|
Doğruya doğru, yanlışa yanlış

Yanlışın da, doğrunun da tarifi belli; yüce kitabımızda açıkça çerçevesi çizilmiş. Bu kavramlar, tarifini kafamıza göre, keyfimize göre, menfaatimize göre değiştirebileceğimiz, yoğurarak istediğimiz şekli verebileceğimiz, su katarak istediğimiz kıvama getirebileceğimiz, kendimize doğru yontabileceğimiz şeyler değil... Yanlış ve doğru, ilahi kelamda tarifini bulduğu üzere teslim olmamız, şartlara bakmaksızın sadık kalmamız gereken iki mefhum...

Doğrunun içine yanlış katmaktan, yanlışın içinde doğru aramaktan her inanmış kişinin Allah’a sığınması, bu berrak idrakte olması gerekir. Bu hassasiyet korunmaksızın yürünen hiçbir yoldan hakiki bir gayeye varılmayacağı gibi; içinde bir bütün olarak hakikate sadakat taşımayan hiçbir mücadeleden de bir hayırlı netice çıkmaz.

Hakkaniyet, herhangi bir şarta bağlı olmaksızın temel vazgeçilmezimiz olmalıdır. Bu konu tevil kaldırmaz. Herhangi bir meselede hakkaniyetin neyi gerektirdiği muğlak değildir, daima açık ve nettir. Eğer hakkaniyetin neyi gerektirdiği konusunda bir muğlaklık görüyor isek, o muğlaklık nefsaniyetimizdendir. Malum, yaşadığımız görme bozukluklarının müsebbibi çoğu zaman nefislerimizdir. Şu da aşikar ki, nefsin en fazla kabiliyetli olduğu sahadır bu!

Dünyanın meselelerinin, esasta hakikatle terbiye edilmemiş bir ‘bize göre’si yoktur, olamaz da. Teslimiyet, ölçüyü Hakka bırakmak, her vaziyeti onun ölçüleriyle ölçebilmektir. Aksi gaflettir, kötü akıbettir. Kendi mesnetsiz vehimlerini, Hakkın ölçüsü zannetmekse düpedüz aldanıştır. Bu ayrımda duracak yeri bilmek dahi, katıksız inanmışlığın bir nişanesidir.

Davranış, eylem, hareket, iman ettiğimiz hakikatin gösterdiği istikametin dışında bir tarafa yönelemez. Yönelirse, kendi kalbinden, özünden, aslından uzaklaşır. O vakit yapılması icap eden, her davranışta, her eylemde, her harekette istikameti gözetmek, hakikati kıble alarak o cihette sabit kadem olmaya gayrettir. Yanılgı pişmanlığı, yanılgıda ısrar silkinişi, yanılgıyı sahiplenme tecdid-i efkâr gerektirir. Yolun yolcuya uyduğuna şahit olunmamıştır çünkü, yolcu yola uyar.

Kim ki haksızlığı hak görür, işte bu kendisine yaptığı en büyük haksızlıktır. Çünkü bu kendi zihniyet toprağına ektiği bir zehirli sarmaşıktır, kısa zamanda cüretkar kollarıyla tefekkürünün bütün gövdesini sarar, canını emer, kurutur. Nice ulu ağacın bir zehirli sarmaşık elinde kuruyup gittiği görülmüştür.

Madem ki dosdoğru olana inandık; o vakit, imtihanımız dosdoğru olmaya gayret etmektir. Yegâne ve nihaî maksadımız budur. Maksadımızı kaybedersek, Allah muhafaza, yolumuzu da kaybedebiliriz. Bize düşen maksadı daima hatırda tutmak, bizi hakikatin yolundan sapmaya sevk edebilecek her türlü vehme mümkün mertebe kulaklarımızı, kalplerimizi, idraklerimizi kararlı bir şekilde kapalı tutmaktır. Doğruyu tam olarak yapamıyorsak bile, kendimizi yanlışa büsbütün teslim etmemektir. Yanlışı yanlış, doğruyu doğru bilmekte istikrar kazanmaktır. Şu fani dünyada olan bitenin kuyruğuna takılıp, baki olan hakikatin ırağına düşmemektir. Doğruyu yitiren doğruluğunu yitirir ve Allah sadece yanlışından pişmanlık duyanların, nihai manada doğruluğunu şaşmaz doğrudan alanların yardımcısıdır.

Unutmayalım, sadece serap değildir hayal olan, hakikat nezdinde çöl de bir seraptır.

#Allah
#Koruma
#Sarmaşık
4 yıl önce
Doğruya doğru, yanlışa yanlış
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi