|
Şehirler ve kültür politikaları

Nedendir, bilmiyorum, İsmet Özel''in ''ölümler ölümlere ulanmakta ustadır'' dizesini bir süre doğrusunu bildiğim halde, yanlışlıkla ''şehirler şehirlere ulanmakta ustadır'' diye terennüm etmişim. Bunu fark edince hayatın ana mecrası olan şehri nasıl olup da ölümün yerine koymuş olduğumu düşünerek irkildim. Belki küreselleşmenin şehirleri bitirmiş, ruhsuz ve birbirine ulanmış standart mekânlara dönüştürmüş olduğunu ifade eden tezler ve ortamlarla fazla uğraşmışım. Demek ki, hayatın standartlaştığı, insana, kültüre ve şehre ait farkların giderildiği bir ortamın bu esnada bendeki imgesel karşılığı ölüm olmuş: şehrin ölümü.

Hep yakınıyoruz ya, yaşadığımız dünyada kentler biraz modernleşmenin, ardından biraz da küreselleşmenin etkisiyle kendilerine özgü niteliklerden giderek uzaklaşıyorlar, diye. Hani her biri kendi ruhuna, kendi rengine ve kimliğine sahip şehirler giderek küresel bir ulaşım, üretim ve tüketim ağıyla birbirine ulanan ''küresel kent''in ruhsuz bir parseline dönüşüyor. Üretim ve tüketim süreci hayat alanlarına ait her şeyi metalaştırdıkça, kültürün de hiçbir sahihliği ve özgünlüğü kalmıyor.

Şehirleri ruhsuz ve kültürsüz kentlere dönüştüren süreç bütün şehirlerde bir ''kimliğini bulma'' arayışını da harekete geçiriyor. Her şehir, ''küresel kentler pazarında'' bir fark ortaya koyarak boy göstermeye çalışıyor ve bu farkı çoğunlukla kendi tarihinde buluyor. Ne gariptir ki, şehirler kendi farklarını yine küresel bir trendin veya küresel kurumların telkinleri sonucunda bulma ihtiyacı hissediyorlar. BM, UNESCO''suyla, AB de tarihsel mirasın korunmasına dönük yönlendirmeleriyle her ülkenin, her şehrin kendi tarihsel ve kültürel mirasını ortaya koyması yönünde bir teşvik uyguluyor.

Türkiye''de şehirlerin yeniden doğuşunun bir yolunun hatta öncelikli yolunun, yerel yönetimlerin kültürel faaliyetlere daha ciddi eğilmesinden geçtiği söyleniyor. Ama tabii ki kültürel faaliyetlerden ne anlaşıldığı da çok önemlidir. Şehrin seviyesini yükseltmek adına şehir halkına Timur''dan beri yaşamamış olduğu bir zulmü yaşatmanın kültürel faaliyet olmadığını biliyoruz artık. Bu tür kültürel faaliyetlerin yansıttığı seçkinci kibir şehrin insanına, dolayısıyla şehre bir kimlik kazandırmaz. Şehir kimliğinin oluşabilmesi için her şeyden önce o şehirde yaşayan insanların o şehirde yaşamakla ilgili tatminleri ve memnuniyet düzeylerinin yükseltilmesi gerekiyor. Üstelik seçkincilik genellikle halkla yönetim arasında bir mesafe oluşturduğu için bir memnuniyetsizlik duvarı da örüyor.

Belediyelerin son zamanlarda kültür adına ortaya koydukları faaliyetler birkaç pop müzik sanatçısını getirerek halkı ''bedavaya'' eğlendirmek oluyor. Oysa eğlence ile kültürün düzeyi çoğu kez birbiriyle ters orantılı çalışıyor. Bazen şehre bir imaj verme adına, bazen de mümkün olan en fazla kalabalığı toplayarak oya tahvili mümkün bir memnuniyet sağlama adına yapılan bu faaliyetlerin o şehrin kültürüne hiçbir katkısı olmuyor. Bu tür eğlenceler, küresel popüler tüketim boyutlarından dolayı şehrin kültürel kimliğinin kaybını da hızlandırıyor aslında.

Konya Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz günlerde Türkiye''nin her bölgesinden belediyelerin temsilcilerinin bir araya geldiği Yerel Yönetimler Kültür Şûrası''na öncülük ve ev sahipliği yaptı. Şûra''nın amacı Türkiye''de yerel yönetimlerin kültür politikalarında birbirlerinin tecrübelerinden faydalanmalarını sağlamak ve bu alanda ortak bir anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunmak olarak ifade edildi.

Başkan Tahir Akyürek de açılış konuşmasında belediyelerin, zaten gereğinden fazla belirleyici olan mühendislik faaliyetlerinden arta kalan enerjileriyle kültür faaliyeti kavramını da eğlence organizasyonlarına indirgemesinden yakınırken, alternatifin biraz zahmetli ve siyasi getirisinin az olduğunu belirtti. Şûra''da Ahmet Turan Alkan, Alparslan Açıkgenç, Şinasi Gündüz, Edibe Sözen, İlber Ortaylı, Rasim Özdenören, Necdet Subaşı, Burhanettin Tatar, Ayşe Önal, Hasan Kurt ve bir çok akademisyen tebliğ ve müzakereleriyle Tarih bilinci ve kentlerdeki tezahürünü, küreselleşme, kent ve kimlik süreçlerini ve şehir ve felsefe arasındaki ilişkileri tartıştılar.

Türkiye''de özellikle yerel yönetimlerin kültür politikaları alanında derinlikli ve geniş bir ufka sahip olmalarında kendi birikim ve tecrübelerini paylaşacakları kalıcı bir platforma sahip olmalarının önemli bir katkısı olacağı açıktır. Mükemmele yakın organizasyonuyla Konya Belediyesi yetkililerini böyle bir faaliyete öncülük ettikleri için kutlamak gerekiyor.

Belediyelerin kendi şehirlerini tekrar diriltmelerinin yolu daha kalıcı, daha nitelikli faaliyetlere yönelmeleridir tabi. Ancak bunu yaparken, zevahiri kurtarma telaşında boğulmamak da lazım. Şehrin farkı vitrine konulan bazı özgün malzemelerle vurgulanıp bir tür zevahir sağlanabilir. Ama unutmamak lazım ki, bu farkın şehrin içinde yaşayanlara da bir anlam ifade edebilmesi için, her şehrin insanıyla bir uyum ve diyalogun açık tutulması da önemlidir. Bir şehrin ''sakinlerinin'' o şehirde yaşamakla ilgili memnuniyetlerinin yükseltilmesi, o şehirlerin yeniden ihyasının ana yoludur.

18 yıl önce
Şehirler ve kültür politikaları
Fethullah Gülen diye biri yok!
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...