7 Ekim ve sonrasında yaşananlar, başka bir açıdan bakıldığında İsrâil
aslında. Biden iktidârı âdeta off-side’a düşürüldü. Vaziyete hâkim olmak istediler. Donanma gönderdiler. Katliam yapan İsrâil’e sınırsız destek verdiler. Ama kaybedecek bir şeyi kalmayan Netanyahu’yu kesmedi bunlar. İsrâil vahşi bir katliam yaparak kontrolden çıktı. ABD’yi boşa düşürdü. İsrâil’in ABD’den istediği, kendisinin her türlü düşmandan arındırıldığı, mutlak hâkimi olduğu bir Ortadoğu kuruluncaya kadar yanında savaşması. İran’a saldırması, Hizbullah’ı tasfiye etmesi, Lübnan’ı yerle bir etmesi, hattâ Türkiye’nin de defterini dürmesi. Blinken’ın son İsrâil ziyâreti tam bir skandal oldu. Görüşmelerde tarafların birbirlerine bağırıp çağırdıkları dedikodusu çıktı. ABD, ölçüsüz, dengesiz
ödüyor. Batağına çekildiği Yemen tam bir rezâlet oldu kendisi için. İsrâil sanki ABD’yi burnundan yakalamış, çekiştiriyor. Tam bu sırada İsrâil’in Uluslarası Mahkemelerdeki yargılanması süreci başladı… Bitmedi; New York’ta, altında kanlı dehlizler bulunan bir sinagoga FBI baskın yaptı. Ne tesâdüf, sinagogun hahamı, Netanyahu’yu kutsayan ve Armageddon savaşını şehvetle arzulayan bir aşırılıkçı değil miymiş? ..Bitmedi; ne tesâdüf, unutulmaya yüz tutan Epstein dosyaları çarşaf çarşaf yayınlanmaya başladı.. İşin ucu bal gibi Biden ve pedofilyanlığı ispatlanmış olan oğlunu tutuyor… Kavga büyüyor..Daha da büyüyecek gibi.. Kritik olan, ABD seçimlerine yaklaşıyoruz. Eğer, Netanyahu o güne kadar dayanabilir ve Trump gelirse vay hâlimize… “
Biden-Blinken out, Trump-Pence in”
bir durumu düşünmek bile istemiyorum. O zaman takım tutar gibi Trumpçı kesilen bizim yüzeysel gazetecilerin sûretlerinin alacağı şekli ve ne diyeceklerini çok merak ederim doğrusu…