|
Mahremiyetimizi ne Paris, ne Londra belirleyemez

İnsan haklarına sığınarak eşcinsellik savunuluyor. Bunun için toplumsal cinsiyet eşitliği ideolojisi ileri sürülüyor. Nikâhsız cinsel beraberliğin 14 ya da 15 yaşları normal görülüyor. Bunların adına “deneyim” deniyor. Hatta çocuk LGBT savunucuları bile kollanıyor. Ancak ergen yaşlardaki nikâhlı beraberliğe çocuk evliliği adıyla her çeşit ithamlarda bulunuluyor. TİHEK Başkanı Süleyman Arslan’ın, TBMM’de yaptığı konuşma ve ileri sürdüğü düşünceler bu açıdan dikkat çekici. Arslan “nikâhsız cinsellik onaylanırken ve normal karşılanırken nikâhlı ergenlerin evliliğine” karşı çıkmadaki paradoksa işaret ediyor. Sen misin bunu söyleyen!

Koca hukuk profesörü ve CHP vekili lafı alıyor ağzına ve yapıştırıyor damgayı. Çocuk evliliğini savundu, 21. yüzyıl Türkiye’sinde utanç verici tutum, başkan derhal istifa etmeli… Bunlar yeni toplumsal cinsiyet eşitliği ideolojisinin sloganları. Ezberlerin ruhu hep aynı. Düşünülmeden söylenir, egemen olmanın konforundan yararlanır, insan zihninin alışkanlıklarıyla muhabbet kurar. Hukuk profesörü vekil de öyle yapıyor. Zaten çağdaş bir adam! Elbette söyledikleri de çağdaştır!

Oysa TİHEK başkanının çocuklar evlensin, çocuk evliliğini patlatalım gibi bir iddiası yok. Sadece yaşanan pratik bir paradoksa dikkat çekiyor. Üstelik bu paradokstan dolayı mağdur olan binlerce insan ve ergen genç var. Çocuk yaşta diye tanımlanan insanların serbest cinsel davranışları konusunda hiçbir şey denmiyor. Hatta teşvik ediliyor. Ancak öte yandan nikâhla cinsellik tutumunda bulunanlar çağdışı ve utanç görülüyor. Oysa utanç olan bize göre nikâhsız yapılan ve zina olan davranışlar.

Çocuk evliliği yeni bir icat! Birçoğumuzun ninesi 14-15 yaşlarında evlenmiştir. Koşullar değişti. Üretim ve iş, hayatla ekonomik ilişki kurma, yeni aile biçimi, geç olgunlaşma gibi nedenlerle insanlar bırakın ergenlikle beraber evlenmeyi, 30 yaşlarında evlenmeye başlıyor. Üretim tarzının ve yeni geçimle gelen bu evlilik yaş değişiminin bir mutlaklığı mı var? Değişen koşulların bir ürünü. Yarın şartlar değişir, insanlar yeni üretim ve geçim tarzları keşfeder belki de evlilik yaşı 40 olur ya da 20’ye düşer yeniden. Bu kadar değişkenlik arz eden bir konu üzerine ahkâm kesmek nedir böyle? Önemli olan insanların kiminle, hangi sınırlarda ve ne zaman evleneceği konusunda benimsediği kurallardır. Evlilikte özgür iradesiyle hareket etmesi. Bunlar en başta dinler tarafında konulmuştur. Mesela kardeşle veya teyzeyle neden evlenilmez? En temelinde dinler bunu yasaklar. Ama şimdi ateizm, deizm ve post-truth dönemi ile beraber bu sınırlar da oynak hale gelecek.

Ama bir Müslüman için bunun ilkeleri nettir.

Ne başkanın, ne de başka bir muhafazakâr insanın çocuk yaşta evlenmesine teşvik edici bir tutumda bulunması söz konusu. En azından bugünkü şartlarda böyledir. Eğitim, meslek, olgunlaşma gibi gerçekliklerin çağımızdaki özelliklerine baktığımızda bunu diyemeyiz. Yoksa bunun insan haklarıyla ve eşitlikle de bir alakası yok. İnsan hakları, eşitlik ve özgürlük sloganlarını ezberleyerek önüne gelen her meselede bunlarla bağırıp çağırmanın manası yok. Hele ki bir profesörseniz gerçeklerin çoğul bileşenlerini düşünerek konuşacaksınız. Elbette bugünün en büyük siyasal popülizmi maalesef bu kavramlara dayanıyor. Bunların bahsedilen olgularla ne kadar ilişkili olup olmadığını düşünmeden sarf edip duruyor insanlar. O nedenle de değer ve anlam kaybına uğruyorlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşcinsellik anlayışı ile kalkıp ortaya konan “nikahsız serbest cinsellik ve nikahlı yasak cinsellik” paradokslarını açıklayamazsınız. Üstelik pratikte de özgürlüklerinden yoksun kalanlar “nikahlı cinsellik” içinde konumlanan evli ergenler. Çünkü binlercesi hapis yatıyor. Toplumsal meseleler ve kültür konuları hukuk sopasıyla yönlendirmek anlamsızdır. Hele ki bu sopa nikâhsız serbest cinsel hayatı yaşayan ergenlere uygulanmazken, nikâhlı olanlara uygulandığında…

Mahremiyetimizi, cinselliğimizi, evlilik yaşımızı ne Paris, ne Londra, ne de New York belirleyemez. Biz farklı bir kültürün, farklı bir inancın ve örfün toplumuyuz. Bu toplumda azınlık çevrelerin bu alanlardaki tercihleri ve inanışları da hepimize dayatılan bir hukuk normu haline gelemez. Aile, bir toplumun kendi ruhunu, tecrübesini ve inanışlarını taşıyarak meydana gelir. Evlilik, mahremiyet ve cinselliği de buna göre oluşur. Türk toplumu Avrupa’dan farklı olan ve bu alanları etkileyen ne örfünü, ne inancı olan İslam’ı, ne de ferasetini bırakmalı. Batmış olan, bunalan, kaos ve düşüşe sürüklenen

Batı aile ilişkilerini hala toplumsal cinsiyet eşitliği altında pazarlamak da ahmaklıktır.

#LGBT
#TİHEK
#TBMM
#CHP
#New York
#Paris
#Londra
3 yıl önce
Mahremiyetimizi ne Paris, ne Londra belirleyemez
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler