Önceki yazımızı, “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir” mealindeki ayete (6 En’am: 38) istinaden, İbn Arabî ’nin (r.h.) “Bilinmelidir ki harfler de bir ümmettir, onlar da yükümlü ve muhataptır” sözüyle başlayan uzunca bir tefsire baş vurduğunu söyleyerek bitirmiştik. İbn Arabî, harflerin kendi türlerinden elçileri yani
Önceki yazımızı, “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir” mealindeki ayete (6 En’am: 38) istinaden,
’nin (r.h.) “Bilinmelidir ki harfler de bir ümmettir, onlar da yükümlü ve muhataptır” sözüyle başlayan uzunca bir tefsire baş vurduğunu söyleyerek bitirmiştik.
İbn Arabî, harflerin kendi türlerinden elçileri yani peygamberleri bulunduğunu, kendileri bakımından birtakım isimlerinin olduğunu da söyledikten sonra, “bunu sadece bizim yolumuzdan olan keşif ehli bilebilir” demiştir. (Fütuhât-ı Mekkiyye, c.: 1, trc.: Ekrem Demirli, Litera, İstanbul 2006)
Buna göre o,
işaret etmekle kalmamış, onlara dair bilginin ehlini de sınırlamıştır. Ancak bu sınırlama keşif ehli olmayanların hüsnihattın psikolojisini bilme çabasını ortadan kaldırmaz bilakis,
esasında zikrettiğimiz “bilgiyi Allah’tan ve Peygamber Aleyhisselam’dan alma” şartını genişletir ve dolayısıyla Allah’ın velileri ve Peygamber Aleyhisselam’ın varisleri olan keşif ehlinin ilgili keşfini de gözeterek söz konusu bilginin yani
mahsus
içinde durmamızı sağlar.
Bunu belirtmişken şu farka da işaret edelim: Biz kendi inanç, kültür ve medeniyetimizin hasılası olan sanatlarla ilgili psikolojiyi zahir ile batının ortaklığında ararız. Çünkü bize göre zâhir bâtının
, bâtın da zâhirin
. Böylece birini bilmenin yolu diğerinden geçer.
Bu zikrimizle, hüsnihattın sadece somut harflerden ibaret olmadığına, onların o şekilde kelime-i tayyibe esasında bir istife yani soyutlamaya konu olmalarındaki ruhsallığa da işaret ettiğimize göre, şimdi harfler hakkında keşif ehlinden gelen bilgilerden bazılarını nakledebiliriz.
İlk menzilimiz
Abdülcebbâr en-Nifferî’nin
(r.h.)
. Hazretin, 67. Mevakıf: “Huzur Yeri (Mazhar) ve Harf Durağı”ndan şu vakfelerini seçtik:
1.
bir perdedir ve perde bir
.
9.
kevnin önünde, aklı
önünde,
aklın önünde ve ihlâsı da
önünde vakfettirdim.
10.
bilmez Ben’i;
olan da bilmez,
olan da bilemez Ben’i.
11.
sadece
lisanıyla hitap ederim; fakat lisan Bana şahit olmaz,
de bilmez Ben’i.
16. Karar bulan ilim, karar bulan
.
20. İndimde olanlar onlara hitap eden
anlamazlar ve
onların makamlarını anlamazlar, onların ilmi olduğunda ise onu anlamazlar; onları
olan Kıyamıma şahit kıldım ve onlar da Ben’i kıyam ederken gördüler, ona bir cihet olarak şahit oldular; Ben’i işittiler ve onu alet olarak bildiler.
22.
, kendisiyle onların görünür olduğu mekanlardır ve
kendisiyle onların görünür olduğu ilimleridir ve
kendisiyle onların görünür olduğu vakfeleridir.
23. Arife gelince, onun sınırı
huruç eder ve her ne kadar
onun setresi olsa da o sınırındadır.
24. Arifin sınırı, onun karar kıldığı yerdir; onun karar kıldığı yer, ancak onun kendisinde sükûn bulduğu yerdir.
25. Ne
cehle iltica edebilir ne de cehl ona.
26.
ilmin delilidir ve
de
madenidir.
27.
yoldaşları keşften perdelenmişlerdir ve manalarıyla safları arasında kaimdir.
29.
bâkîyse tehlike bâkîdir; kalp bâkî ise tehlike bâkîdir; akıl bâkî ise tehlike bâkîdir ve dikkat baki ise tehlike bâkîdir.
30. Senin mânân, semâ ve arzdan daha kavidir.
31. Senin mânân, bakmaksızın görür ve dinlemeksizin işitir.
45. İsim, eğilmiş bir eliftir.
48. Hazret
yakıp kül eder ve
cehl ile
vardır;
dünya ve ahiret vardır; cehlde dünya ve ahirete muttali oluş (matla’) vardır; matlada her zâhir ve bâtının sınırı vardır; sınır, huzurun görünmelerinden bir görünmede mahvdır (Kulun fillerinin Hakk’ın fiillerinde fena bulmasıdır).
49.
, huzûra iltica etmez; huzûr ehli ne
aşar ne de onda vakfe eder.
51. Huzûr ehli, kendisinde havâtırı nefyeden şeyle birlikte
nefyeder.
57. Huzûr ehli, İndimde olanlardır.
58.
huruç edenler ise huzûr ehlidirler.
59. Kendilerinden hurûc edenler
hurûc edenlerdir.
76. Kur’ân binâ eder ve ezkâr ise fidan diker.
77.
, Cennet’in “c”si ve Cehennem’in “c”sine dönük ilerler (Cennet’in “c”sini talep eder, Cehennem’in “c”sinden sakınır).
82. Hâlis kavil amel üzerine mevkuftur, amel ecel üzerine mevkuftur, ecel itminan üzerine mevkuftur ve itminan da devam üzerine mevkuftur. (Trc.: Nurullah Koltaş, Büyüyenay, İstanbul 2017)
#Aktüel
#Hayat
#Ömer Lekesiz