|

Koronavirüs pençesinde Afrika

Onlarca yıl süren çatışmalar, ölümler ve trajedilere rağmen, Afrika’daki meselelerin kapsamı genellikle gözardı edildi, basitleştirildi veya başka yönleriyle anlatıldı. Kıtlıklarda açlık çeken çocukların görüntüleri, salgın hastalıklarda aşı ve ilaç yardımı yapan küresel vakıfların görüntülerinin arka plan ve bağlamı genellikle çok az gündeme getirildi. Yardımların sağlık ve sosyal durumu daha kötüleştirip kötüleştirmediği veya Afrika ülkeleri dünyanın diğer bölgelerine pirinç, susam ve diğer ürünleri ihraç ederken neden Afrika ülkeleri açlık ve yoksulluk çekiyor gibi konular gerçek sebebi ile anlatılmadı.

Haber Merkezi
04:00 - 11/04/2020 Cumartesi
Güncelleme: 01:57 - 11/04/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
KENAN TOPRAK AFRİKA ARAŞTIRMACISI

31 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüsün küresel bir salgın haline gelmesi, birçok ülkenin sağlık sistemlerinde ve ekonomilerinde ciddi manada sarsılmalara yol açtı. Küresel salgınla birlikte ülkelerin siyasi, ekonomik ve sosyal sistemlerin kırılganlığı da ortaya çıktı. Dünya koronavirüsün pençesinde iken, zayıf sağlık sistemleri, birçok bulaşıcı hastalık ve salgınla mücadele eden Afrika kıtası ülkeleri kendilerini aniden virüsten etkilenen ülkeler arasında buldu. Kıtadaki koronavirüs vakaları 54 ülkeden 52’sine yayılmış olsa da diğer kıtalara oranla vaka sayısının çok az görülmesi ise dikkat çekiciydi. Ancak önceki sağlık krizlerinden elde edilen deneyimler, teşhis kapasitesi eksikliği ve düşük raporlamanın Afrika’daki düşük vaka sayısını yeterince açıklamadığını söyleyebiliriz. Her ne kadar Afrika kıtasındaki vakaların sayısı Avrupa ve Çin’e kıyasla hala düşük olsa da bu durum hızla değişebilir. Kıtanın zayıf sağlık sistemlerine ve AIDS, tüberküloz ve diğer bulaşıcı hastalıklardan orantısız olarak etkilenen bir nüfusa sahip olması ve sosyal mesafe uygulamasının kıtanın kalabalık şehir ve gecekondu bölgelerinde uygulanmasının zor şartları, virüsün hızla yayılması açısından endişe verici bir durum oluşturuyor. Birçok ailenin birlikte yaşadığı evlerde karantina uygulanması, yaşlıların korunması, yiyecek için yeterli paraları olmayan insanların nasıl dezenfektan alacağı soru işaretleri oluştururken, bütün bunlar bir nevi “kaos”un habercisi gibi geliyor. Kıtadaki birçok ülke böyle büyüklükteki bir krizi idare etmek için yeterli sağlık altyapısına, ekipmana, finansal kaynaklara ve sağlık çalışanlarına sahip olmadığından virüs salgını Afrika kıtası için bir felaket olabilir.

Bununla birlikte Sahra altı Afrika’nın KOVID-19 virüsünün etkisi noktasında iklim ve demografi gibi iki kalkanı bulunuyor. Koronavirüs salgınına yakalananların ortalama yaşının 55 olması ve salgından hayatını kaybedenlerin yüzde 80’inin altmış veya üzeri yaşta olduğuna baktığımızda Afrika kıtasının demografik yapısı bu konuda iyimser bir tablo çiziyor. Afrika nüfusunun yüzde 70’inin otuz yaşın altında olması ve nüfusunun yüzde 4’nün 65 yaşın üstünde risk oluşturan kategoride yer alması potansiyel bir avantaj sağlıyor.

EKONOMİK TAHAKKÜM

Kıtada birçok ülke virüsün bulaşmasını önlemek amacıyla karantina uygulamaları, sokağa çıkma yasakları, seyahat yasakları gibi çeşitli önlemler aldı. Ancak kıtadaki ülkelerin vatandaşlarının büyük çoğunluğu yoksulluk içinde yaşıyor ve günlük yaşamını devam ettirecek şekilde kayıt dışı sektörle uğraşıyor. Salgınla birlikte getirilen tedbirlerin gelir kaybına neden olacağı, birçok birey ve şirketin devlet desteği olmadan ayakta kalamayacağı ve bu da mevcut ekonomik durumun daha da kötüleşmesine yol açacağı öngörülüyor.

Petrol, doğal gaz, metaller ve mineraller için daha düşük fiyatlar, başta Nijerya, Güney Afrika, Cezayir, Kamerun, Angola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Ekvador Ginesi, Çad gibi birçok büyük Afrika ekonomisinin mali konumunu önemli ölçüde zayıflatacaktır. Afrika kıtasının koronavirüs salgını öncesi IMF tarafından 2020’de dünyanın en hızlı büyüyen 10 ekonomisinden altısına sahip olması bekleniyordu. Ancak virüsle birlikte gelen ekonomik şok kıta ekonomisini sarsacak ve 400 milyondan fazla olduğu tahmin edilen en fakir insanın bulunduğu kıtada bu sayının artacağı görülüyor. Böylelikle kıta ülkeleri yeni ve eski sömürgecilerin tahakküm ve ekonomik sömürü mekanizmaları olan “Çin kredileri, IMF ve Dünya Bankası” aracılığıyla boğucu bir mali bağımlılık durumuna getirilerek neo-sömürgecilik hakimiyeti altında göreceli olan kısmi egemenliğin sona ermesine mecbur bırakılacak. KOVID-19 salgınının Afrika’ya ağır insani, finansal, ekonomik ve sosyal maliyetleri dayatması muhtemeldir.

TIBBİ VE ZİRAİ DERİN DEVLET

Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın, küresel sağlık, eğitim ve tarım alanlarında üst düzey uluslararası karar alma politikalarında ve yönetilmesinde inanılmaz bir rol oynayan bir güç merkezi olmasının yanında vakfın ilkeleri ve ideolojileri toplumları yapılandırmakta ve biçimlendirmektedir. Örneğin, Bill ve Melinda Gates Vakfı (BMGV) “gıda güvenliğini” sağlama kisvesi altında Afrika’daki tarımsal sermaye ve gelişimi desteklediğini söylemesine ragmen, tarım noktasında kendi kendine yeten ve 1966-70 yılları arasında net bir gıda ihracatçısı durumunda olan Afrika günümüzde gıdaların %25’ni ithal eden bir kıta durumuna gelmiştir. Bu durum BMGV’nın milyarlarca hibbe karşılığında zirai kimyasalları büyük hasara neden olan toksik bir tarım biçiminin yayılmasını teşvik eden “Yeşil Devrim” uygulamasının neticesidir.

Bu türden vakıflar, aşılar ve ilaçlar üzerinde tam kontrol sağlayabileceği Afrika ülkelerine giriş yolunu açmak için UNICEF, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve ilaç firmalarını kullanmaktadır. BMGV, DSÖ bütçesine en büyük bağışçılardan biri olmasından dolayı küresel sağlık politikasının oluşturulmasında baskın bir oyuncudur. BMGV, 2010 yılında GlaxoSmithKline (GSK) tarafından geliştirilen bir sıtma aşısı denemesini finanse ederek yedi Afrika ülkesindeki binlerce bebeğe deneysel tedavi uyguladı. Afrika’da çocuklar üzerine çeşitli aşı denemelerinin yapılması ve bu aşıların sonraki yıllarda AIDS, Ebola virüsleri, felç, kanser veya başka hastalık getirmeyeceği ise soru işareti. BMGV’nin ilaç, tarım, nüfus kontrolü ve diğer pratik hayırseverlik konularına koordineli müdahalelerinin arkasındaki geniş gündem “nüfus artışı endişesi” ve “toplumları şekillendirme”dir.

Geçen günlerde LCI haber kanalında bilim ve tıp perdesinin arkasına sığınan Paris Cochin Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi Başkanı Jean-Paul Mira “daha önce AIDS’e karşı aşıları test ettiğimiz gibi Afrika’da testler yapabileceğini” söyledikten sonra söz alan Fransız Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Camille Locht’un “koronavirüs tedavisinde kullanılabilecek bazı ilaçları Afrika’da deneyebiliriz” söylemi aslında kıtada daha önce yaptıkları denemelerin itirafı ve arka gündemlerini ele vermişti. Sonuç olarak, şüpheli her kurumun yaptığı yardımlar ve şüpheli bilim adamları aracılığıyla kıtada yapılan aşılar, verilen ilaçlar, alınan kanların mutlak takibi yapılmalı. Afrika ülkelerinde yapılması düşünülen bütün aşı testleri durdurulmalı, yapılmış aşılar ve tedaviler nedeniyle oluşan zararlar ve tıbbi suç içeren işlemler için tazminat davası açılmalıdır.

#Afrika
#Koronavirüs
#Ülke
#LCI
4 yıl önce