|

Kültür muhitlerine ihtiyacımız var

Çocukluk yıllarında babasıyla kültür sanat ortamlarına gittiğini ve bu muhitlerin kültürel ve zihin dünyasında önemli yeri olduğunu söyleyen Bakan Numan Kurtulmuş günümüz gençlerinin böyle muhitlere ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 17/06/2018 Pazar
Güncelleme: 03:57 - 17/06/2018 Pazar
Yeni Şafak
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş

“Kültürel zihin dünyamın şekillenmesinde babamın çok önemli rolü oldu. Çünkü çok faal biriydi ve ben daha küçük bir çocukken konferanslara, seminerlere giderken yanında götürürdü. Bir avuç idealist okumuş adam vardı” diyen Numan Kurtulmuş bugünkü gençlerin de yetişmesi için bu kültür muhitlerine ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş üç kuşak Fatihli. Hala babasının yaptırdığı aile apartmanında oturuyor ve buradaki mahalle kültürünü çok önemsiyor. Küçük yaştan itibaren babasının elinden tutup götürdüğü kültür sanat muhitlerindeki ortamları hiç unutmamış. Bir avuç idealist okumuş adamın toplumun şekillenmesi için gösterdiği çabanın ilk tohumlarının bu muhitlerde atıldığını düşünüyor. Amcasının Cağaloğlu’ndaki Fatih Yayınevi Matbaası’nın yine bir dönem yazarların, üniversite hocalarının, öğrencilerin buluşma adresi olduğunu söyleyen Numan Kurtulmuş bugün bu kültür sanat muhitlerine gençlerin ihtiyacı olduğunu dile getirerek mahallelerde açılacak kıraathanelerin bu anlamda önemli olduğunu düşünüyor. Kurtulmuş’la dündan bugüne kültür sanat muhitlerini konuştuk.

* Üç kuşak İstanbul Fatihlisiniz. Ve hala baba yadigarı aynı apartmanda oturuyorsunuz. Ben de 17 yıl Fatih semtinde oturmuş biri olarak şunu merak ediyorum: Sizin için Fatih neyi ifade ediyor?

Rahmetli dedem Numan Kurtulmuş Sakarya Meydan Muharebesi’nde kalça kemiğine gelen bir kursunla yaralanıyor ve öldü diye bırakıyorlar. Sonra arkadan gelen bir sıhhiyeci dedemi görüp alıyor ve tedavi ediyor. Dedemin bir bacağı bu kurşundan dolayı diğerinden yedi santim kısaydı. Binbaşı rütbesiyle erkenden emekli olunca Ünye’ye yerleşiyor. Babam ortaokul öğrencisiyken de İstanbul’a göç ediyor.

* İlk Fatih’e mi gelmiş?

Aslında üç semt varmış dedemin aklında: Üsküdar, Fatih ve Eyüp. Bir istihare rüyası sonucunda bugün benimde oturduğum apartmanın yerinde olan iki katlı evi satın alıp yerleşiyor. Daha sonra babamlar bu evin yerine apartman yaptırıyor ve annemler, halamlar falan hep birlikte burada oturuyoruz.

KİMSE KAPISINI KİTLEMEZDİ

* Sizin çocukluğunuzda Fatih nasıl bir semtti neler hatırlıyorsunuz?

Kimsenin kapısını kilitlemediği aile ve komşuluk bağlarının çok güçlü olduğu yıllardı. Çocuklar olarak birbirimizin evine girer çıkar birbirimizin sofralarında yemekler yerdik. Ramazan gelmeden önce mahallenin bütün fakirleri bilinir onlara ortak yardımlar yapılırdı. Zenginin fakirin aynı mahallede yaşadığı birbiriyle komşuluk ettiği yıllardı. Bizim apartman da çok canlı bir apartmandı.

* Hala devam ediyor mu o canlılık?

Tabi, bizler arasında hala o komşuluk devam ediyor. Bir de o yıllarda tek tük apartman olurdu. Bizim ev apartmanda dördüncü kattı ve oradan bakınca Haliç kıyısı ve bugün İstanbul Büyükşehir’in olduğu yer görünürdü. İstanbul’un hala en güzel semtlerinden biridir diyebilirim. Saatinin alarmını kurmayıp uyu, dışardan camilerden gelen ezan sesiyle sabah namazına uyanırsın, her yerden ezan sesinin yükseldiği bir semt.

İSTANBUL’A GELİRKEN İÇİMDE SEVİNÇ OLUYOR

* O zaman Fatih sizin için özel bir semt diyebilir miyiz?

Aslında İstanbul demek daha doğru olur. Ankara’dan gelirken İstanbul’a adım atar atmaz insanın içinde bir güven hissi oluşuyor. Denizi, boğazı görünce ne kadar trafik olursa olsun insanın içinde bir sevinç oluyor. İstanbul’a geldiğimde içimdeki neşenin, enerjinin yükseldiğini farkediyorum.

* İstanbul’da bayram namazı için özel tercih ettiğiniz cami var mı?

Selatin camilerden birinde kılarım bayram namazını. Eskiden istanbul’un her camisinde bayram ayrı güzel olurdu. Mesela o çevrenin ileri gelenleri önderliğinde camilerde bayramlaşma olurdu. Yine aynı coşku hem bayram hem Cuma namazlarında yaşanıyor çok şükür. Dün olduğu gibi bugün de camiler tıklım tıklım.

* Babanız da İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucuları arasında. Kültür sanat ortamında geçen bir çocukluk ve ilk gençlik. Bu ortamlar sizi nasıl etkiledi?

Allah Rahmet eylesin babam benim kültürel ve zihni dünyamın şekillenmesinde çok önemli rolü oldu. Çünkü çok faal biriydi ve ben daha küçük bir çocukken konferanslara, seminerlere giderken yanında götürürdü. Hatta hiç unutmam 7-8 yaşımdayım ve bir gün gitmek istemedim babam da ‘vali Vefa Poyraz da katılacak’ diye beni ikna etmeye çalışmıştı.

* O dönemin idealist adamlarından babanız aynı zamanda değil mi?

Evet, üstelik sayı olarak da çok azlar. Sağdan sayın on kişi, soldan sayın on kişi. Okumuş kesimde toplumun sosyal meselelerini kendine dert edinen sahiden o dönemde çok az insan vardı. Üniversitede çok az öğretim görevlisinin böyle hassasiyeti var o dönemde.

* Babanızla gittiğiniz adresler o dönemin en önemli kültür sanat muhitleri değil mi? Evet ve o muhitler çok önemliydi. Bugün tekrar bu muhitlerin olması gerekiyor. Mesela yine çok küçükken Milli Türk Talebe Birliği’nde Necip Fazıl’ın bir konferansı için gitmiştim ve konferans için gelen kalabalığın sokaklara taştığını hatırlıyorum. Oradaki ortam, o muhitler gerçekten bir neslin yetişmesinde çok önemliydi. Aidiyet duygusuyla insanların o meclisine katıldığı ortamlardı. Bu ortamları tanımamda babamın büyük katkısı olmuştur.

* Bugün o muhitleri yeniden canlandırmak mümkün mü? Kültür sanatta ne tür çalışmalar öne çıkıyor?

Şu an biliyorsunuz Atatürk Kültür Merkezi yeniden yapılıyor ve burası önemli kültür sanat buluşma merkezi olacak. Yine Rami Kışlası’nda büyük bir kütüphane çalışması yapılıyor ve ilk etap tamamlandı. Biz kütüphanelerin yaşayan mekanlar olmasını istiyoruz ve bu yüzden de ona göre Rami Kışlası’nda bir yaşama ve okuma alanı oluşturuyoruz. Okuma ve dinlenme salonları olacak. İnsanların dışarı çıkmadan ihtiyaçlarını karşılayacağı ve bu ortamda kalacakları şekilde düzenlemeler yapılıyor. Bunun ilk örneği olarak gece saat 11.00 kadar açık 70 civarında kütüphaneyi faaliyete geçirdik ve verimli sonuçlar aldık. Buralara gelen gençlere çorba dağıtılıyor, çay poğaça ikram ediliyor ve buralar bir yaşama alanına dönüşüyor. Mesela Beyazıt Kütüphanesi 24 saat açık ve gece burada sohbetler düzenleniyor. Şimdi gençlerin vakit geçireceği bu kültür sanat ortamlarını mahalle aralarına kadar çekmek istiyoruz. Halk kütüphaneleri dışında kitap okuyacakları sohbet edecekleri mekanlar olacak buralar. Cumhurbaşkanımızın açıkladığı kıraathaneler bunun örneği olacak.

* Kıraathaneler son zamanlarda en çok konuşulan proje. İçeriği tam olarak nasıl olacak?

Biz mesela geçende Mardin’e gittik ve orada belediyenin gençlik merkezindeki çalışmalarını çok beğendim. Her odada bir kültür sanat faaliyeti vardı bir odada müzik diğer odada bir yazar etrafında gençlerle okuma yapıyordu. Capcanlı kültür sanat merkezleri. Gençlerimiz çocuklarımız mahallelerinde açılan yeni kültür sanat mekanlarında sohbetlerini etsinler, kitaplarını okusunlar çay içip poğaçalarını yesinler. Mahallenin çocuklarını biraraya getirecek kitapla kültürle sanatla içiçe olacak bir gençliğin yetiştiği mekanlar bu kıraathaneler olacak. Bu ortamlara ihtiyacımız var.


Sezai Karakoç’un ilk kitaplarını amcam bastı

* Amcanız Hilmi Kurtulmuş Cağaloğlu’nda Fatih Yayınevi Matbaası’nın sahibi olduğunu duymuştum.

Amcam o yayınevini aslında rahmetli dedem Numan Kurtulmuş’un ilk Latin harflariyle yazılan Amentü Şerhi kitabını basmak için kurmuş. Dini kitaplar eski dilde olduğu için kimse okuyamıyor ve dedem bu kitabı yazıyor. Herkesin rahatta okuyup anlayacağı Latince harflerle basılmış bir dini kitap. Para kazanmak için değil biraz hizmet amaçlı kurulmuş bir matbaa.

* Başka kimlerin kitapları basılırdı bu matbaada?

Necip Fazıl’ın, Sezai Karakoç’un ilk kitapları burada basılmış. Ahmet Cemil Akıncı’nın kitaplarını ilk basan amcamdır mesela. Ayrıca Milli Türk Talebe Birliği’nin o zamanki eserleri ve yine Zekai Konrapa’nın Peygamberimiz kitabının orada basıldığını hatırlıyorum.

* Peki son zamanlarda kültür sanat muhitlerinden bahsediyoruz yeniden. Orası da bu anlamda dönemin fikir ve kültür camiası için buluşma adresi miydi?

Ali Baba Türbe Sokağın sonunda bir hanın içinde küçük bir yazıhanesi olan yerdi. Oraya üniversite hocaları da gelirdi dönemin önemli kültür sanat camiasından isimler de. Mesela Sezai Karakoç, Necip Fazıl isimlerini hatırlıyorum yine Rasim Özdenören gelirdi. Herkesin uğradığı buluşmak için birbirine adres verdikleri yerdi.

* Neler konuşulurdu hatırlıyor musunuz?

Konuları hatırlamıyorum ama o yıllar hep bir mücadele ortamı vardı. Fikri anlamda birbirine ters düşseler de nezaketle birbiriyle tartışan birbirlerini ötekileştirmeden konuşan, fikir tartışmalarının yapıldığı ortamlardı. Bu mekanda da o ortamın izlerini hatırlıyorum. Sezai Kaarkoç’un günlük olarak çıkardığı Diriliş gazetesinin basıldığı yerdi aynı zamanda. Bazen gazete matbaaya gelir ama Sezai Karakoç henüz baş makalesini yazmamış olurdu ve matbaada oturur makalesini yazardı ve onun yazıyı tamamlamasından sonra gazetenin son şekli verilir matbaada basılır ve öyle dağılır oradakiler.

İstanbul AVM’lerden ibaret değil

* Kültür ve turizm alanı aynı bünyede hizmet veriyor ve zaman zaman İstanbul kültür sanattan ziyade daha çok gelir getiren turizme teslim oluyor. İstanbul’un kültür sanat kimliğini koruma konusunda getirilen eleştirilere neler söylersiniz?

İşin güzel tarafı bunları konuşur hale geldik eskiden bu konular bu ülkede kimsenin gündeminde bile yoktu. Her şey büyük binalardan AVM’lerden ibaret değil elbette. Daha estetik olan insan ruhuna bir şeyler söyleyen bu şehrin keşmekeşinden insanı kurtaracak, nefes alacağı kültür sanat ortamlarına ihtiyaç var ve çok şükür insanlar bunun eksikliğini hissediyor. Ama şunu da unutmamak lazım kültür sanat sadece devletin yönlendireceği bir alan değil tam tersine herkesin bu alana çekilerek insanların söz sahibi olduğu bir ortam olması gerektiğine inanıyorum.

Annem eski kitapların kese kağıdı yapıldığını anlatırdı

* Yetmiş seksen yıl öncesinde eskiden kurtulma için çaba sarf edilirken bugün eskiye sahip çıkılmadığıyla ilgili bir eleştiri var. Bu bilinç ve eleştiriye nasıl bakıyorsunuz?

Allah uzun ömür versin annem anlatırdı. İstanbul’a ilk gelin geldiğinde pazarlardan aldığı kese kağıtlarının Osmanlıca eski kitaplardan koparılmış sayfalardan yapıldığına şahit olmuş. Yine Beşir Ayvazoğlu’nun “Defterimde 40 Suret” kitabında anlattığı Nuri Arlasez vardır. Eski yazılardan kitapları şuradan buradan toplayıp Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlarmış. Bu modernleşme hikayesi aslında 200 yıl evvele uzanıyor. Toplumu değiştirmek için kültürel alan yeniden oluşturulmaya çalışılmış. Mesela bir dönem TRT radyoda Türk müziğinin çalınması bile yasaklanmış. Modernleşmenin yıllarca kıyafetle, masayla sandalyeyle falan olacağı zannedildi.

#Numan Kurtulmuş
#Beşir Ayvazoğlu
#İstanbul
6 yıl önce