|
"Ünlü 35"inci madde"

TBMM''ye sunulan ''Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'' adı altında oluşturulan ''Torba Kanun'' tasarısı vasıtasıyla TSK İç Hizmet Kanunu''nda da önemli bir değişikliğe gidileceğini duymayan kalmamıştır herhalde... Biliyorsunuz; artık bir gelenek haline gelen bu ''Torba Kanun'' yöntemi gerçekten çok pratik bir seçenek! Yürürlükte olan kanunların yeni ihtiyaçların karşılanmasında uyum sorunu taşıyan maddeleri bu ''Torbacılık'' yöntemiyle bir engel olmaktan çıkıyor. ''Torba''ya giren kanun maddelerinin insicam içinde olmaları gerekmiyor. Bir madde o kanundan, iki madde başka şu kanundan alınmak suretiyle ''Torba'' dolduruluyor. Memleket o derece hızla gelişiyor ki, hızına normal yoldan kanun yetiştirmek imkansız hale gelmiş!

Biz dönelim TSK İç Hizmet Kanunu''nun nihayet değiştirilme zamanı gelen şu ünlü 35. maddesine. Medyada konuya ilişkin haber ve yorumların hemen hepsinin konuya ilişkin hatırlattıkları ilk husus 35. maddenin bugüne kadar ''askeri darbelere yasal dayanak'' sağlamış olması. 35. maddede yer alan ''Silahlı Kuvvetler''in vazifesi, Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti''ni korumak ve kollamaktır'' ifadesi TSK''nın siyasete müdahale edişinin ''yasal dayanak''ı olarak değerlendiriliyor.

35. maddenin münasebetsiz bir kanun maddesi olduğu muhakkak. Egemenliğin ''kayıtsız şartsız'' millette olduğunu ilan ettikten sonra milletin doğru yoldan çıkmaması için TSK''ya görev yüklemek ne kadar eleştirilse azdır. Bana göre 35. madde yürürlükte olan Anayasa''ya da aykırıdır. 82 Anayasası madem ki -yenisinde karşılaşmamayı umduğumuz- ''Başlangıç'' bölümünün son cümlesinde T.C. Anayasası''nı ''demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi'' etmiştir, o halde bu 35.madde de nereden çıkmıştır… (Yeri gelmişken hatırlayalım: 61 Anayasası''nın kendisini emanet ettiği ''evlatlar'' 81''e kıyasla daha iyi tarif edilmiştir: ''...ve onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, hürriyete, adâlete ve fazilete âşık evlâtlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.'')

Söylediğim bir demokrasiden söz ediyorsak gerçekten münasebetsiz bir maddedir. Ancak ''35. madde kalkıyor'' sevincini abartmamak da gerekiyor. Abartmamak gerekiyor çünkü aksi takdirde ülkenin bugüne kadar karşılaştığı askeri müdahaleler sanki oluşturduğumuz ''Hukuk Devleti''nin bir icabı gibi anlaşılabilir. Yani özetle: Mevzuat madem ki 35. madde gibi bir maddeyi barındırıyor, o halde ''Hukuk Devleti''nin önünde boynumuz kıldan ince olduğu için bu kötülüğü kabullenmek zorundayız! Bu değerlendirme muhtemelen şöyle bir ''sevince'' de neden olacaktır: 35. maddeyi halihazır halinden çıkararak TSK''nın bundan böyle siyasete müdahalesinin ''yasal dayanağı''nı ortadan kaldırmış oluyoruz!

Oysa biliyoruz ki, 35. madde yerinde dursa da kalksa da askeri müdahalenin önünü kesmek bu türden düzenlemelerle imkansızdır. Söz konusu müdahalelerin ortadan kalkmasının asıl nedeni-''medeni dünya''da olduğu gibi- ülkenin ''hürriyete, adalete ve fazilete aşık evlatlarının'' geleceklerini tayinde gerçek anlamda bir ''siyaset'' alanı dışında hiçbir güce gönül vermemeleridir.

***

Gazetemiz yazarlarından –ve 22. Dönem milletvekillerinden- Resul Tosun, son yazısında benim de geçen gün ''Sakın gerçekleşmesin!'' diyerek karşı çıktığım seçilme yaşının 18''e indirilmesi konusuna ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmuş. Yazarımız 18 yaş konusuna benim gibi hepten olumsuz bakmıyor. Ancak konuya ilişkin tespitleri ve önerileri gerçekten dikkat çekici. Mesela şu satırlarında olduğu gibi:

''Evet demokratik ülkelerin bazılarında seçilme yaşı 18 olarak düzenlenmiş bu doğru. Lakin o ülkelerde çift meclis bulunduğunu ve 18 yaşındaki gencin sadece temsilciler meclisine seçilebildiğinin altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekir. Bizde ise çift meclis yoktur. Tek yasama meclisi vardır. Yasama meclisinin tek olduğu ülkemizde seçilme yaşını 18''e düşürürken bunun fayda ve zararlarını iyi düşünmek lazım.''

Resul Tosun''un devamla geliştirdiği şu analiz daha da önemli:

''Ayrıca seçilme yaşının 18 olduğu ülkelerde adayları genel merkezler belirlemiyor, ön seçime katılan üyeler belirliyor yani 18 yaşında seçilen bir genç kendi liyakat ve ehliyetiyle ve bileğinin gücüyle seçiliyor. Bizde ise bütün adayları genel merkezler belirlediği gibi 18 yaşındaki adayı da yine genel merkez belirleyecek ve değişen pek bir şey olmayacaktır. (...) Siyasî Partiler ve Seçim Yasalarını değiştiremez ve milletvekillerinin, doğrudan doğruya halkın tercihiyle seçilmesini sağlayacak bir demokratik yapıyı oluşturamazsak, seçilme yaşını, hangi yaşa indirirsek indirelim, ha 25''e ha 15''e indirmişiz, bunun hiçbir faydası olmayacaktır. Seçilme yaşının 18''e indirilmesi doğrudur, ancak mevcut seçim yasası değişmediği takdirde 18 yaşında seçilmek isteyen herkesin değil sadece parti genel merkezlerinin istediği gençlerin önü açılmış olur. Bu değişikliğin gerçekten demokratik bir şekil alması isteniyorsa, aday belirlemeleri parti üyelerine (delegelere değil) bırakacak düzenlemenin yapılması şarttır. Önseçimden geçen genci küçümsemek değil takdir etmek gerekir.''

Tosun''un bu tespit ve önerilerine tamamen katılıyorum. Sorunumuz TBMM çatısı altına ''bulunsun kabilinden'' 18 yaşında birkaç milletvekili sokmak değildir. Sorunumuz, son kertede genel başkanlar tarafından belirlenin milletvekili aday listelerinin doğrudan ''parti üyeleri'' (''delegeler'' değil) tarafından belirlenmesidir. Bu sistemin en iyi işlediği seçim sisteminin ''dar bölge iki tur'' olduğunu da unutmayalım. Görün siz o zaman siyasi partiler nasıl bir ''siyaset'' tarzı ile donanacak; partiler içi cenahlar nasıl birbirleri ile yarışacak... ''Siyaset'' toplumun nezdinde nasıl itibar kazanacak...

11 yıl önce
"Ünlü 35"inci madde"
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset