Şiirlerle kış mevsimi

Ömer Yalçınova
04:0015/01/2021, Cuma
G: 15/01/2021, Cuma
Yeni Şafak
Konu olarak kış mevsiminin anlatıldığı şiirler sembolik anlamlarla yüklüdür.
Konu olarak kış mevsiminin anlatıldığı şiirler sembolik anlamlarla yüklüdür.

“Kış aylarının isimleri de kışın anlatıldığı veya bir şekilde geçtiği şiirlerde kullanmış: Aralık, Ocak, Şubat. En çok kullanılan ise, “kar”dır. Kış şiirlerine rahatlıkla kar şiirleri de diyebiliriz. Daha doğrusu, kar şiirlerinin tamamını kış şiirlerinin içinde düşünebiliriz. Çünkü mesela “yağmur” daha çok sonbaharın temsilidir. “Sarı sıcak”, “kuraklık” yazın; hafif esen rüzgar veya yeni açmaya başlayan çiçekler ise ilkbaharın. Kar tamamen kışa özgüdür.”

Genelleme yapmadan, kış mevsiminin Türk şiirindeki yeri hakkında bir şeyler söylemek zordur. Yapılan genellemelerin tamamı da, getirilecek çok sayıdaki örnekle çürütülebilir. Yine getirilecek çok sayıdaki örnekle desteklenebilir de. Bir kere, mevsimlere dair bir şey söylememiş şair bulmak neredeyse imkansızdır. İkincisi, her şair mevsimleri kendince işlemiştir. Şu dönemin şiirinde kış mevsimi şu şekilde anlatılır, diğerinde bu şekilde anlatılır diye ayırmak da zordur. Yine de böyle bir ayrıma gidilerek doktora tezi kapsamında çalışmalar yapılabilir. Çünkü konu çetrefillidir. Farklı şairlerin şiirlerindeki kış mevsiminin işlenişi karşılaştırıldığında, çalışma Türk şiirinin temel meselelerine kadar gelip dayanabilir de.

Bir şiire nasıl kış şiiri diyeceğiz? Konunun vahameti henüz bu ilk sorudan başlıyor. Kitaplığımdaki şiir rafını masaya indirip, yüzlerce şiir kitabını karıştırdığımda, ister istemez başlığında “kış” kelimesi geçen şiirleri okudum önce. Oysa bir kış şiirinin başlığında “kış” kelimesi geçmeyebilir de. “Kış”ı bazı şairler başlığa taşımış, bazıları ise, taşıma gereği duymamış. Bazı şairler ise, kış mevsimini temsil edecek başka kelimeler kullanmış. Bu kelimeler, ilk tespitime göre “kar”, “üşümek”, “fırtına”, “soğuk”, “yapraksız ağaç” ve “ayaz”dır. Bunlar şehir isimleri de olabilir: Erzurum, Kars, Hakkari, Ankara, Ağrı gibi. Malum, bu şehirlerde ağır kış şartları yaşanır. Kış aylarının isimleri de kışın anlatıldığı veya bir şekilde geçtiği şiirlerde kullanmış: Aralık, Ocak, Şubat. En çok kullanılan ise, “kar”dır. Kış şiirlerine rahatlıkla kar şiirleri de diyebiliriz. Daha doğrusu, kar şiirlerinin tamamını kış şiirlerinin içinde düşünebiliriz. Çünkü mesela “yağmur” daha çok sonbaharın temsilidir. “Sarı sıcak”, “kuraklık” yazın; hafif esen rüzgar veya yeni açmaya başlayan çiçekler ise ilkbaharın. Kar tamamen kışa özgüdür. Mevsimler ayrıca farklı duyguların anlatımında da kullanılır. Kış, karamsarlık, ölüm, fanilik; bahar yeniden doğuş, ümit, hayat sevinci; yaz yorgunluk, bezginlik; sonbahar ise hüzün anlatımında kullanılır.

KIŞ NEYİ ÇAĞRIŞTIRIR

Genelleme yapmaya devam ediyorum. Özelde kar, genelde kış, Türk şiirinde üç farklı şekilde yer alır. Birincisi, sembol olarak; ikincisi konu olarak; üçüncüsü ise, zaman olarak. Buna “imge olarak”ı da dahil edebiliriz. Özellikle İkinci Yeni ve sonrası için. İsmet Özel’in “Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak”ı imgeden ibarettir. Zaten şiirde kışa dair başka bir şey yoktur. Veya Sezai Karakoç’un “Kış Anıtı” şiiri baştan sona imgelerle ilerler. Arada “Ama yalnız yağmur basbayağı arkadaşlık yapabilir” gibi yine imgeye kayan mısralar kurulur. Başka bir örnek: Cemal Süreya “Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm” der. Ölümle kış arasında ilişki kuran diğer bir İkinci Yeni şairi Edip Cansever’dir: “kış güneşi, sarmaşık, kim ne anlıyor sanki ölümden”. Özel ve Karakoç’ta diğerlerinden farklı olarak hayat-kış ilişkisi kurulur, benzer zor şartlara sahiptir her ikisi de, bunlarla mücadele esastır. 60 Kuşağı şairlerinin genelinde böyle. 90 Kuşağı şairlerinde de rastlanır aynı özellik. Bunlar kışı natürmort kullanmazlar. Şiirleri hareketlidir. Belli bir mücadeleyi, daha net, ayrıntılı, açık anlatmak için, kış ve kar imgelerine başvururlar. Mesela Hakan Arslanbenzer “Kar Küremek” şiirinde, konuşan kişinin zorlu anlarını sinematografik bir şekilde sıralar. Daha sonra da, bu zorlu anlardan, hangi inanç ve bakış açısıyla bugünlere geldiğini dillendirir: “Kedinin hayatta kalmak için gösterdiği gayreti beğendim.” Turgut Uyar da, kış şartlarının zorluklarına dikkat çektikten sonra, bunlarla mücadele etmeyi övmüştür: “Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi.” Aynı devinim Mehmet Aycı’nın “Kış en sert devrimdir, uygun adım” mısraında da görülür. Hayatın zorlukları-kış şartları arasında bağlantı kuran diğer bir şair ise Hayriye Ünal’dır. Bu bağlantı, üçüncü şiir kitabının isminden başlar: Sert Geçecek Bu Kış. 2010 Kuşağı’ndan Murat Küçükçifci ise, kış mevsimini hayatın gerçeklerini anlatmak için kullanır: “Nasiptir bir parça yoksulluk.” İlginçtir, bu şiirler gayet gerçekçidir. Fakat sembolik anlamlarla da yüklüdür. Düz ifade edilmiştir konu, fakat bu düzlüğün açılımı fazla katmanlı ve sanatlıdır. İsmini andığımız şairler ayrıca kışı olumlar. Kışı, yoksulların düşmanı olarak görmezler.

SEMBOLİK OLARAK KIŞ

Konu olarak kış mevsiminin anlatıldığı şiirler de sembolik anlamlarla yüklüdür. Hayat da böyledir demeye getirmiştir şair. En meşhur iki kar şiirinde bunu görmek mümkündür: Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar”ında ve Cenab Şehâbeddin’in “Elhân-ı Şitâ”sında. Bunlara Ahmet Haşim’in “Kış”ını, Yahya Kemal’in “Kar Sesi”ni de ekleyebiliriz. Bu şiirler doğrudan kış mevsimini veya karın yağışını anlatırlar. Fakat anlatım, konuyu aşar. Kendisi dışında bir şeyleri de göstermeye başlar. “Elhân-ı Şitâ”dan: “Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar/ Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar…” Kasvetli şiirlerdir bunlar. Istırabı dile getirirler. Özellikle faniliği vurgularlar. Kar şiirlerinde bu yüzden hüzünden ziyade acı vardır. Ahmet Haşim’den: “Yine kış, yine kış/ Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış…” Kış şiirleri ıstırabın, acının, dönüşü olmayan yılların simgesidir. Kar, eve tıkılıp kalmayı da simgeler. Çaresiz kalmayı da diyebiliriz buna. Kuşlar için sıkıntıdır, sokak hayvanları için, ayrıca odun, kömür parası bulamayan yoksullar için. Bunu hüzünle karşılamak zordur. En fazla, karın aheste aheste yağışını izleyerek, dönüşü olmayan yıllara dair hüzünlenmek mümkündür. Ki kar şiirlerinin genelinde bu hüzün de vardır. Hüzün yüklü kar şiirlerinde daha çok “beyaz” kelimesiyle karşılaşırız. Temizliğin simgesi beyaz kar, yeryüzündeki bütün çirkinliklerin üzerini örtmüştür.


KAR SESİ VE ŞAİRLER

40 Kuşağı da konu olarak kışı taşımışlardır şiirlerine. Zaten 40 Kuşağı’nda Necip Fazıl ve sonrasında mevcudun ötesine bakan, onu kurcalayan, merak eden ve şiirine taşıyan bir bakış oluşmaya başlamıştır: “Kimsesiz elinde kış geceleri,/ İçin ürperdiği demler beni an!/ De ki: Odur sarsan pencereleri/ De ki: Rüzgar değil odur haykıran!”. Tanpınar da benzer ürperişler içindedir. Tanpınar “Kış Bahçesi” şiirinde: “Bilinmezin kapısında el ele vermiş/ Geleceğe hazırlanıyordu her şey”. Bu ürperiş ve bakışın Yahya Kemal’in “Kar Sesi”nden alındığı söylenebilir: “Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu”. Sonrasında Turgut Uyar da “Kar Sesi”ni yazar. Bahettin Karakoç’un da “Kar Sesi” şiiri vardır, bir kitabının ismi de Kar Sesi’dir. Attila İlhan’ın “kar aydınlığı” ve “kar uykusu”na da buradan geçildiği düşünülebilir. Cevdet Karal’ın “Rüya kar sesiyle indi göğsüme” mısraına bu yüzden şaşırmıyoruz. Karın, dünya-ben-hayat bağlamında benzer şekilde ele alınışına İbrahim Tenekeci’de de rastlanır: “Beni almadan gidiyor ömrüm./ Dağların üstünde kar gibi şeyler.” Aynı şekilde Yücel Kayıran’ın “kargış değildi sanki başıma gelen sadece kar ve kış” mısraı da düşündürücüdür. Karal, Tenekeci veya Kayıran’ın mısraları adeta Yahya Kemal’den bu zamana gelen, Sezai Karakoç’un “Kar içinde yanan kar” mısraıyla mihenk noktasını bulan etkinin devamı niteliğindedir.

Necip Fazıl’dan farklı olarak Nazım Hikmet ve sonrasının, mesela Garip Şiiri’nde, öteyle değil mevcutla uğraşma söz konusudur. Nazım Hikmet’in dünyayı kurtarmak isteyen personası, Garip Şiiri’nin sade/basit adamıyla benzer şekilde bakar kış mevsimine: “Lambayı yakma, bırak!/ Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların/ Dilsiz olduklarını anlıyorum/ Kar yağıyor/ Ve ben hatırlıyorum.” 40 Kuşağı’nın diğer şairlerinde de aynı yönelim, sadelik ve açıklık vardır. Oysa Nazım Hikmet’in bu realist bakışı, Mehmet Akif’ten gelmedir: “Şu var ki: Düştüğü yerden çamurlanıp kalkmaz .../ Çamur bu beldede adet değil ne kış, ne de yaz./ Geçende haylice kar yağdı Berlin’in içine;/ Bıcık bıcık olacakken takır takırdı yine!” Realist bakışta, fikir dikkat çekicidir. Mehmet Akif ve Nazım Hikmet’in şiirlerinde olduğu gibi. Onlardan sonraysa, kar ve kış teması şiirlere fikir yükünden arındırılarak taşınır.

KIŞ ACIYI HATIRLATIR

Cahit Sıtkı Tarancı’da mesela olumsuzdur kış. Acıları hatırlatır çünkü. Ayrıca zorlukları. Tarancı’ya göre kış yalnızlık ve ıstırap demektir: “Sevmedim, sevmiyorum seni kış mevsimi”. Fakat ilginçtir, Tarancı karla kendini özdeşleştirir de: “bendim o yağan kar”. Bunda şaşıracak bir şey yok. Tarancı’nın şiir toplamında ölüm korkusu, yalnızlık ve ıstırap vardır. O yüzden Tarancı en çok kış ve kar şiiri yazmış şairlerdendir. Ziya Osman Saba’ysa kendinden yola çıkar, kışa uğrar, orada kendini dener, sonra tekrar kendine döner. Diğer şiirleri gibi “Kışa Girerken”de de, ıstırabına rağmen tevekkülü elden bırakmaz. Benzer vurguya Behçet Necatigil’de de rastlanır: “Yokum ben, bıktım, gerçek bıktım/ Kapan derdinle içerle/ Acılar mı, anılar mı kar kar.” Arif Nihat Asya için sembolik anlamıyla gerçeği örtüşmektedir kışın: “Kar, etrafımız fırtına/ Biz galiba uğramışız/ Mevsimlerin gazabına”. Başka bir örnek Ahmet Kutsi Tecer’den: “Yaşamak diyorum, yaşamak ne hoş!/Hele bir gelmesin n’olurdu bu kış.” Orhan Seyfi Orhon “Fırtına ve Kar” şiirinde kar’ı konuşturur: “Yabancı yolların üstünde ağladım, konuştum;/ Baharın aşkım, ‘kıştır’ ismim ey dostum!” Kemalettin Kamu kuşağının bu genel kış karşıtlığına adeta cevap vermiştir: “Diyorlar ki: Mevsimlerin en güzeli yazdır/ Bence kışın yanakları daha beyazdır”.

Kış mevsiminin zaman olarak şiirlerde işlenişine binlerce, belki de milyonlarca örnek verilebilir. Bu tür şiirleri “Olaylar kış mevsiminde geçmektedir” diye özetleyebiliriz. Binlerce konusu olabilir: aşk, devrim, anne, çocukluk, köy hayatı, ağaçlar… Ergün Günce mesela “Kış Dörtlükleri” yazmıştır. Ondan bir kıta: “Senin kendi ölümün, Ninem Güzel Em’ne Hanım/ Bize onun yansımasından/ Daha ahşaptır/ Şu güneşli Edirne Kışında”. Cahit Zarifoğlu’dan: “Aralık başları/ Kaloriferler kükürt çağı/ Dünya iki can kuşu”. Bu da Ömer Bedrettin Uşaklı’dan: “Kışın beyaz kuşları yaşlı kirpiklerimde,/ Sis çökmüş ovalara şöyle baksam yukardan…” Bu yüzden zaman olarak kışın Türk şiirinde işlenişini kategorize etmek imkansızdır. Ayrıca, konu olarak işlenişi de, zaman olarak işlenişine dâhil edilebilir.

Başta dediğimiz gibi her şair kışı farklı bir şekilde işlemiş. Neredeyse her şairde farklı bir anlam, imge, duygu ve dünyaya denk düşüyor kış. Hepsini burada anmak ve işlemek mümkün değil. Yazının başında belirttiğim gibi kışı şiirinin başlığına taşımış, bir avuç şairden yola çıktım. Bu kadarıyla bile kış mevsiminin Türk şiirinde ne kadar geniş bir anlam spektrumu oluşturduğu görülüyor. Ahmet Muhip Dıranas ve Sezai Karakoç’un kar şiirleri adeta bütün bu anlam ve temsilleri ihtiva ediyor. Bunlar, kendilerinden önce yazılan kar şiirlerinin özelliklerini taşıdıkları gibi, kendilerinden sonra yazılan kar şiirlerini de etkilemişlerdir. Kısaca, ikisinin de kış mevsiminin Türk şiirindeki yerini özetlediği söylenebilir. O zaman son söz Dıranas’ın: “Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan/ Sesin nerde kaldı, kar içindesin!”

#Kar
#Kış
#Sezai Karakoç