ölüm kalım seçimi değildir. Siyaset bir ölüm kalım meselesi değildir. Bir partinin tek başına iktidar olması da, koalisyon ortağı olması da ölüm kalım meselesi değildir.
AK Parti bu ülkede tek başına iktidar olan ilk parti de değildir, son parti de olmayacak. Koalisyon hükümeti kurulursa ne ilk, ne son olacak. Türkiye bu badireleri atlatacak güçtedir. Daha kötüsünü de geçirdi.
Siz siz olun, meseleleri ölüm kalım meselesi olarak ele alanlara biraz ihtiyatlı yaklaşın. Ve önce özeleştiri yaparak kutuplaşmayı bitirmek isteyenleri arayıp bulun, bu ülkenin o insanlara ihtiyacı var.