|
Şeriat kelimesinin gerçek anlamı

Son zamanlarda şeriat tartışmaları yine hız kazandı. Aslında buna tartışma değil de cehalet sergileme yarışı demek daha doğru olur. Sosyal medyada öyle saçma sapan sözlere rastlıyoruz ki, bir insanın bunları ağzına alması için cehalet gayyasına düşmüş, hem de dibine kadar tepe takla yuvarlanmış olması gerekir. Yazılı basında ise, daha çok Sözcü ve Cumhuriyet gazetesi bu kördöğüşüne öncülük ediyor.

Şeriat kelimesini duyunca tüyleri diken diken olan bu güruh bilmiyor mu ki, şeriat İslam’ın ta kendisidir. Din ile, iman ile hiç alakası olmayan bütün ansiklopedilerde bile bu kelimenin tarifi böyle yapılıyor. Sağlam dini kaynaklarda ise aynı kelimeye zaten bu anlam veriliyor. Bazı İslami kitaplarda Allah’tan “Şâri Teâlâ” diye bahsediliyor, bu da şeriat denilen ilahi kanunun koyucusu demektir. Yine dini literatürde Peygamber Efendimiz'den “Sahibi Şeriat” diye de bahsedilmektedir. Fatih Sultan Mehmet bir suçtan dolayı yargılanmak üzere mahkeme salonuna girince orada bir yere oturmak istiyor. Ancak kendisinin göreve getirdiği kadı Hızır Çelebi, Murad oğlu Mehmed, Şer’ karşısında muhakeme edileceksin, ayağa kalk diye ikaz ediyor. Cihan hükümdarı da emre itaat ederek ayakta duruyor. Burada geçen “şer” kelimesi, “şeriat”in kısaltılmışıdır.

İşin aslı, böyle olduğu halde sol kesimin yazarları İslamiyet’le şeriatin eşit olmadığını ispat etmek için çırpınıp duruyorlar. Yukarıda isimlerini verdiğimiz gazetelerin yazarları şeriatin ayrı, İslam’ın ayrı olduğunu ispat sadedinde yalan yanlış ifadelerle sütunlarını dolduruyorlar. Bir kere daha tekrarlayalım: Şeriat İslam’dan, İslam hukukundan başka bir şey değildir.

İslam hukuku deyince aklıma geldi.

Hem İstanbul müftüsü, hem Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapan büyük İslam âlimi Ömer Nasuhi Bilmen, “Hukuk-ı İslamiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu” adıyla altı ciltlik bir şaheser kaleme aldı ve bu külliyatı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1949 yılında yayımladı. Asıl şaşırtıcı olanı şu ki, üniversitenin o zamanki rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, bu İslam hukuku külliyatına takdir edici, övücü cümlelerden meydana gelen bir takriz yazdı. Onar, “Hukuk-ı İslamiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu’nun Temin Edeceği Büyük Faydalar” başlığıyla kaleme aldığı bu takrizin bir yerinde şöyle diyor:

“Bugünün ve yarının hukukçuları orijinal mukayeseli hukuk tetkiklerine, kanun vâzıları (koyucuları) hazırlayacakları kanunlara esas olacak bilgileri bu değerli eserde bulacaklardır.”

Ömer Nasuhi Hoca’dan son derece saygılı bir dille bahseden Sıddık Sami Bey, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Mazide İslam Hukuku’nun gelişmesinde ve hadiselere tatbikinde büyük hizmetleri dokunmuş olan Türk hukukçularına bugün de bu hukukun zamanın kıymet hükümleri dahilinde tetkik ve izahı vazifesi düşmektedir. Fakat bu mühim işe başlamak için seleflerimizin bir bahr-i bî-pâyân diye tavsif ettikleri fıkıh ilmini İslam hukukunu bütün incelikleriyle ortaya koymak lazımdır.”

Ne kadar şaşırtıcı değil mi? 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin en hararetli alkışlayıcılarından olan ve darbeden hemen sonra üniversitedeki mescidi kapatan Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, bu İslam hukuk abidesine duyduğu hayranlığı işte böyle açıkça dile getiriyor.

Rahmetli Mehmet Şevket Eygi de 15 Aralık 2008 tarihli Milli Gazete’de “Çözemediğim Sırlar” başlığıyla yayımladığı yazıda bu konuyu işliyor ve şu maddeleri sıralıyor:

1949’da İstanbul Üniversitesi böyle bir İslam Hukuku (şeriat) külliyatını nasıl yayınlamaya başlayabilmiştir.

Rektör Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar böyle bir önsözü nasıl yazabilmiştir?

“Geleceğin kanun koyucuları, hazırlayacakları kanunlara esas olacak bilgileri bu kitaptan çıkartacaklardır” cümlesini nasıl ve niçin sarf edebilmiştir?

Benim çözemediğim sırların çözümünü cevaplarını bilen var mıdır acaba?”

Bilmem ki, aşağıdaki satırlar merhum Şevket Bey’in bu sorularına cevap teşkil eder mi? Evvela, Sıddık Sami büyük hukuk otoritelerinden biridir ve bu özelliği onu gerçekleri söylemeye sevketmiştir. İlmi otoritenin böyle bir hususiyeti vardır. Ayrıca bahsi geçen eser yayınlanmak üzere üniversiteye geldiğinde incelenmesi ve rapor vermesi içim diğer bir hukuk allamesi olan Ord. Prof. Dr. Ebu’l – Ulâ Mardin’e teslim edildi. Onun da olumlu rapor vermesi üzerine neşri gerçekleşti.

Şunu da hatırlatmak isterim. Sıddık Sami Onar’la İbnülemin Mahmut Kemal Bey arasında eskiye dayanan bir yakınlık vardı. Nitekim o yıllarda Hürriyet gazetesinde “Üniversitede Rektör Seçimi ve İbnülemin Mahmud Kemal” başlığıyla şöyle bir yazı neşredilmişti:

“Geçenlerde İstanbul Üniversitesi rektör seçimi yapıldı. Bazı iç mevzuat ihtilaflarına meydan veren bu seçim. 12 sene evvel ilk muhtar Üniversite Rektörü Ord. Profesör Sıddık Sami Onar’ın seçimi ile neticelendi.

Bu vesileyle 12 yıl önce İbnülemin’in bir beytini hatırladık. O zaman üstad

Öğretenle öğrenen etsin düğün
Oldu Sıddık Sami Bey rektör bugün!

demişti. Şimdi üstad âhiret âleminde Onun bu güzel beyti ile hem yeni rektörü tebrik eder, hem de merhumu rahmetle yâd ederiz.”

Unutmayalım, İbnülemin Bey, o muazzam kütüphanesini üniversiteye bağışlamıştı. Nitekim yukarıdaki yazının sonuna da şöyle bir not düşülüyor:

“Acaba rektör, üstadın üniversitedeki kitaplığını tanzim ve halka açma işini ele alabilir mi? Yapılan tesis ne âlemde? Hep kapalı mı kalacak?”

Bu konu ile ilgili bir rivayeti ise, ben 5 Temmuz 2018 de yayıncı Ziya Belviranlı Bey’den dinledim. O da amcası Dr. Ali Kemal Belviranlı merhumdan duymuş. Aslında bu önsözü İbnülemin Bey, kaleme almış ve eserin başına konmuş. İbnülemin, nev’i şahsına münhasır üslubuyla Sıddık Sami’ye, böyle bir eseri yayınladığın için belki günahlarında indirime gidilir demiş.

Hukuk-ı İslamiye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu’nda Sıddık Sami Onar’ın dışında iki kişinin daha takdim ve takriz yazısı bulunuyor. İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı’nın yanı sıra, Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Ord. Profesörü Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da bu şaheseri öve öve bitiremiyorlar. Uzun süre Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Velidedeoğlu, mukaddimesini şöyle bitiriyor:

“Böyle muhalled bir eseri Türk hukuk âlemine ihda etmeye muvaffak oldukları için, onun değerli ve muhterem müellifini (Ömer Nasuhi Bilmen Hocayı) bütün samimiyetimle tebrik ve kendilerine teşekkür etmeyi bir vazife bilirim.”

Eski Milli Eğitim bakanlarından Hasan Âli Yücel’in onayıyla bakanlık yayınları arasında neşredilen Son Sadrıazamlar isimli kitapta, Said Halim Paşa maddesinde, paşanın bir de fotoğrafı bulunuyor. Bu resmin yanında Said Paşanın el yazısıyla ve eski harflerle şu cümle yer alıyor: “Müslümanın vatanı şeriatın hâkim olduğu yerdir.”

Bu bahsi Yavuz’un şeyhülislamı İbn-i Kemal’in şu dörtlüğüyle bitirelim:

Şeriat kim sarây-ı kibriyâdır
Hakikat mülküdür, muhkem binâdır
Ânın taşını kim oynatırsa
Yoluna başını koymak lâzımdır.
#Aktüel
#Şeriat
#Edebiyat
#Dursun Gürlek
2 ay önce
Şeriat kelimesinin gerçek anlamı
Gümüş Motor’dan Millî Görüş’e Siyasetin Hocası: Necmettin Erbakan
Trabzonspor taraftarıyla
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!