|
Futbol nefret eder

Futbolun, Hz. Hasan''ın kafasıyla oynayan Muaviye taraftarlarından yadigâr bir "haram spor" olduğu vahim fantezisine elbette katılmıyorum. (Futbol, 18. yüzyılda Britanya adasında ortaya çıkmış bir oyundur). Ancak bu iddiaya gülüp geçerken, gülümsememi yüzümde hafifçe duraklatan bir ampül yanıyor kafamın içinde; evet, bir kafayı tekmelemeye gerçekten de benziyor futbol!

Salon sporlarını bir yana bırakalım. (Smokin takımıyla da oynanabilen golf ve bowling türü Anglo-Sakson oyunlarını zaten hiç saymıyorum.) Cirit gibi, birçok milletin tarihinden fırlayıp günümüze gelmiş "vahşi" (çağrışımları olan) bir spor bile, futbolun eline su dökemez şiddette.

Futbol, insanın "tekmeleyerek" oynadığı tek oyundur.

Bir futbol topuna indirilen sert bir tekme, aynı zamanda insanın damarlarında uyuyan o şiddet iksirini uyandıran bir tahriktir de. Dünyanın yüzüne bakmak istemeyen, yaşamın darbelerini ve örselemelerini teninde duymuş bir adam için bu olaya şahit olmak, elbette ki yatıştırıcıdır ve teskin edicidir. Futbol topuna indirilen tekme, köklerinde nefretle sarmaş dolaş olduğu içindir ki; futbol bütün dünyada insanlığa karşı birikmiş garezi olan halk kesimlerinin genel iletişim aracıdır. Yüz yirmi bin kişilik Barcelona stadyumunda, takımın her golü için ayağa fırlayıp çağıran onbinlerin bu çığırtıları, aynı zamanda İspanya''dan dışlanan Bask insanının bir ağlama biçimidir de. Galatasaray''ın, Trabzonspor''un en fanatik seyircileri beyinlerinin en derin yerlerinden etkilendiklerinde, bir oyuncu estetik bir vücut hareketi yapmış değildir; sert bir şutla gol atmıştır. Ya da rakip oyuncuya kafa atmıştır. Söylemeye bile gerek yok; kaba futbol seyircisini, müzmin bir porno dikizcisinden ayıran hiçbir psikolojik fark yoktur. İki tip de sevgisizdir, nefretle doludur.

Futbolun yalnızca bireylerle değil; medeniyetlerle de (kökenlerini o medeniyetlerin kollektif bilinçaltından alan) çok geçişgenli bir ilişki tabiatı vardır. Meselâ Latin Amerika futbolu, ofansif değildir; içe kapanık ve duygusal bir futboldur. Estetik çeşnilerinin zenginliği buradan gelir. Tıpkı Latin dünyasının fiestaları ve dansları gibidir; hercai, müsrif. Ve elbette G. Marquez, Octavio Paz, Cortazar, Bonges edebiyatı gibi: "Büyülü gerçekçi"dir ve güzel''e meftundur.

Alman futbolu, ünlü German disiplininin tamamını yansıtır. Demirperde ülkelerinin futbolu, "Stalinci biyoloji" gibi bir şeydi adeta: Laboratuvarlarda yeniden üretilmiş ve belli bir perspektifle ortaya konulmuş gibi duruyordu. İngilizler sonuç almaya giden yolların hepsini birden zorlayan kibirli bir futbol oynuyorlar bildiğim kadarıyla. Afrikalılar, zafere iki kere sevinmekten kendilerini alamıyorlar ve ezilmişliğin, intikamın, zembereği tarihin derinliklerinde kurulmuş, o çıplak öfkenin gölgesi altında koşuyorlar... Her neyse.

Bu yazıyı, Taksim''de öldürülen o iki İngiliz''in, kanlar içindeki cesetlerini gördükten sonra yazıyorum. Lanet olsun! "Oyun" için "gerçek" bu denli incitilebilecek miydi! O insanın cesedini tekmeleyen o öbür insan, o anda yeryüzünün en trajik sahnesinde bulunduğunu biliyor muydu acaba? Galatasaray''ın alacağı o kupa (inşaallah alır) ölen iki İngiliz''in birer dakikaları kadar bile değerli değildi.

il y a 24 ans
Futbol nefret eder
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’