Tepeden bakmak

00:0029/08/2007, Çarşamba
G: 9/09/2019, Pazartesi
Mustafa Kutlu

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden, aynı zamanda hikâyeci de olan Köksal Alver''in Steril Hayatlar-Kentte Mekânsal Ayrışma ve Güvenlikli Siteler (Hece Yayınları, Ocak 2007) adlı eserini okuyorum.Yazar eserin ilk bölümünde (Kültür, Kimlik ve Mekân) kendi düşünceleri yanında, yerli yabancı düşünür ve akademisyen, pek çok kişinin konu hakkındaki görüşlerini aktarıyor. Doğrusu bunların hepsi hayatımızda önemli yeri olan mekâna dair mühim tesbitler. Bir tane de biz söyleyelim: “Dünyada

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden, aynı zamanda hikâyeci de olan Köksal Alver''in Steril Hayatlar-Kentte Mekânsal Ayrışma ve Güvenlikli Siteler (Hece Yayınları, Ocak 2007) adlı eserini okuyorum.

Yazar eserin ilk bölümünde (Kültür, Kimlik ve Mekân) kendi düşünceleri yanında, yerli yabancı düşünür ve akademisyen, pek çok kişinin konu hakkındaki görüşlerini aktarıyor. Doğrusu bunların hepsi hayatımızda önemli yeri olan mekâna dair mühim tesbitler. Bir tane de biz söyleyelim: “Dünyada mekân, ahirette iman.”

Tesbitlerden bir bölümünü aktarmak istiyorum:

“Toplum kendini mekânlarda üretir. Toplum kendi kimliğini mekânlara yansıtır. Toplumsal kimlik mekânlara kazınarak, bir gelenek ve bilinç oluşturur. Mekân böylelikle sosyal göstergeye dönüşür. Toplumsal yapı ve değişmeleri mekânda izlemek mümkündür. Örneğin, bir evde yer minderlerinin koltuk takımları ile değiştirilmesi bir algı değişimine işarettir. Apartmanlaşma belli bir bakış açısının yansımasıdır. Modern alış-veriş merkezlerinin yeni bir söylem, yeni bir anlayış ortaya koyduğu ve toplumun alış-veriş tutumlarını doğrudan etkilediği bir gerçektir. Bütün bu mekânsal değişimler toplumun değişimine de ayna tutmaktadır.”

“Mekânın en belirgin özelliği değer yüklü oluşudur. Bu açıdan mekân, değerden, dünya görüşünden, hayat tarzından bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Mekân, bellek, aidiyet, toplumsal ilişkiler, statü gibi insan kimliğini oluşturan faktörlerle ilgilidir. Mekân kimliğin yansımasıdır, insan ve toplum için referans alanıdır. Böylece nasıl bir insan / nasıl bir toplum, sorularının cevabı mekân bağlamında bir karşılık bulmaktadır. Bireyin toplumsal kimliği, toplum ve mekâna uyum yeteneği sayesinde, çevreye âşina olma ve emniyet duygusunu getirir. Aynı zamanda bir politika ve ideoloji düzlemi şeklinde de ele alınan mekân, toplumsal yaşamda yerleşen soyut iktidar ilişkilerini barındırmakta, toplumdaki güç ilişkilerinin bir aracı ve örtülü bir göstergesi olmaktadır.”

“Mekân temelde bir “ayna”dır; toplumsal yapıyı, toplumsal değişmeyi gösteren bir işaretler sistemidir. Dolayısıyla toplum ve insanın dışında var olamamaktadır. Buna göre mekân yapay ve edilgen bir geometri değildir; mekân üretilir ve yeniden üretilir ve bu nedenle mücadele alanını temsil eder. Mekân esas olarak toplumsal bir faaliyetin ürünüdür; basitçe nesneleri, şeyleri içeren bir çevrim ya da alan olarak düşünülemez. Mekân boşluk değildir; tersine mekânın her zaman dolu olduğunu, tanım itibarı ile işgal edilmiş olduğunu düşünmeliyiz. Kapitalizm şartlarında farklı mekân biçimleri birbirini izler. Doğal mekândan, soyut mekâna doğru ardışıklık vardır, sonuçta doğa giderek toplumsal alandan kovulmaktadır. Soyut mekân bin yılın sonunda oldukça olağanüstü yaratılmış mekânlara yol açan kapitalist ilişkilerin yüksek noktasıdır.”

Tam burada bu yazıyı yazmama sebep olan bir haber ve bir fotoğraftan bahsetmeliyim. Moskova''nın ünlü “Kızıl Meydan”ı artık yerini “Moskva City”e bırakacak. 25 gökdelenin yükseleceği mekânda dünyanın en yüksek binası da yer alacakmış. Fotoğraf bu binalar bütününü gösteren bir maket idi. Küresel sermayenin hâkimiyet sembolü.

Düşünün Rusya''yı Rusya yapan o soğan kubbeli çan kuleli Ortodoks kiliseler gidiyor, uğruna milyonla can telef olan Kızıl Meydan gidiyor; yerine gökdelenlerden oluşan 10 milyar dolara mal olacak bir komposizyon geliyor. Oteller, ofisler, mağazalar, eğlence merkezleri. 600 metrelik Rusya Kulesi 527 metrelik Empire State''e “tepeden bakacak”.

İşte kimlik, işte tarih, işte mekân, işte değişim. “Tepeden bakma” uğruna neler oluyor?

Aslını ararsanız insanlık tarihinin tanrıtanımaz sayfalarında değişen bir şey yok.

Firavunları ve piramitleri hatırlamak kâfi.

(Alver''in kitabı ile ilgili bir yazı daha yazacağım.)