Bazı ahlak anlayışları zamanla hasta toplumlar, bazı ahlak anlayışları ise zamanla güçlü ve sağlıklı toplumlar inşa ediyor.
Hasta toplumların
insanın özünden kopuk bir değerlendirme sisteminden kaynaklanıyor.
Sağlıklı toplumların 'iyi' ve 'doğru'ları ise
uyumlu bir değerlendirme sistemi üzerine kurulu.
*
Ünlü iletişim psikolojisi uzmanı
'nun Hasta Toplumlar ismiyle Türkçeye çevrilen ve Buzdağı yayınlarında basılan kitaba yazdığı önsözden bir bölüm şöyle:
Bu soruya önceleri, “evet,” cevabını verir ve şöyle savunurdum; “gelenek ve görenekler toplumun yararına olmasa devam edemezler, zamanla ortadan kaybolurlar.
Devam ettiklerine göre toplumsal yaşamda gördükleri bir hizmet, bir işlev vardır.
O nedenle kuşaktan kuşağa doğal olarak aktarılmış gelenek ve göreneklere saygılı olmalı, aile ve eğitim kurumlarında onların öğretilmesine özen gösterilmelidir.”
'un hasta toplumlar kitabını okuyunca, “bir toplumun gelenekleri ve görenekleri her zaman ve her yerde o toplumun yararına mı çalışır?” sorusu üzerinde yeniden düşünmem gerektiğini anladım.
'nde (ucla) psikoloji ve kültür antropolojisi alanında ders veren profesör Edgerton, toplumların devam eden gelenek ve göreneklerinin her zaman toplumun yararına olmadığını, bazı durumlarda gelenek ve göreneklerin bir toplumu hasta edip öldürdüğünü, yok ettiğini gözlemlemiş.”
*
Kitap sekiz bölümden oluşuyor.
Yazar, çeşitli ilkel toplum uygulamalarından oldukça ilginç örnekler veriyor.
gibi toplumların uygulamaları anlatılıyor.
Yok olmuş toplumların hangi aşamalardan geçtikleri, neden yok oldukları önce
başlayarak anlatılmış.
Son bölümde insanların neden rasyonel davranışlar sergilediği veya sergilemediği konusu ele alınmış ve sonuç yazısıyla bitirilmiş.
*
Aslında anlatılan sadece yazarın
dediği temel ihtiyaçlarına odaklanan küçük topluluklar değil.
İlk insandan bu yana meydana gelen
tüm toplumların zamanla gelenekselleşen davranışlarını ele alıyor.
Kitabı böyle okumak daha mantıklı.
Bana göre 'ilkel toplum' denilen geçmiş dönemlerde yaşayan insan topluluklarıyla modern toplumda yaşayan insanların
arasında hiç bir fark yok.
İlk insanın fiziksel, sosyal ve kültürel ihtiyaçları neyse bugünkü insanın ihtiyaçları da aynı.
İlk insanın bu ihtiyaçlara karşı davranışı nasılsa bugünkü insanlarında öyle.
*
Kitapta tüm gün avlandıktan sonra
böyle anlatılıyor.
“Ay ışığının olmadığı bir gecede kaybolmuş bir adam defalarca yardım istemiş. Siriona yakınlarındaki bir kampta yaşayan akrabaları ise adamanın çığlıklarını duymalarına rağmen önemsememişler.
Yarım saat sonra bağırma sesi kesildiğinde adamın kızkardeşi neşeli bir şekilde;
demiş.
Ama öyle olmamış. Avcı geceyi bir ağacın tepesine tırmanarak geçirmiş.
O karanlık gecenin sabahında kampa döndüğünde kimse onu karşılamamış.
Onu ölüme terkeden kızkardeşi ise yakaladığı avların küçük bir kısmını verdi diye ağabeyine acılı bir serzenişte bulunmuş.”
*
Şimdi bu öyküde yer alan avcı ve kızkardeşiyle, Musul operasyonu arasında nasıl bir bağ var.
Kimler şiddetten başka çözüm üretemiyor?
Kimler şiddeti normalleştiriyor?
Noktayı kitabın giriş cümlesiyle koyalım: Tüm toplumlar hastadır ancak bazıları daha hastadır.