|

Matrix bu son dönüşün olsun

The Matrix serisinin uzun yıllar sonra gelen dördüncü filmi “The Matrix Resurrections”, orijinal üçlemenin ana karakterleri Neo ve Trinity’nin dönüşünü beyaz perdeye taşıdı. Bir dönem büyük ses getiren filmin serisi seyircide hayal kırıklığı oluşturdu. Serinin devamını izleyince doğrusu kendi filmleriyle dalga geçiyor hissi uyanıyor.

00:00 - 9/01/2022 Pazar
Güncelleme: 00:08 - 8/01/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
The Matrix Resurrections
The Matrix Resurrections
Döndü TOKER

Bu akışkan devirde her sorunun biraz retorik kalmaya başladığı ve başlıktaki sorunun o kadar da kritik olmadığı bu yazının sonunda bir yerlerde anlaşılacaktır. Matrix Resurrection Wachowski kardeşlerin triolojiden sonra devamı beklenmeyen, zorunlu beklenti yaratılan serinin dördüncü filmiydi. İyi bilimkurgu izleyicileri, sevdikleri, onlarda yer eden bir üçlemenin dördüncüsü gelsin diye diretmezdi doğrusu. Şimdiye kadar Yüzüklerin Efendisi’nden Starwars’a ünlü serilerin devamında giderek olduklarından daha fazla piyasa ürünlerine dönüştüğünü, daha geniş ya da kâr getiren kitlelere odaklanacağız derken hikâyelerine zarar verdiklerini gördük. Baştan farklı motivasyonlarla hareket eden Transformers gibi tamamen ticari serilerin ise en azından kendi niyetleriyle, durdukları yerde dürüst iken, yeni filmlerin dalga geçilecek hale geldiklerine de şahit olduk. Marvel ve Dc evreni ise bambaşka tartışmalara yol açmıştı. Halkın içinden süper kahramanlar mı yoksa halkın içinden idealize edilecek karakterler mi anlamına gelen bu tartışmanın bir yerlerinde Matrix hesapta yokken sinema dünyasına ani bir giriş yaptı. Bu giriş kendi kendini ileriki yıllarda tekrar etmeye devam edecek olan Hollywood dünyası için yeni vizyonlardan biriydi. Filmin eklektik felsefesi, yenidünya düzenine yönelik sert eleştirileri, fütüristik tavrı, kendine has görüntü dili, günceli uzun süre ilgilendirecek noktalarıyla, geniş kitlelere hitap eden bir yapım oldu. Bu tartışmaların bir kısmının altı oldukça doluydu. Wachowski kardeşler filmlerini Fransız düşünür ve sosyolog Baudrillard’ın simülakr ve simülasyon teorilerinden faydalanarak yarattıklarını belirtmiş, bu nedenle ses getirse de Baudrillard bu övgüyü pek üzerine alınmayarak, Matrix’in kendi anlattığı evrenle örtüşmediğini belirtmişti. Fakat simülasyon ya da idealar evreni gibi ifadeler pek çok örnekle örtüşür göründüğü için izleyici açısından problem yaratacak bir durum da yoktu, Ta ki son filme kadar.

MATRİX RESURRECTİON O KADAR MI KÖTÜ

Tüm berbat filmlerin günahını çekecek kadar ya da karşılanmayan tüm sinemasal beklentilerin müsebbibi olacak kadar kötü olmadığını söylemeli. İçeriğe gelince, film dönem ve kendi matrix evreni için malumun ilanı gibi. Filmin “O kadar mükemmel ki sahte olması lazım” gibi manidar replikleri olsa da yetersiz. Teknik olarak öyle iyi filmler ve oyun konseptleri yapılıyor ki Matrix bu anlamda sadece yer yer anlamlı parçalar sunuyor. Bir yandan Wachowskilerin aslında çok daha iyisini yapmaya potansiyelimiz var ama sektöre olan tepkimiz ağır bastı tavrı samimiyetsiz gözüküyor. Deadpool gibi bir yapımda seyirci kitlesi neyle karşılaşacağını bildiğinden kendi içini oyan karakter ve tavrını hoş karşılayabilir ancak bu filmde tam anlamıyla başarılmış değil. Çünkü eleştirinin çoğunu görsel dengesizliklerin ahenksiz bütünü ve diyaloglara yaslamış durumda yani çok fazla konuşuyor. Matrix serisini, Neo’ya yapılan filmdeki anı manipülesi gibi seyircide yok etmeye çalışan yapımda, kendi filmleriyle dalga geçtiklerini hissettiriyor. Wachowskiler Baudrillard’ın kastettiği gerçekliğe referans bile vermeyen ve gerçekliğin yerine geçen kopyanın, hakikati aramanın kendisini oldukça dar bir yola soktuğunu ya anladılar ya da Warner Bros gibi bir çark içinde bunu anlatmanın manasızlığını aktardılar. Her hâlükârda seyircinin düşünmesine yer bırakmadan temaları boca ederek, film biçimini anlamsızlaştırdılar.

Keşke bu tür filmler arthouse sinemanın anlatım olanaklarından daha fazla beslenerek eleştirel yaklaşımlarda adaletli gidebilse ve çoğunlukla yaptıkları bizi yine biz eleştiririz egosunu bir kenara bırakabilseydi. Arzu- Korku, anı-kurgu, hakikat arayışı, veri sistemleri ve felsefesi, biosistemler, geleneksel düşüncenin yıkılışı, tarih anlayışının değişmesi, bio çözümler, algoritmik bedenler ve özgür irade gibi önemli konular bir replik kırıntısından daha fazla yer edinebilseydi. Buna rağmen anti-tepkilerle dahi yapımcılar filmden istediklerini aldı. Vahşi kapitalizmde sistem her daim kâr etmenin yolunu bulmalıydı ve buldu. Doğrusu Mcdonalds ve Burger arasındaki savaştan farkı olmayan düzeyi düşük film tartışmaları sisteme yardım ediyor. Mühim olansa farkındalığı korumak ve bilinçle izlemeye, tartışmaya devam etmek. Daha önceki filmleri hem kendi zamanında hem sonrasında izleyip üzerine düşünen filmin temalarından olan hiper zaman, teknolojik gelişmeler, post-truth,simülasyon, dijitalizm, sosyal medya konularını araştıran benim gibiler içinse bir zaman kaybı söz konusu değil. Zira farkındalık ve bilinç de sistem gibi her daim kazanmaya meyyaldir. O halde Catrix’in sosyal medyada her gün yeniden üretildiği bu zamanda Neo’nun temsil ettiği aslolan “Bir” e ulaşıp varlık yolculuğumuza anlam vermenin ve yol almanın zamanı gelmedi mi?

ÖLÜLERİ GÖMEMEYEN HOLLYVOOD DÜNYASI

Diriliş, vaktinde bitmesi gereken, şahsına münhasır bir film evreninin, yıllar sonraki dirilişini göstermiş oldu. Modern piyasa ölülerin gömülmesine izin vermiyordu. Eğer piyasa bir üründen yararlanacaksa onun sürdürülebilirliğini önemsiyordu. Bu nedenle oyunları, animasyon serisi, filme dair piyasa ürünlerinin pazarlanması, filme dair nostaljik anımsatmaların yıllarca devam etmesi de bitişe izin vermeyip, ticari sömürüyü devam ettirmenin yoluydu. Matrix 1999’da ilk filmle çıktığında bulunduğu dönemde türü için olağanüstü bir başarı elde etti. Kullandığı efekt, görsel yenilikler, felsefi yaklaşımlarıyla dünya üzerinde çok farklı türde seyirci kitlesi edindi. Bu filmi sadece bilimkurgu sevenler değil, geniş bir kitle benimsemişti.

Filme dair replikler daha sosyal medyanın esamesi okunmazken internette dolaşıyor, film karakterleri efsaneleştiriliyor, gündelik hayata hem giyim hem de dil olarak sızıyordu. 22 yıl evvel ilk film çekildiğinde bahsedilen Matrix evreni karmaşık kodlamalar, sanal yolculuklar, sanal temsillerle seyirciyi büyülemişti. Matrix Resurrection çıktığında, Metaverse’in ortaya çıkıp, insanlar için sanal bir evrenin içinde yaşayabileceğini kim bilebilirdi ki? İnsanlar Metaverse’e girmeseler dahi sanal alanların ve mecraların bu denli genişleyeceğini, geçmişte fütüristik gelen yaşam tasarımlarını deneyimleceklerini, çıkılması güç bir döngüye gireceklerini tahmin edebilir miydi? Hâkikati bulmak artık Neo’nun uyanıp, kötülerle savaşması kadar kolay değildi. Hakiki olan herşey buharlaşıyordu.

Böyle bir ortamda hangi piyasa filmi bu zamanın düşünsel ihtiyacına karşılık verebilirdi? Wachowski kardeşler bunun Matrix olamayacağını açıkça söylüyor. En azından kendisi ticari bir temsile dönüşmüş bir ürünle olmayacağını iletiyor. Filmin kendisi tıpkı Neo’yu manipüle etmek için kullanılan oyun şirketinin adı gibi Deus (ex) Machina beklemenin traji-komikliğini öne sürüyor. Deus ex Machina Antik Yunan tiyatrolarından bu yana hikayelerde rastlanılan, ansızın gelişen olay, durum ya da kişilere referans verir. Yazarlar bazen gerekli olduğunda bazense çözümsüz kaldıkları yerde “deus ex machina” ile sorunu çözerler. Resurrection’da herşey Neo’nun uyanmasına, sahneden “demir vinçle indirilmesine” bakıyor ya da Trinity’nin olgunlaşma sürecine bile girmeden uçma yetisine kavuşmasına.

#​Matrix
#Neo
#Trinity
#Deadpool
2 yıl önce