Ortadoğu’da petrol olmasaydı ne olurdu?
Bu bölge halkının ne dini ne dili ne kültürü ne ezilmişliği ne yoksulluğu ne de ülkelerini
kimsenin umurunda olmazdı.
Ne İngiltere ne ABD ne Rusya ne Çin hiçbirinin gündeminde olmazdı.
Belki de
bir referandum kararından bile haberleri olmazdı.
Ortadoğu’da petrol olmasaydı
, bugün bölge halkı bundan daha fakir bundan daha mağdur ve mazlum olur muydu?
Ortadoğu’da petrol olmasaydı
bölgede diktatörler olur muydu?
Ortadoğu ülkelerini yıllardır yöneten diktatörler
, ülkelerinin kaynaklarını küresel sermaye patronlarına
çekmeselerdi,
petrolden elde ettikleri gelirleri tek başlarına
,
yapmak yerine ülkelerinde evsiz barksız insan bırakmasalardı,
batıdan futbol takımı almak için harcadıkları paraları kendi halkının yetenekli gençlerinden bir takım kursalardı,
batıdan
almak yerine, kendi ülkelerinde halkının ihtiyacını karşılayacak
kursalardı,
petrolden elde ettikleri gelirlerle sülalece ülke ülke gezeceklerine
ülkelerini güzelleştirselerdi
,
ülkelerinin kaynaklarını yabancı şirketlerle paylaşmak yerine halkıyla paylaşsalardı
bugün yaşıyor olurlar mıydı?
Halklarından yıllarca çalarak batı bankalarında
gizledikleri milyar dolarlar
kendilerini kurtarmaya yetti mi?
Batının uşaklığını, hizmetçiliğini yapmak yerine
halklarının hizmetçiliğini
yapsalardı bugün ülkeleri işgal edilir miydi?
Amerikan savaş makinesini
yöneten ve bugünkü işgallerin tohumunu atan adam ABD Başkan’ı Jimmy Carter.
Carter 23 Ocak 1980’de, ABD’nin Basra Körfezi’nde
olduğunu ve bölgeye hâkim olmaya çalışacak bir ülkeye karşı “askeri güç kullanımı da dahil olmak üzere her türlü tedbiri” alacağını açıkladı.
Akademisyenlerin
olarak adlandırdıkları bu düşünce, ABD siyasetinin temel taşı oldu.
ABD, Carter’in taahhüdüne uyarak “ hayati çıkarlarını” korumak için düzenli olarak silahlı güçlerini kullandı.
Carter,
bölgedeki
çoğunda görevli 85 bin asker ve 15 bin mevcutlu ABD Deniz Kuvvetleri Beşinci Filosu’ndan oluşan Ortadoğu komutanlığı (
) ismiyle bir ordu kurdu.
Beşinci filonun devriye gezdiği Hint okyanusu ve Hürmüz Boğazı
2012 itibarıyla dünya petrol ticaretinin yüzde 20’sinin yapıldığı yer.
Bölgedeki 20 ülkenin dünya
rezervinin yüzde 60’ını
yüzde 40’ını elinde bulundurduğunu hatırlayalım.
Bölgedeki varlığını korumak için
ittifak kurdu, özgürlük ve bağımsızlık isteyen
darbeyle devirdi, bölgede faaliyet gösteren bütün
örgütlerini de silahlandırdı.
Bunları yaparken de halkına ve dünya kamuoyuna
hep aynı yalanları söyledi
: Bölgenin istikrarı ve özgürlüğü için yapıyoruz.
Oysa bunun sadece bir tek nedeni vardı;
.
ABD bu politikasını ne zamandan beri sürdürüyor?
Körfez Bölgesi egemenliğini aldığı
yılından bu yana.
Japonya’ya attığı 2 atom bombası ile
ilan ettikten sonra İslam dünyasını sömüren
petrol rantını ABD’yle paylaşmaya razı oldu.
ABD, İngilizlerden devraldığı ağalıkla Arap ülkeleri ile ittifaka girdiğinde Yahudilerin Filistin’e göç etmesini desteklemeyeceğini söyledi.
Ancak gizli açık göçü destekledi ve 3 yıl sonra
resmen kurulduğunu ilan ettikten
İsrail’i resmen tanıdığını açıkladı.
O günden bu güne ABD siyasetinin bölgede iki temel taşı oldu;
ve
.
1990 yılında Irak’ta Saddam’ı devirmeye karar veren ABD’nin başkanı
, bir toplantıda, “savaş petrol için değil, katlanılamayacak hale gelen saldırganlığa karşıdır” derken senatör
niyetlerini gizlemiyordu:
Altı harf için Orta Doğu’dayız: P-E-T-R-O-L.
63 Müslüman ülke, adını
soykırımla duyduğumuz
bile sözünü geçiremiyorsa
ve
dayı demeye mecburuz.
Geçen yılın diyaloglarıyla meşhur
dizisinin
bir bölümde şöyle diyordu;
“Bu dünyayı ne yönetiyor biliyor musun?
Biz kavuşursak n’olur biliyor musun?
Bütün bankalar iflas eder, bütün hisse senetleri, bonolar yanar...
Biz aşık olursak bütün borsalar çöker
!
Mutlu olalım ki
yerin dibine batsın.”