olonyalı ünlü şair Ryszard Krynicki, Avrupa kıtasında milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan II. Dünya Savaşı'nın tam da ortasında, ailesinin sürgün edildiği bir Nazi toplama kampında hayata gözlerini açmış. Batı Polonya'da geçen çocukluğu işgal askerlerinin gölgesi, ilk gençliği ise hapishanelerde baskı altında geçmiş. Kendi ifadesiyle 'zor ve karışık' geçen hayatı şimdilerde bol ödüllü, dünyaca ünlü bir şair olarak, ilk yıllarına nazaran oldukça huzurlu geçiyor. Polonyalı şair Ryszard Krynicki, çocukluğundan itibaren içinde sönmeyen şiirin, dünyaya direnme gücünün kaynağı olduğunu söylüyor. Gözlerinde yaşadıklarının özetini hala saklayan Krynicki ile yalnızca şiiri konuşmadık.
Evet, Adorno onu Auschwitz için söylemişti.
Öyle katı bir gerçeklik yaşadık ki insana ve onun anlamına ilişkin bir şey üretilemez artık, şeklinde söylüyor bunu…
Ama cevap değişmeyecek. Özellikle şiiri niye seçti Adorno? Müzik var, resim var daha pek çok sanat var insana ve inceliğine dair bir şeyler söyleyen. Neden şiir?
Benim kanaatim Adorno, modern şiiri pek bilmiyor. Onun için şiir, duygusal, romantik anlam üreten bir şey. Sanıyorum bundan dolayı şiirden söz etti sadece. Ama modern şiiri daha iyi bilseydi bu şekilde konuşmazdı. Bununla beraber benim de merak ettiğim ve kendisine de sorduğum bir şey vardı, eğer şiir yazmak barbarlık olacaksa, felsefenin soru sorması da barbarlıktır. En azından bunun sorusunu sorsaydı kendisine ama sormadı.
Çok zor bir soru bu tabi, çok uzun cevaba ihtiyacı olan bir soru. Kendi şiirimin ne olduğunu söylemem sanıyorum biraz olsun cevap olacaktır. Benim şiirim, önce bizzat kendimin sonucudur. Şiirimin temelinde ben varım, ben olanı yansıtır şiirim yani.
Elbette, doğrudan etkilendiğimi söyleyemem ama çok önemsediğim şairler var. Özellikle Paul Celan ve Rilke. Ben kendi sesimle şiirimi yazıyorum. Hayatımda, gençliğimde beni en derinden etkileyen şiirler, Celan'ın, Rilke'nin şiirleridir. Sadece bunlar da değil, Polonya edebiyatından bazı isimler var. Başka dillere çevrilmesi zor şiirleri olan şairler bunlar tabi. Şiirleri, dilin içinden çekilip kurulmuş bir dil. Wistawa Szymborska, Zbigniew Herbert, Tadensz Rözewich ve Miron Biatoszewski gibi bir şairler. Yazıldığı dilin özüne inen şiirler, bunlar bu açıdan çevrilmesi zordur.
Almanya'daki edebiyat dünyasından pek farkı yok aslında. Şiirle diğer yazı türlerini karşılaştırdığımızda Polonya'da şiir tartışmasız çok önde bir sanat… Öykü, deneme ve sair, diğer tüm türlere karşın şiir yazan sayısı çok daha fazla. Az önce isimlerini saydığım şairler üzerinden bir tarz, bir akım oluştuğunu söyleyebilirim.
Okunması açısından söylemek gerekir ki, şiir tüm dünyada çok az okunan bir türdür. Bir tren yolculuğu düşünün, karşındaki kişinin elinde kitap var, nedir o? Şiir değil, romandır o. Genelde böyledir.
Şiir, okunması zor bir türdür. Muhtemelen bundan. Şiir, okuyup da geçebileceğiniz bir şey değil. Sizi hem yanına çağırır hem de içine… Çağırmasına rağmen kapıları da kapalıdır, çaba ister sizden. Hatta şairlere bile, daha çok neyi okumayı seversiniz diye sorsak, onlar arasında da muhtemelen şiiri söyleyenler az olacaktır.
Değişik şeyler açıkçası. Biyoloji, doğa metinleri, biyografiler farklı türlerde okurum daha çok. Pek çok şair arkadaşımın da böyle olduğunu biliyorum.
Küçük ve nitelikli yayınevi
a5 Yayınları aslında büyük bir yayınevi değil. Küçük bir yayınevi…
Çünkü öncelikle şiir yayımlıyoruz.
Haklısınız. Benim yayıncı olarak çalışmam, şairliğimin bir parçası. Nasıl çeviri yapmak şairliğimin bir devamıysa yayıncılık da aynen öyledir.
Zapis aslında yasadışı bir yayındı. O zaman sadece devlet tarafından onaylanmış dergiler çıkabiliyordu. Şimdi tabi çok fazla sayıda dergi var. Küçük büyük onlarca dergi var şu anda. Çoğunluğu üç aylık dergiler, aylık dergi daha az tabi. Haftalık dergi hiç yok.
1920'li yıllarda haftalık edebiyat dergileri vardı. Edebi ve kültürel anlamda çok önemli rol oynayan dergiler vardı.
Onu bilemiyorum, tabi düşünmek lazım. Birlikte düşünelim… Ben de anlamıyorum.
İnsanlar sorularıyla mutlaka ilgileniyorlardır. Bütün dünyada şairlerin hala okunduğunu biliyoruz.
Dediğim gibi özellikle şiir yayınlıyoruz. Kendi görüşümce önemli olan, önemli saydığım şairlerin kitaplarını yayınlıyoruz. Tabi ağırlıklı olarak Polonyalı genç şairler…
Biraz formatla ilgili. Kitaplarımızın ebatları o boyutlarda oluyor. Diğer taraftan a harfiyle başlaması, a bir başlangıçtır ya, ona vurgu yapmak istedik. Biliyorsunuz neredeyse bütün alfabelerde a ilk harftir. Ve evet bu güzel; küçük ve nitelikli…
Evet, bununla ilgili döndüğümüzde neler yapabiliriz diye bir çalışma yapacağız.
Dili bilmediğim için dolayısıyla takip edemiyorum. Çeviriler ise çok çok az. Roman demiyorum, özellikle şiir yok denebilecek kadar az. Sadece bizde değil, Almancada da şiir çevirisi yok. Şiir bulmak neredeyse imkânsız… Sizin bana özellikle önereceğiniz isimleri not etmek isterim.
Birkaç ay önce de buradaydım, Beyoğlu'nu gezmiştim, güzeldi. Şimdi Üsküdar'dayız burası da harika. İlk izlenimim şu oldu tabi, İstanbul tek bir şehir değil, birkaç şehir... Bu açıdan toplu olarak görmek oldukça zor… İstanbul hem Avrupa ile Doğu'yu ayıran hem de birleştiren bir yer. Bir de Adam Czartoryski var. Siz tanıyorsunuz, ben de tanıyorum.
İnsan aradığı için şiir okur
İnsan arayış içindedir, cevap aradığı için şiir okur. Cevaplar için değil ama arayış için…
Benim için şiirin en önemli işlevi, sorduğu sorulardır. Tıpkı felsefenin, teolojinin sorduğu sorular gibi.
Onu bu kadar net söyleyemem. Ama benim önem verdiğim şiir bu.