|
Tahammülsüzlüğün ve ilkesizliğin bu kadarına da pes!

Siyasetçi iseniz her türlü tepkiye açıksınız demektir.

Kamuoyu karşısında, yani ekranlarda görüşlerinizi paylaşıyorsanız hakeza.

Her birimiz gittiğimiz yerlerde çeşitli tepkilerle karşılaşıyoruz.

Aşırı sevgi gösterilerinin yanı sıra karşılaştığımız olumsuz tepkiler bu işin doğasında var.

Şiddet ve galiz küfür/hakaret içermeyen tepkiler tolere edilmesi gereken tepkilerdir.

Zaman zaman her birimizin karşılaştığı nahoş olaylar olabiliyor.

İnsanlar hayatlarının bir evrelerinde tepki koyarlar. Sonra kendileri tepki konulan kişi olurlar.

Tepki koyarken de tepkiye maruz kalırken de gözetilmesi gereken bir ahlaki ve insani duruş olmalı elbette.

Nedir o?

Asla küfür edilmemeli.

Zinhar hakaret boyutuna taşınan söz ve davranışlar olmamalı.

En önemlisi de şiddetle buluşan fiillerden kaçınılmalı.

Bunun dışındaki tepkilerin tümü baş göz üstüne.

Demokratik toplumlarda barışçıl, ahlaki ve insani olmak koşuluyla her türlü tepki normal kabul edilir.

Bazen tepkiler neyi nerede yanlış yaptığımızı bize göstermesi bakımından uyarıcı nitelik taşırlar.

Veya sert eleştiriler aynı işlevi görürler.

Konulan tepkinin veya söylenen sözlerin doğruluğu-yanlışlığı üzerinden bir hükümde bulunmuyorum. O, bahs-i diğerdir. Ama sert tepki veya eleştiriler karşısında durup düşünmek sanırım hepimize kazandırır.

Kendi algımızı veya duruşumuzu gözden geçirmek yerine salt konulan tepkilere odaklanırsak her hâlükârda kendimizi haklı, başkalarını da haksız olmakla suçlayan bir fikri sabit ekseninde kendimizi kapatmış oluruz.

Tepkilerin biçimi veya eleştirinin tonu ne kadar sert ve yanlış olursa olsun buna muhatap olan bizlerin kendisine dönüp düşünmesi gerektiğine inananlardanım.

Belli ki sadece bir kesimin hoşuna gidecek laflar ederken bilerek veya bilmeyerek başka kesimlerin onurunu veya kutsalını rencide edecek söz ve davranışlarda bulunuyoruz.

Veya o kesimlerde böyle bir algının oluşmasına farkında olmadan katkı sağlıyoruz.

Her birimizin tam da bu noktada dönüp kendisine bakmasında yarar olduğu kanaatindeyim.

Şimdi geliyorum Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na başörtülü bir hanımın sokakta gösterdiği tepkiye. Ve o tepkiden sonra o hanımefendiye yapılan tepkilerin biçimine.

Ortada bir küfür var mı? Yok.

Hakaret var mı? Yok.

Şiddetle buluşan bir fiil var mı? Yok.

Kılıçdaroğlu’nun bebek aracındaki evladına dokunmak istemesine yönelik bir tepki biçimi var. Belli ki Kılıçdaroğlu’na fena halde kin bellemiş.

Kendi adıma keşke diyorum, o sözleri o üslupla sarf etmeseydi diyorum.

“Yürü, yürü!” biçimindeki o üslup bence de şık bir tepki biçimi değildi.

Kılıçdaroğlu’nun verdiği tepki, düşen suratına rağmen olumsuz değildi.

Her siyasetçinin başına farklı şekillerde gelebilecek bir olay nedense köpürtüldü.

Sapla samanı birbirinden ayırt ederek konuşmak yerine kraldan çok kralcılık yapma yarışına girenler olayı olmadık mecralara taşıdılar.

O hanımefendiye televizyon ekranlarında yapılan saygısız ve densiz sözleri gördükçe, siyasi yalakalık ötesi kötücül bir durumla karşı karşıya olduğumuzu fark ettim.

Kadının şahsına yönelik kem sözler elbette sahiplerine aittir.

Herkes içindekini dışa vurur.

Devletin kadının evladını elinden alıp büyütmesini salık verecek bir akıl da neyin nesidir Allah aşkına?

Bu kelimenin tam anlamıyla bir kişilik katlidir.

Dahası linç kültürüdür.

Tahammülsüzlüklerini bu kerteye vardıranlar veya tahammül katsayıları bu düzeyde olanlar nedense başkalarına tahammül dersi vermeye kalkıyorlar bir de.

Kutuplaştırmanın önüne geçmeyi önerirler ama bir bardak suda koparttıkları fırtına ile kutuplaştırmayı çatışmaya dönüştürürler nedense.

Yeter ki işin ucu kendilerine bir biçimde dokunsun.

O hanımefendinin AK Parti ile iltisâkı üzerinden yapılan müptezel yorumlara girmek dahi istemiyorum.

Mesela, aynı tepki daha ölçüsüz ve sert biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsına yapılmış olsaydı bu beyler ve bayanlar kendi ekranlarında o tarz bir tepki koyarlar mıydı? Ne gezer! Tam tersine zil takıp oynarlardı.

Öylesine akla ziyan yorumlar yaparlardı ki hepimiz şaşar kalırdık.

Mesela şöyle derlerdi: “Vatandaş artık seni ve iktidarını istemiyor. Meşruiyetini kaybettin. Sokakta yürüyemez hale geldin. Derhal erken seçime git, vatandaştan iktidarın için onay iste. Yoksa gayrı meşru bir iktidarın sahibi olmayı sürdürürsün.”

Diyeceğim o ki, hem o hanımefendinin kişiliğine yönelik linç kültürü, hem de bu ilkesiz tavır, siyaset ve medya adına fazlasıyla üzücü bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Tahammülsüzlüğün ve ilkesizliğin bu kadarını kendisine yakıştırabilenlerin evvelemirde kendilerine çeki düzen vermeleri gerekmez mi?

Sokaktaki bir anlık tepkiye duyulan bu tarz bir tepki biçiminin çok daha tehlikeli ve kötücül olduğunu görmemiz gerekir asıl.

Lütfen iki şeye hep birlikte dikkat edelim: Birbirimize tepki koyarken onur kırıcı davranmamak ve tepkiye tepki koyarken de konumumuza yakışır tahammül ve insaf sınırlarının içinde kalmak.

Size yapılana ölçüsüzce karşı çıkmanız, başkasına yapılana da ölçüsüzce arka çıkmanız sizi siyaseten de ahlaken de sorunlu kılar, bilesiniz.

#CHP
#Kemal Kılıçdaroğlu
#AK Parti
#Tepki
#Demokrasi
3 yıl önce
Tahammülsüzlüğün ve ilkesizliğin bu kadarına da pes!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle