|
Cumhurbaşkanlığı bürokratik bir makam değildir

Cumhurbaşkanlığı bürokratik bir makam değildir: Turgut Özal''ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçildiği günden beri böyleydi bu! Rahmetli Özal''ın Çankaya dönemindeki girişimlerine en büyük engeli oluşturan, ancak görevi devralmasıyla birlikte Çankaya''ya biçilen bu "yeni konum"un işlevselliğini hemen anlayıp buna uygun bir performans sergileyen Sn. Demirel de bu tutumuyla söz konusu savı güçlendirmişti.

On yılı aşkın bir süre boyunca yaşadığımız deneyim de gösteriyor ki "siyasal gerileme" ve "istikrarsızlık" tehlikesine karşı Cumhurbaşkanlığı makamı ciddi bir ağırlık merkezi oluşturmuştur. Bu süreç boyunca Cumhurbaşkanlığı makamının hangi yönde nasıl bir tutum takındığı ve bu tutumun siyasal-toplumsal doğruluğu ayrı bir tartışma konusu: Ama başından beri rahmetli Özal''a ya da Sn. Demirel''e karşı duranlar bile bu "ağırlık"ı yadsıyamayacaktır.

Anımsarsanız, "5+5 modeli"ni öngören Anayasa Değişikliği Önergesi''nin reddini son yıllarda Meclis tarafından sergilenen "en gerici adımlardan biri" olarak nitelemiştim. Rahmetli Özal''ın Çankaya günlerinde (içlerinde naçizane benim de yer aldığım) çok az sayıda insan ısrarla Türkiye''nin kendine özgü bir "başkanlık sistemi"ne gereksinim duyduğunu ve bu yönde siyasal adımlar atılması gerektiğini savundu. O dönemde bu kişilere demedik laf bırakmayanların büyük bölümü, ilerleyen yıllarla birlikte saf değiştirdi: Biz de bu tabloyu yarı şaşkın yarı memnun bir halde izlemekle yetindik.

5+5 bu yönde belki de "Meclis iradesi" tarafından atılacak ilk ciddi adım olacaktı. Gelgelelim, uzgörülü siyasetçilerimizin safdil stratejileri bizi bambaşka bir noktaya sürükledi: Önce bütün iş Sn. Ecevit''in büyük çabası ve Sn. Yılmaz''ın coşkun desteği sayesinde Sn. Demirel''in "varlığı" üzerine kilitlendi, "siyasi iradenin yeniden biçimlenmesi için Sn. Demirel''in görevde kalması bir gerekliliğe dönüştü" dediğimiz anda mecliste bir tür "orta oyunu" sergilendi, vekillerimiz nicedir unuttukları "bireysel etki alanları"nı bir anda keşfediverdiler; tam "Merkez Sağ"ın selameti açısından "aşağı tasfiye olmuyorsa, yukarı tasfiye olur" formülü doğrultusunda bu işin mimarı Sn. Yılmaz ortaya çıksın dediğimiz sırada da "Büyük Uzlaşma" denen sihirli değnek iradelerimizi uyuşturuverdi.

Bugün gelinen nokta nedir? Beş liderin deklarasyonuyla, "Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmalı" diyen bir cumhurbaşkanı adayımız var. Nereden nereye?

Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn. Ahmet Necdet Sezer''e büyük bir saygım var. Amacım da Sn. Sezer''in kişisel konumuna yönelik bir sorgulamaya girişmek değil. Benim tek derdim 5+5''in reddedilişinden bu yana Türkiye''de hangi "siyasal stratejiler"in baskın konuma geçtiğini çözümlemeye çalışmak.

5+5''in reddinde Sn. Demirel''in "siyasal yaşamının sonu"nu görüp zafer ve sevinç çığlıkları atanlar, bugün geldiğimiz nokta üzerine bir kez daha düşünmek durumundalar. Bir siyasal konumun değişeceği anlar için hiçbir şey kurgulamadan, herhangi bir senaryoya katkı malzemesi olursanız, bunun siyasal sonuçlarına da katlanırsınız. "Yeni dönem"in bayraktarlığını yapanlar bu "yeni dönem"in hangi siyasal koordinatlara oturduğunu çözümleyip bize de açıklamalılar: Ama "evrensel ilkelerden ivme kazanan kurgulamalar"la değil, yaşanan "siyasal gerçekler"le!

5+5''in oylanmasından bir gün önce, Türkiye on yılı aşan bir birikimin getirdiği noktada yeni "siyasal açılımlar" için elverişli bir zemine sahip bulunuyordu. Bugün ise 5+5''in reddiyle atılan "gerici adım"ın açtığı kulvardan emin adımlarla yüründüğünü görüyoruz.

5+5''in reddini sağlayan siyasal aktörlerin "stratejik hedefleri"ne varamayışı, sistem dinamikleri açısından cumhurbaşkanlığı makamının taşıdığı ağırlık için bir "onarım" ya da "eski konuma dönüş" sürecine değil, tam bir "acı rövanş"a karşılık geliyor. Bu konuda, siyasal konumları neredeyse karşıtlık taşıdığı halde, tam bir işbirliği yapmayı başaran aktörleri tek tek kutlamak gerekiyor. Sözü edilen "eski konum"un Türkiye''ye siyaseten ne kadar gerekli olduğunu görme fırsatını önümüzdeki dönemde fazlasıyla bulacağız.

Hafta başında medyada "Büyük Uzlaşma", "Tarihi Uzlaşma" gibi başlıklarla yer alan durum bir siyasal fiyaskodur. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki sistemi "siyasal açıdan geriletme" yönünde atılan adımlar şu sözde "uzlaşma kültürü"nün büyük bir başarısıymış gibi alkışlanabiliyor. Bu kavrayışın devşirildiği Batı''ya dönüp hangi siyasal gerileme için böyle bir uzlaşmaya varıldığını bulalım öyleyse! Ancak "siyasal akıl"ın kendi konumunu yitirdiği yerde "uzlaşma" adı verilir böylesi bir boyun eğişe!

İş ister 2. ister 3. turda bitsin, bu konuyu işlemeye devam edeceğiz.

24 yıl önce
Cumhurbaşkanlığı bürokratik bir makam değildir
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset