|
Tarihin adaleti ve Peygamber"i doğru anlamak

Ataların tarihte hemen her konuda altın sahifelerle yazılacak şanlı örnekler ortaya koymuş olması torunların da her bakımdan mükemmel insanlar olmasının bir garantisi olmuyor.

Bu aslında çok adil bir tarih kuralıdır. Atalarının yaptıklarıyla övündüğü halde kendisi bir kalite ortaya koymaya çalışmayan, atalarının terekesini satarak geçinen toplumlar tarihin sillesini er veya geç yerler.

Asıl olan atalarımızın neler yapmış olduğu değil bizim neler yaptığımızdır. Bir kalitesizlik ortaya koyan hiçbir toplum salt atalarının büyüklüğü dolayısıyla bunu bir kazanca dönüştüremez. Aksine bugün küçülen toplumlar eninde sonunda atalarını da küçültürler. Tarih yazımının bir de böyle işleyen bir kuralı vardır.

Bugün başımıza gelen her kötülüğün ardından, dönüp atalarımızın tarihte sergilemiş olduğu mükemmel örneklere dikkat çekmek o yüzden yeterince ikna edici olamıyor. İnsanlar bugünü geçmişin ışığında değil, genellikle geçmişi bugünün ışığında okurlar. Tarih geçmişten bugüne yazılan bir şey değil, bugünden yola çıkılarak okunan veya yazılan bir hikâyedir. Tabii ki tarih bilgisi mutlak bir bilgi değildir, beşerî bir bilgidir ve böyle unutkanlıklarla veya seçmeli hatırlamalarla malul olması çok normaldir. İnsanlar bir şeyin tarihine onu kendilerine en son hatırlatan olayların ışığında bakarlar.

O yüzden tarihe ve atalara layık olmanın yolu onların kuru lafla propagandalarını yapmaktan değil, bugünün tarihine olumlu bir katkıda bulunmaktan geçiyor.

Rahip Santoro, Hrant Dink ve en son Malatya''daki cinayetlerin içinden herkes sıyrılmanın bir yolunu bulabilir, ama bugün bütün dünyada bu olaylar hem bize hem tarihimize bakarken insanların zihinlerini uyaran görüntüler olarak geçmiştir bile. Yaptıklarımız yapacaklarımızı gösterdiği gibi yapmakta olduğumuz da geçmişte yapmış olduklarımızı şekillendiriyor. Bugünün şartlarında bunu yapanlar geçmişte neler yapmamış olabilirler diye bakılıyor ve bir tarih refleksi olarak bu son derece normaldir. Evet, tarihin bu yanı hiç de adil değildir, ama bir gerçektir.

Adil olmayan kısmı aslında geçmişte kalmış insanlar hakkında bugünün etkisiyle ulaştığı gerçekle ilgili olmayan kararla ilgilidir. Yoksa yaşayanların payına düşürdüğü hisse açısından adil olmadığı söylenemez. Ataların büyük sayılmasından ölmüş gitmiş ataların payına zaten bir şey düşmüyor, o pay yine o tarihi bayraklaştıranlara düşüyor çünkü.

* * *

Bugünlerde idrak etmekte olduğumuz Kutlu Doğum günü dolayısıyla çok yoğun etkinlikler yapılıyor. Peygamber''in kişiliğinde hiç kuşkusuz her zaman bütün insanların ders alabilecekleri güzel örnekler var. Hz. Muhammed''i Tanıma ve Tanıtma Platformu''nun Cumartesi günü Ankara''da, İslam Dünyası STK''ları Birliği''nin de Pazar günü İstanbul''da düzenlediği iki uluslar arası sempozyumda özellikle günümüzde İslam hakkında etkili olan asılsız imaj ve kanaatlerin düzeltilmesi için Hz. Peygamber''in hayatı ve kişiliğinin temsil ettiği yüksek modele dikkat çekildi. Çok güzel tebliğler sunuldu…

Hz. Peygamber''in büyüklüğünden bugün Müslümanların payına ne düşüyor? Bu da tabii ki yukarıda tarih hakkında söylediklerimiz ışığında değerlendirilebilecek bir sorudur. Bir defa, Hz. Peygamber''i ne kadar doğru anlıyoruz? Doğrusu, Hz. Peygamber''i doğru anlamadan onu tanıtmak mümkün değil.

Prof. İbrahim Sarmış''ın Hz. Peygamber''i Doğru Anlamak isimli (Ekin Yayınları, 2007) iki ciltlik eseri bu soruya cevap arıyor. Bu özellikle bugünlerde okunacak bir kitap.

Hz. Peygamber bütün insanlar arasında bütün yönleriyle insanlara örnek olabilen tek kişi, üstelik etten kemikten, “ulaşılabilir ve takip edilebilir” bir modeldir. Hz. İsa''nın veya Hz. Musa''nın Hıristiyan ve Yahudi kaynaklarında (Kur''an''daki değil) çizilen resminde takip edilebilecek bir model yoktur. Onlar bu halleriyle adeta bu dünyanın dışındadırlar. Oysa Hz. Muhammed sergilediği her davranış ve tutumuyla başka insanların da izleyebileceği mümkün bir model oluşturuyor. Çünkü “bizim gibi” bir beşerdir O. Yüksek bir ruh seviyesine karşılık bedeniyle de alabildiğine barışıktır. Herkesin hakkını verdiği gibi, bedeninin hakkını da verir.

Tarihteki birçok deha şahsiyet gibi bir yanı gelişip neredeyse diğer bütün yanları geri kalmış insanlardan çok farklı olarak hayatının her yönünde ve her aşamasında sergilediği tutumlarla yüksek bir örnek var O''nda: Aile ilişkilerinde, ticaretinde, dostluğunda, düşmanlığında, bedeninde, barışında, savaşında…

Peygamber kendini anlamanın yolu olarak Sünnetini “yaşamayı” göstermiştir. Bugün bir anlama ilkesi olarak bu yola hermenötikçiler başka vesilelerle “anlamanın altın kuralı” demeye hazırdırlar.

O''nu doğru tanı(t)mak, O''nun izlenmesi mümkün ve gerekli olan Sünnetini yaşamakla olur. Sünnetini ihya etmeden, O''nun şahsiyeti üzerine edebiyatlar yaparak O''nu tanıtmak mümkün olmaz. Aksine salt yüceltme edebiyatları O''nu ulaşılmaz kılarak, O''nu “mümkün bir model” olmaktan çıkarıp hayatın dışına iter.

Peygamberin Kur''an''la başlayan Sünnetini ihya edenler, O''nu gerçekten hakkıyla tanı(t)mış da olurlar.

Ancak o saatten sonra O''nu tanımaya yanaşmayanların sorumluluğundan bahsedilebilir.

17 yıl önce
Tarihin adaleti ve Peygamber"i doğru anlamak
Habaset ve melanet...
Var tartışmaları
Kara dinlilerle milletin savaşı
‘1 gün savaşı’…
X’e kısıtlama an meselesi