|
Küresel doğrudan yatırımlardan aldığımız pay artıyor

Doğrudan Yatırım (FDI) yatırımcının yerleşiği olduğu ekonomi dışındaki bir ekonomide bir işletmenin yönetimini kontrol ettiği veya yönetiminde söz sahibi olduğu uzun vadeli bir yatırım şeklidir. Doğrudan yabancı yatırımda, yatırımcının işletmenin sermayesinde %10 veya daha fazla paya sahip olması veya yönetimde söz sahibi olması esastır.

Geçen haflarda yine köşemizde “kötü para, iyi parayı kovar” başlığı ile bir makale kaleme almıştık. Kısaca değinecek olursak; sıcak para (kötü para), doğrudan yatırımları (iyi para) kovar şeklinde de ifade edilebilir. Sistemi anlamak adına da izahımız şu şekildeydi; ülkeye sıcak para girişi oldukça yerli para değer kazanır, değer kazandıkça ithal mallar cazip, yerli üretim ise maliyetli yani cazip olmayan hale dönüşür. Bundan dolayı yerli üretim yapmak mantıklı olmaktan çıkar ithalat artar, yeni doğrudan yatırım gelmez hatta var olan fabrikalar da kapanır. Memlekette döviz bitinceye kadar “sahte” refah sürer. Bittiği an sıcak para çıkmak ister, kur katlanarak artar, refah ise olması gereken yere gelir bir de faizi de üstüne yük kalır şeklinde ifade etmiştik.

Gelişmekte olan ülkelerde genç nüfusun fazla olması, iş gücüne katılımın artarak devam etmesine, bununla beraber yeterince iş sahası yaratılamaması halinde ise işsizliğin artması ve sosyal dengelerin bozulmasına sebep olabilmektedir. Bu noktada gelişmekte olan her ülkenin sermaye ihtiyacı ile beraber know-how denilen iş ve teknoloji bilgisine de ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. İşte tam bu noktada iyi para diye tabir ettiğimiz “doğrudan yatırım”ların kritik önemi kendini göstermektedir. Zira FDI diye bilinen doğrudan yatırımlar vesilesi ile bir taş ile birden fazla kuş vurulmuş olmaktadır. Yabancı yatırımın doğrudan yatırım olarak ülkeye girmesiyle kurulan işletme sayesinde işsizlik için çare olan yen iş sahaları yaratılırken, yerelde satın alınan yatırım ve üretim malzemeleri ile piyasa canlanır, yatırım için getirilen sermaye ile yerel paranın değeri dengelenir. Know-how dediğimiz iş bilgisi ile teknoloji transferi sağlanır. Ülke yeni yetenekler elde eder. Muhtemelen nihayetinde üretilen mal ve hizmetler ihracat ile dış pazarlara satılır ve döviz girdisi sağlanır. Bahsettiğimiz bu süreçler ekonomi için gereken her şeyi kapsar dersek abartmış olmayız diye düşünmekteyim.

Türkiye 1980’lerden sonra dış yatırıma açılmış ve sanayileşme sürecine belki de bu dönemden sonra geçmiştir. Süreç içerisinde muhtelif zamanlarda destekler, teşvikler açıklanarak dış yatırım ülkemize çekilmeye çalışılmıştır. Ancak 2000 li yıllardan sonra koalisyon hükümetlerinden kurtulan Türkiye dünya sermayesinden kayda değer yatırım çekmeyi başarmıştır. Ancak halen hayal ettiğimiz, istenilen düzeyde gerçekleşme sağladığımızı da söyleyemeyiz.

Son aylarda 200 milyar doları göstermeye başlayan dış satımlarımızın daha da artması için kapasite artışlarına veya yeni yatırımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Zira sanayinin kapasite kullanımı artık kendi içerisinde artamayacak halde tam kapasite ile hizmet vermektedir. Bu noktada her ne kadar Türkiye 2000’li yıllardan itibaren neredeyse Macaristan'ın toplam nüfusu kadar istihdam yaratmış olsa da arkasından gelen genç nüfusumuz için yeni iş sahaları da üretmeye devam etme ihtiyacının da kaçınılmaz olduğunu ifade edelim.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2020’ye ait Küresel Yatırım Trendleri İzleme Raporu'nda, 2019'da 1 trilyon 489 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen uluslararası doğrudan yatırımın, salgının yıkıcı etkisiyle 2020'de yüzde 42 düşerek 859 milyar dolara gerileyeceği tahmin edilmektedir.

Söz konusu dönemde gelişmiş ülkelere uluslararası doğrudan yatırımlar yüzde 69 azalarak 229 milyar dolar, gelişmekte olan ekonomilere yatırımlar da yüzde 12 düşüşle 616 milyar dolar oldu.

Yurt dışında yerleşiklerin Türkiye’deki doğrudan sermaye yatırımları geçen yıl 5 milyar 669 milyon dolar oldu. Bir önceki yıl bu tutar 5 milyar 878 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmişti. Salgına rağmen sermaye yatırımlarında sadece yüzde 3,6’lık düşüş görüldü.

Türkiye’nin 2019’da küresel uluslararası doğrudan yatırımlardan aldığı pay yüzde 0,6 seviyesinde iken, salgına rağmen 2020’de bu oranın yüzde 1’e yaklaştığını tahmin etmekteyiz.

Türkiye salgının zor şartlarına rağmen iyi bir yönetim ile sağlam refleks göstererek üretmekten geri durmadan süreci başarı ile yürütmektedir. Bunun neticesini de ihracat ve doğrudan yatırım rakamlarımızdan görüp teyit edebilmekteyiz. Görmek isteyene manzara net!

#Yatırım
#Ekonomi
#Türkiye
3 yıl önce
Küresel doğrudan yatırımlardan aldığımız pay artıyor
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’