|

Aşure günü: Şiirden tabloya bir Osmanlı geleneği olan aşurenin tarihsel hikayesinde kısa bir yolculuk

Bu topraklarda binlerce yıldır kaynayan aşure tencereleri yeniden ocaklarda yerini aldı. Farklı yörelerde farklı tariflerle yapılan aşure aynı duygu ve coşkuyla bu yıl da kaynamaya başladı. Osmanlı geleneğinde şiirden, sanata ilham veren aşurenin tarihsel hikayesine kısa bir yolculuk yaptık.

Haber Merkezi
01:00 - 30/08/2020 Pazar
Güncelleme: 19:54 - 29/08/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
19. yüzyıla ait Fransız yapımı porselen aşure testisi (Topkapı Sarayı Koleksiyonu)
19. yüzyıla ait Fransız yapımı porselen aşure testisi (Topkapı Sarayı Koleksiyonu)

Günümüzde tüm canlılığı ile devam eden aşure günü (yevm-i âşûrâ) oruç tutmak ve aşure tatlısı yapıp dağıtmanın evveliyatı çok eskidir. Çeşitli din ve mezheplerin önem verdiği Hicri Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Aşurâ, Hz. Musa ve kavminin Firavun’un elinden kurtulduğu ve Yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduğu bir gündür. Ayrıca aşure günü Hz. Nuh’tan itibaren bütün Semavî dinlerde mevcut olup Cahiliye Arapları tarafından da Hz. İbrahim’den beri oruç tutulan bir gündü. Hz. Peygamber’de Aşure gününde oruç tutmayı tavsiye etmiştir.

Bir rivayete göre Hz. Nuh’un gemisi tufandan kurtulup Cudi dağında karaya oturunca gemide kalan erzaklarla bir aş pişirilmişti. Bu hadisenin hatırasına aşure gününde aşure yapıp dağıtmak geleneği adeta dini bir mahiyet kazanmıştır.

Aşure günü İslam alemi için elim bir hadisenin yaşandığı ve etkilerinin bugüne kadar devam edegeldiği bir matem günüdür. Hz. Hüseyin ve beraberindeki yetmiş iki kişinin Emevi halifesi Yezid’in izniyle Basra valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ın gönderdiği kuvvetler tarafından 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) şehit edilmiştir. Kerbela Hadisesi, olarak zikredilen bu matem günü Şiiler tarafından her sene anmak bir gelenek haline gelmiştir. Bağdat’ın 100 km güney batısında bulunan Kerbela şehri İslam alemi özellikle de Şiiler için önemli bir dini merkezdir. Hz. Ali’nin medfûn olduğu Necef’ten sonra Kerbela ve Hz. Hüseyin’in türbesi Şiiler için ikinci önemli ziyaret mahallidir.

FUZULİ’DEN HADİKATÜ’S SUADA


  • Kerbela Hadisesi’nin oluşturduğu matem havasıyla mersiyeler yazılmış ve Maktel-i Hüseyin denilen müstakil edebi eserler de kaleme alınmıştır. Bu eserler içinde meşhur şair ve edip Fuzuli’nin (ö1556) Hadîkatü’s-Suadâ (Saadete Ermişlerin Bahçesi) isimli eserinin müstesna bir yeri vardır. Hadîkatü’s-Suadâ Türk Edebiyatı’nda “Maktel-i Hüseyin” türündeki eserlerin en başarılı örneğidir. Fuzuli eserin mukaddimede, Kerbelâ Hadisesi’ni anlatan Farsça ve Arapça eserler bulunduğu halde Türklerin bundan mahrum kaldığını, bu sebeple kendisinin bir maktel yazdığını söylemektedir. Hadîkatü’s-Suadâ, esas itibariyle mensur olmakla beraber metin arasında toplam 1152 beyitten oluşan on altısı Arapça, 525’i Türkçe 541 parça manzumeye yer verilmiştir.
  • Tanzimat devri ricalinden şair Kazım Paşa’nın (1821-1890) kaleme aldığı “Düşdü Hüseyin atından sahray-ı Kerbela’ya / Cibril, var haber ver Sultan-ı Enbiya’ya” nakarat beyitleriyle bilinen Kerbela Mersiyesi de edebiyatımızda mühim bir yere sahiptir.

HEM ŞİİRE HEM RESİME KONU OLMUŞTUR

Hem Fuzuli’nin hem de Kazım Paşa’nın mersiyeleri Türk Edebiyatı’nda Muharremiyye denilen edebi türün en güzel örnekleridir. Onlardan başka Fasih Ahmed Dede, Naili, İsmail Beliğ, Behişti, Sükûti, Mustafa Zekai Efendi, Keçecizade İzzet Molla, Leskofçalı Galib, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet, Mustafa Asım, Adile Sultan, Leyla Hanım ve Şeref Hanım gibi şairlerin yazdıkları mersiyeler de vardır.


Kerbela hadisesi kimi zaman resimlere de konu olmuştur. İtalyan Ressam Fausto Zonaro (1854-1929) tarafından Kerbela olayını anmak için toplananların resmedildiği on muharrem tablosu II. Abdülhamid tarafından sipariş edilmiştir. Bu tablo Sultan’ın hediyesi olarak Şii İmam Razık Han’a gönderilmek istenmiş ancak bu mümkün olmayınca ressamın elinde kalmıştır. Zonaro’nun İstanbul’dan ayrıldığında yanında İtalya’ya götürdüğü on muharrem tablosu bir Türk koleksiyoner tarafından satın alınmıştır. Günümüzde bu tablo İstanbul Modern’de sergilenmektedir.

AŞURE GÜNÜ TÜRKLER İÇİN ÖNEMLİDİR

Müslüman Türkler aşure gününe önem göstermiş, Muharrem’in onunda başlayıp diğer günlerde de devam eden aşure tatlısının özel merasimlerle pişirilip dağıtıldığı bu geleneği sürdürmüştür. Osmanlı saray mutfaklarında (Matbah-i Amire) Helvacıların nezaretinde aşçıların pişirdiği aşure, Muharrem’in onundan itibaren aşure testileri ile saray mensuplarına ve halka birkaç gün boyunca dağıtılırdı. Sarayda yapılan aşureler çok meşhurdu. Ballı aşure, şekerli aşure ile padişah ve harem halkı için miskli aşure hususî olarak hazırlanırdı. İstanbul’da ve Anadolu’da da hali vakti yerinde olanların konaklarında pişirilen aşureler halkın iştirak ettiği merasimlerle dağıtılırdı.

Mektep ve medreselerdeki talebelere, tekke ve zaviyelerdeki dervişlere, darülaceze ve imaretlerde yoksullara pişirilen aşureler ikram edildiği arşiv belgelerinde görmekteyiz. Aşurelerin pişirilip dağıtılması için gerekli olan erzak ve levazım miktarlarının kayd olunduğu defterler de tutulmuştu.

Sultan II. Abdülhamid devrinde (1876-1909) Yıldız ve Beşiktaş saraylarının mutfaklarında büyük kazanlarda dâneli aşure pişirilirdi. Aşure günü, Yıldız Talimhane Meydanı’nda Matbah-ı Amire emini ve saray görevlilerin nezaretinde 50-60 kazan pişirilmiş aşure halka dualarla dağıtılırdı. Saray aşuresinin dağıtımını halk sabırsızlıkla beklerdi.

Dergahta kaynayan tencereler

lII. Abdülhamid’in de mensubu olduğu Şazeli Dergahı’nda pişirilen aşurenin masrafları Hazine-i Hassa’dan karşılanırdı. Her sene Muharrem ayında Darülaceze’de aşure pişirilmek üzere Sultan’ın emriyle yine Hazine-i Hassa’dan tahsisat yapılmaktaydı. Yine Bahçekapı’daki Hamidiye İmareti’nde, Üsküdar’da Yeni Cami ve Valide Cami imaretlerinde, Laleli Cami imaretinde aşureler dağıtılırdı. Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdai dergahında her sene aşureler pişerdi. Aşure gününde her sınıf kara, deniz askerleri ile Harbiye, Mülkiye ve Sultaniye’deki talebelere aşure ve kuzu pişirilip dağıtıldı. Mekteplerdeki talebeler için aşureler Kız Sanayi Mektebi’nde pişirilir ve numune olarak bir miktar aşure da Saray’da bulunan Mabeyn-i Hümayun’a gönderilirdi. 1884 senesine ait bir belgede de Mekteb-i Fünun Tıbbiye talebelerine Muharrem’in onunda aşure ziyafeti verildiği bildirilmektedir.

Kullanılan malzemeler


  • Osmanlı Arşivi’ndeki bir başka belgede 31 Mayıs 1898 (10 Muharrem 1316) Aşure günü Osmanlı ordusu (Asakir-i Şahane) için pişirilen aşurenin malzemeleri olarak buğday (hınta), badem içi, çekirdeksiz üzüm, kuş üzümü, fıstık, nohut, fasülye, pirinç (erz), gül suyu ve şeker sayılmaktadır.
  • Her sene Kerbela ve Necef’te Hz. Hüseyin’i anmak için bir araya gelen Şiilerin matem törenleri için tedbirlerin alındığı ve olaysız bir şekilde icra edildiği İstanbul’a telgrafla bildirilirdi. Halep vilayetinden yollanan telgraflardan buradaki makam-ı Hz. Hüseyin’de Muharrem’in onuncu günü aşurelerin pişirilip yoksullara dağıtıldığı anlaşılmaktadır.
  • Aşure yalnız Muharrem ayında değil Ramazan ayında, kandillerde imaretlerde yapılıp dağıtılırdı. Osmanlı mutfak kültürünün önemli bir unsuru olan aşure tatlısı, sarayda divan toplantıları günlerinde verilen yemeklerde, paşalara ve elçilere verilen ziyafetlerde de ikram edilmekteydi.
  • Aşurenin yapımı ve içine konan malzemelerden de bahsetmek gerekirse aşurenin ana malzemesi buğdaydır. Nohut, kuru fasulye, pirinç, kuru meyveler, ceviz, fındık, tarçın, karanfil, safran gibi baharatlar ve imkân varsa zemzem, tatlandırmak için şeker ya da pekmez yahut bal eklenmektedir. Aşure pişirildikten sonra üzerine gül suyu serpilerek ikram edilir. İsteğe göre aşure nar taneleri ile de süslenebilir.

#Aşure günü
#Osmanlı Devleti
#Dergah
#Malzeme
4 yıl önce