|
Ergenekon nedir, nerededir?

Danıştay Saldırısı'nın ardından ortaya çıkmaya başlayan görüntüde Ergenekon örgütü belli bir yer tutmaya başladı.

Erganekon ismi ve buna ilişkin kimi belge ve dosyalar yıllardır elden ele dolaşır durur. Bunların kimi emniyet istihbaratı kaynaklıdır, kimi ise menşesiz...

Bu ad, belgelerin işaret ettiği yapılanma son dönemlerde basına yansıdığı gibi korkutucudur.

Ama akıl dışı değildir...

Türkiye gibi kanlı ve tahrik merkezli dönemler geçirmiş, soğuk savaşın bedelini ciddi bir şekilde ödemiş, komünizme karşı seferberlik gerekçesiyle devlet içi illegal yapıları meşrulaştırmış bir ülkede yaşıyoruz...

Ergenekon'u arayanların çok uzaklara gitmesine gerek yok...

Abdi İpekçi cinayetinden başlayıp 16 Mart Katliamı'na uzanan, Susurluk'la doruğa çıkan, muhtemelen Danıştay Saldırısı'na da bulaşmış Türk Gladyosu'nun öyküsü, aslında Ergenekon'un öyküsüdür. Ve bu öykü Türk siyasi tarihinin en karanlık, en kanlı sayfalarını oluşturur.

Ancak söz konusu olan sadece karanlık ve kanlı bir öykü değildir.

Aynı zamanda bu ülkeye hakim olan, örneğin "Susurluk ile 28 Şubat'ı bir madalyonun iki yüzü kılan", bugün benzer bir şekilde Danıştay Saldırısı ile siyasete yönelik huruç harekatını iç içe sokan bir yönetim anlayışının "derin resmi"dir.

Karşı karşıya bulunduğumuz durum, Agatha Cristie'nin "Şark Ekspresi'nde Cinayet" romanının öyküsüne benzetilmeye pek uygundur. Romanda dedektif tek bir katil ararken sonunda anlar ki, trendekilerin hepsi kurbana bir bıçak darbesi atmıştır, tek bir sanık, tek bir katil yoktur. Herkes aynı oyunun parçasıdır, herkes suç ortağıdır.

1997'nin Ekim ayında TBMM'de Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlıklarının kaldırılması tekrar gündeme geldiğinde, Ağar grupta DYP milletvekillerine şöyle diyordu:

"Ne yaptıysam askerin ve üst düzey devlet görevlilerinin bilgisi dahilinde yaptım..."

Ağar'ın altına girdiği bu şemsiyenin işe yaramadığı söylenemez.

O günlerde Türkiye, Meclis kulislerinde, gazete ve televizyon beyanatlarında, mahkeme ifadelerinde; istihbaratçıların, MİT'çilerin, JİTEM'cilerin arasındaki fırdöndü mesaj alışverişine tanık olmuştu.

Kamuoyu, yapılan çeşitli açıklamalarla olayların ayrıntıları ortaya çıkıyor sanırken, aslında tersi oluyor; karşılıklı uyarılar, tehditlerle "olan"ın üstü örtülüyordu.

Bugün Ağar DYP'nin genel başkanı ve ilk genel seçimlerde iktidara talip...

Aynı günlerde Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Elkatmış'ın "kanlı tarihe" neşter atarcasına yaptığı şu tespit de ortada kaldı:

"Çetenin üç ayağı var. Bunlardan birincisi polis, ikincisi bürokratlar, üçüncüsü askerdir. Polise ve bazı bürokratlara dokunuluyor. Ama askerlere dokunulamıyor. İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı ile çektirdiği fotoğraflar nedeniyle çete oluşturmakla suçlandı. Elimizde, Tuğgeneral Veli Küçük'ün Çatlı ile defalarca telefon görüşmesi yaptığına dair dokümanlar var. Onlar neden belge olarak kabul edilip, Küçük hakkında soruşturma açılmadı? Başı sıkışan, "devlet sırrı"dır, bilgi veremem, ifade vermeye gelemem diyor. Türkiye'de bazı kişiler konuşmazsa çözüm mümkün değildir..."

İbrahim Şahin altı yıl ceza alırken, Tuğgeneral Veli Küçük, bu konuşmayı izleyen Ağustos ayında tümgeneralliğe yükseltildi.

Yine aynı günlerde gazeteler çarşaf çarşaf Yeşil'in yaptığı telefon konuşmalarının dokümünü yayınlıyorlardı. Kutlu Savaş'ın, "Vedat Aydın, Cem Ersever'i emirle öldüren adamdır" dediği bu "katil"in görüştüğü onlarca resmi kuruluşun önemli bir bölümü jandarma birlikleriydi, hatta Ankara'daki askeri karargah merkezleriydi.

Bu da araştırılmadı.

Bir haber olarak gazete sayfalarında kaldı.

Cem Ersever'in faaliyetleri ve ölüm öyküsü de öyle. JİTEM'in varlığı resmen hep reddedildi, ama varlığı onlarca belgeyle kanıtlandı.

Sormalı şimdi?

Ergenekon nedir ve nerededir?
18 yıl önce
Ergenekon nedir, nerededir?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi