|

Çanakkale’yle ilgili kitabımız yoktu ben de oturup yazdım

Yazar Mehmed Niyazi Özdemir, yakın tarihimizin belli insanların üzerine kurulduğunu ve aşiret tarihi gibi olduğunu söylüyor. Çanakkale savaşını da tam anlatamadığımızı ifade eden Özdemir, Türkiye’de Çanakkale üzerine yazılmış çok az eser olduğunu farkedince bu alanda kitap yazmaya karar verdiğini söylüyor.

Yeni Şafak ve
20:59 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 19:05 - 1/03/2015 Pazar
Yeni Şafak

CNR Kitap Fuarı’nın bu yılki teması “Çanakkale Savaşı’nın 100. Yılı” olarak belirlendi. Fuarda Çanakkale Savaşı’nın önemini hatırlatmak amacıyla panel, konferans, sergi gibi çok sayıda etkinlik düzenlenecek. Çanakkale Savaşı ile ilgili bugüne kadar hiç ortaya çıkmamış resimlerden oluşan bir sergi de etkinlikler içinde yer alacak. 27 Şubat’ta (bugün) başlayacak fuarın Onur Yazarı olarak Mehmed Niyazi Özdemir seçildi. Çanakkale Mahşeri adlı önemli bir kitaba imza atan Özdemir’le Çanakkale Zaferi’nin neden önemli olduğunu, kitabını yazarken başından neler geçtiğini konuştuk.


Tarihimizde kazanılmış pek çok savaş var. Çanakkale’nin bunların arasındaki önemi nedir?

Çanakkale kütle halindeki bir yığını millet yapan savaştır. Çanakkale’de yenilseydik bir defa biz tarumar olacaktık. Rusya aşağı doğru gelecekti, İngiltere ve Fransa iyice bizim topraklarımıza yerleşecekti. 


ALMANYA'YI SAVAŞA BİZ İKNA ETTİK


Nasıl gelişti Çanakkale savaşı. Nasıl ortaya çıktı. 

Çanakkale’den öncesine baktığımızda 1850 senesinde İngiltere, Fransa, Rusya tarafından Osmanlı’nın dağılması kararlaştırıldı. Bütün Karadeniz bölgesi, İstanbul, Çanakkale, Marmara, Ege bölgesi, Antalya’ya kadar Rusya’ya verildi. Antalya’dan Diyarbakır’a oradan aşağı doğru Kudüs, Suriye, Lübnan bölgeleri Fransa’ya, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Arap ülkeleri İngiltere’ye verildi. Bize Anadolu’nun iç tarafında küçük bir yer bıraktılar. Enver Paşa’yı Almancı zannediyoruz. Halbuki Enver Paşa olsun, Cemal Paşa olsun İngiltere’ye, Fransa’ya ‘Biz sizin yanınızda harp etmek istiyoruz’ diye çok gidip geldiler. Çünkü biz petrolü bir motor olarak ekonomimizde kullanmak istiyorduk.  Fakat Avrupa da bizdeki petrolü bölüşmek istiyordu. Bu nedenle ne İngiltere ne de Fransa bizi kabul etmedi. Kabul etmemelerinin bir sebebi de Rus ordusunun bizden daha güçlü olmasıydı.


Bizim Rusya ile ilişkilerimiz nasıldı?

Mayıs ayında o zamanki İç İşleri bakanı Talat Bey Rus çarı ile görüşmek için Kırım’a gitti. Rus Çarı’nın dinlendiği yere. Talat Bey saldırmazlık paktı imzalamak istiyordu. Rus Çarı “Biz sizi Anadolu’yla bırakmak istemiyoruz. Saldırmazlık paktına gerek yok. Memleketinize hakim olun” dedi. Talat Paşa dönünce acaba Almanya’nın yanında savaşa girebilir miyiz diye düşündüler. Osmanlı Almanya’yı biraz teşvik etmiş oldu. 


Almanya savaşa girmeyecek miydi normalde? 

Savaşa girmeye niyetliydi ama bu kadarı tahayyül edilen bir şey değildi zannediyorum. Lenin 1905 senesinde Rusya’da komünizmi iş başına getirmek istedi. Muvaffak olamadı İsviçre’ye kaçtı. Almanların Geheimdienst dedikleri teşkilatları bizim de Teşkilat-ı Mahsusa gittiler Lenin’i buldular.  Seni biz Rusya’da iş başına getireceğiz dediler. Türkler bilhassa Müslümanlar Sultan Galiyef, İmam Mustafa gibi ölümüne Rusya’ya destek verdi. İngiltere ve Fransa kalabalık Rus ordusunu bünyelerine çekmek için fedakarlık yaptılar. Ama Rusya komünizmden dolayı tarumar oldu. Su yolunu ele geçirip Rus Çarı’na sunmak için Çanakkale’ye hücum ettiler. 


TARUMAR OLURDUK


Çanakkale’de yenilseydik ne olurdu?

Tamamen tarumar olacaktık. Hamilton hatıratında diyor ki: “Geleceğin harp okulu öğrencileri bizim bu kayalıkta niçin mücadele ettiğimizi soracak olurlarsa onlara şöyle söyleyiniz. Londra İngiltere imparatorluğunun siyasi başarısı İstanbul ise ekonomik başarısıdır.” Tabi İngiltere İstanbul’u hiç bir zaman bırakmadı. İngiltere ve diğer devletler İstanbul’dan çıktı ama geri dönmek üzere çıktı.  Fakat İtalya’dan bir Musolini çıktı. Almanya’dan bir Hitler çıktı. Biz sütre arkasında kaldık. 1950’de hala İngiltere’nin gözü İstanbul’un üzerindeydi. Rahmetli Menderes baştaydı. İngiltere İstanbul’un konumunu BM’ye getirmeye kalktı. Sonra Amerika biraz orta yere geldi. İngiltere’nin kolu bacağı biraz kırıldı. İstanbul’un o zaman 850 bin nüfusu vardı. 450 bini Rum, 70 bini Yahudi, 70 bini Ermeni idi. Menderes Zeytinburnu Kazlıçeşme civarını yerleşime açtı. Anadolu’dan yükünü sırtına alan geldi ve demografik yapı değişti. Menderes İstanbul’un bizim olması için bu tür bir şey yaptı. 


1950’lerde bile İstanbul’da gözü vardı İngiltere’nin diyorsunuz. Ya günümüzde?

Churchil diyor ki “Biz Amerika’ya 2. Dünya harbinde Ortadoğu’yu verdik. Ama ödünç olarak verdik. Geri alacağız” diyor. Almanlar’In ise 7B’si vardır. Bütün Alman kurmayları bilir: “Berlin, Bükreş, Budapeşte, Belgrad, Bosphorus, Bağdat, Basra, Bombay. Bu bölgedeki bütün ayakta duran devletleri sıfıra indireceğiz. Ortadoğu’da alacağımız malları Almanya’da teknik hale getirip Uzakdoğu’ya satacağız” derler. Bulunduğumuz coğrafya çok zor bir coğrafyadır.


Çanakkale’yi araştırıp yazarken ne tür kaynaklardan faydalandınız?

Benim rahmetli babam Çanakkale’de savaşmıştı ama çok konuşmazdı. Arkadaşlarıyla beraber konuştukları zaman kulak misafiri olurdum ama Çanakkale hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Almanya’da bir eğlence vardı üniversitede. Yaşlı bir profesör geldi. Yüzüm biraz Türk’ü andırıyordu herhalde. “Delikanlı bu Çanakkale’yi bir daha yapabilir misiniz?” diye sordu. Şok oldum. “Herhalde yaparız” dedim. Böyle Almanlar tarafından 5-6 suale şahit oldum. Bunun üzerine Almanya’da kütüphanede Çanakkale hakkında kitaplara bakmaya başladım. 700 küsür kitap vardı Çanakkale ile alakalı. Hepsi de hacimli kitaplar. Türkiye’ye geldim Beyazıt kütüphanesine 23 tane kitap var. Topladım hepsini incecik incecik kitaplar. Onbaşı bilmem kimin sergüzeşti diye. Herhalde bu benim üzerime farzdır dedim. Çanakkale çalışmaya başladım. Almanca, Türkçe bütün kitapları topladım. İngilizce kaynaklar için İngilizce bilen arkadaşlardan yardım aldım. Çanakkale’ye gidip aylarca orada durdum. Çıkarma yapılan yerleri buldum, orada da yazmaya başladım. 


İnsan hikayelerine nasıl ulaştınız?

Bütün kaynakları taradım. Oralara gittim. Ezineli Yahya Çavuş’un mahallesine gittim. Koçali köyünden. Kaymakama gittim Ezine’de. “Çanakkale hakkında araştırma yapıyorum nüfus memurluğuna gitsem orada bana yardımcı olurlar mı?” diye sordum. “Ne demek hocam” dedi. Gittim nüfus memurluğuna, orada kayıtlar var. Ezineli Yahya Çavuş’un çocuğu Muharrem, babası vefat etiğinde 2 yaşında. Büyümüş evlenmiş. İlk çocuğu Yahya, ikinci çocuğu Necati. Dediler ki Necati kaymakamın çaycısı. Kaymakama gittim. “Bana bir çay söyler misin” dedim. Çaycı geldi. “Senin baban Muharrem mi? Deden Yahya mı?” “Evet” dedi. Kaymakam da baktı böyle. “Beni rezil ettin” dedi. Böyle bir kahramanın çocuğu çaycılık yapıyor.  


Çanakkale’nin yüzüncü yılı. Arada geçen yüzyıl içinde yeterince ortaya koyabildik mi Çanakkale’yi?

Koyamadık çünkü bizim milletimizin son dönem tarihini yazamayız. 2300 küsür Dar-ül Fünûn öğrencisi Çanakkale’ye gitmiştir ama o zaman bilhassa İstanbul’dan 10 binin üzerinde medrese öğrencisi gitmiştir. Biz tabi kültürümüzü bilmiyoruz. Kültür ancak metafizikle yoğrularak hayat bulur, kültür olur. Medreseli insanların Çanakkale’de olduğunu bilmiyoruz. Onun için bizim yaptığımız Çanakkale ile ilgili şeylerin hepsi eksik. 


KAHRAMANLARIM GERÇEK


Yakın tarihimizi yazamayız dediniz. Neden böyle düşünüyorsunuz? 

Son dönem tarihimiz belli insanların üzerine kurulmuştur. Aşiret tarihi gibidir. Bu bakımdan tarihi doğru dürüst ortaya koyduğumuz zaman hem kanunlara karşı geliyorsun hem millete karşı geliyorsun. Böyle tarih olmaz.


Çanakkale ile anlatılanların ne kadarı doğru diyebiliriz?

Benim kitabımın hepsi doğru. Herkes kendi kahramanlığını orta yere çıkarır. Kitabımda 100 küsürden fazla kahraman vardır hepsi gerçektir. 


Peki nasıl anlatacağız Çanakkale’yi genç kuşaklara?

Türkiye’de bu kanunlar olduğu müddetçe mümkün değil. Yurt dışında yazarsanız bilmem. Yazsak kanunlardan çok millet hücum eder. Böyle fanatik bir milletiz. 


Çanakkale savaşının önemini anlatabilir miyiz en azından?

Bunları elbette hem ben hem de arkadaşlarım anlatmaya çalışıyoruz. Kitap fuarı faydalı olur elbette. İnsan bir şey duyar heves eder. Arkasından koşar. Bu kitap fuarı faydalı olabilir. 


BU MİLLET ÇOK FEDAKARLIK YAPTI


Çanakkale deyince sizin aklınıza gelen kahraman kim?

Bana sorarsanız Oğuz Amca, Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı… 44 yaşındaymış Oğuz Amca Çanakkale’deyken. Sarıkamış cephesinde de 2 oğlu var. Evde de bir kızı Nadiye, Küçük oğlu Mustafa ve eşi Hatice. Erzincan’ın Oğuz köyündeler. Sarıkamış cephesinde olan 2 oğlu vefat ediyor. Eşi Oğuz Amca’ya çocuklarının hayatta olduğunu yazıyor. Oğuz Amca ise bir hemşerisinden çocukların şehit olduğunu öğreniyor ama o da eşine bildiğini öğrenmesin de üzülmesin diye “Çocuklara mutlaka mektup yaz. Ben buradan yazarım ama çocuklar köyden haber beklerler” diyor. Oğuz köyünün üçte biri Ermeni, üçte ikisi Türk. Ermenilerle aramızda sorunlar da var. O nedenle oğlu Mustafa evde kalsın istiyor. Ancak 17 yaşını geçince askere alıyorlar. 27. Alayda düşmanla çarpışıyor. Oğuz Amca Seddülbahir’de oğlu Arıburnu’nda. Birbirlerini göremiyorlar. Çok feci muharebeler oluyor. O feci muharebelerden sonra akşam üstü karşılıklı mermiler atılıyor. Derken kasvetli bir akşamda, Mustafa “Ela gözlüm ben bu elden gidersem” diye bir türkü söylüyor. Sesi çok güzel Mustafa’nın. İki taraf tüfekleri bırakıyor. Oğuz Amca’nın gözleri doluyor. “Rabbim diyor bana Oğlum Mustafa’nın sesini duyurdun. İnşallah kendini de gösterirsin” diyor. Cephe o kadar sıkışık ki. Sesleri duyuyorlar ama birbirlerini göremiyorlar. En sonunda 22 Aralık 1915’te makine taramasına tutuluyor Oğuz Amca. Ertesi gün sallarla Arıburnu’na getiriliyor. Ameliyathaneye giderken oğlu Mustafa’yı görüyor. Mustafa’nın yüzüne bir şarapnel vurmuş. Yüzü oyuk olmuş 2 gözüyle beraber. Mustafa da babasının sıhhiyelerin arasında olduğunu görünce “Babam beni böyle görmesin” diye ters dönüyor. Oğuz Amca da oğlum üzüldüğümü anlamasın diye yanından geçiyor. Hastanede yatağına yatınca yorganı başına çekip “Mustafam” diye bağırmaya başlıyor. Mustafa da orada düşüp vefat ediyor. 

#çanakkale
#tarih
#mehmed niyazi
9 yıl önce