|
“Provokasyon”un gizlediği...

6-8 Ekim’le birlikte başlayan çözüm süreci üzerindeki şiddet gölgesi, Cizre özelinde yoğunlaşarak devam ediyor. Olumlu veya olumsuz şekillerde Cizre’deki çatışmaya etkide bulunma potansiyeline sahip tarafların tamamı, ilk günden itibaren, teskin edici açıklamalar yapmalarına karşın, gerilim yükselerek devam ediyor.

Küçücük bir ilçede, ilgili aktörlerin tamamı, vurgulu ifadelerle gerilime son verme iradelerini ortaya koymalarına rağmen, olaylar neden sona ermiyor?

Akıllara gelen ilk ihtimal, provokasyon. Yakın tarih, hepimize provokasyonları kanıksatan bir tecrübe yaşattığı için, bu ihtimali kolayca yabana atamıyoruz. Ancak, ilçenin küçüklüğü, olayların gelişimi ve sürekliliği göz önünde bulundurulduğunda, meselenin provokasyonu aşan bir yöne sahip olduğunu da görmemiz gerekiyor.

Taraflar için provokasyon suçlaması, sorumluluklarını öteleyen bir işlev görüyor. Toplumda karşılığı olan bu sihirli kelimeyi kullanarak, taraflar, siyasi veya toplumsal baskıya maruz kalmadan öngördükleri stratejiyi hayata geçirme imkanına kavuşabiliyorlar.

Cizre’deki olayların esas müsebbibi örgüt olmasına karşın, HÜDA-PAR’ın da olayların büyüyüp devam etmesinde dahli olduğu anlaşılıyor. HÜDA-PAR, Cizre’de örgüte gösterdiği dirençle, meşru müdafaa üzerinden silahı tekrar tedavüle sokma, örgüte mukavemet göstererek siyasi meşruiyet devşirme ve bölgede PKK’nın oluşturduğu hegemonyaya karşı toplum ve devlet nezdinde alternatif bir adrese dönüşme hesabı güdüyor.

Öte yandan, başından sonuna, sorumluluğun örgüte ait olduğuna kuşku yok. Paramiliter unsurların “paralel bir düzen” kurmak üzere harekete geçirilmesi, hendeklerin kazılması gibi gelişmeler, örgütün belli bir strateji ekseninde hareket ettiğini gösteriyor.

PKK, 2012’de Arap Baharı’ndan esinlenerek, “devrimci halk savaşı” konseptini benimsemiş ve “alan savunması” olarak nitelediği eylem tarzlarıyla bir bölgenin denetimini eline geçirip “kurtarılmış bölge” oluşturmayı hedeflemişti. Şemdinli-Yüksekova hattında alan hakimiyeti kurmaya dayalı bu fantastik konsept, trajik sonuçlara yol açmıştı.

PKK, Türkiye’de hayata geçiremediği bu konsepti, Suriye’deki otorite boşluğundan yararlanarak “Rojava”da hayata geçirebildi. PYD, Esad’ın onayı ve desteğiyle, suikast dahil her türlü şiddet ve baskıyı tedavüle sokarak, farklı siyasi aktör ve yapıları sindirmeyi başardı ve fiili bir hakimiyet elde etti.

Cizre’deki olaylar, PKK’nın 2012’de akim kalan teşebbüsü, Rojava tecrübesi ve çözüm süreci zemini üzerinden tekrar hayata geçirme çabasını yansıtıyor. Bu çerçevede, Cizre’deki gelişmeler, örgütün çözüm sürecine nasıl bir anlam yüklediğini ve süreç sonrasında nasıl bir siyasi düzen kurma tasavvuruna sahip olduğunu görmemize imkan sağlıyor.

Cizre’deki olayların asıl faili olan YDG-H, çözüm süreci döneminin bir yapılanması. “Fırtına gençlik” gibi sempatik kelimelerin arkasına saklanarak perdelemeye çalışılan bu paramiliter örgütün işlevi, örgütün alan hakimiyeti kurmasını, alternatif kesimleri sindirmesini sağlamak. Hal bu iken, bu yapının hangi amaçla kurulduğunun, neden hala feshedilmediğinin, hendeklerin hangi gerekçeyle kazıldığının hesabını vermeden, başka tarafları suçlamanın, tehditler savurmanın veya provokasyon perdesinin arkasına saklanmanın bir anlamı yok.

Sonuç olarak, Cizre’deki olaylar, örgütün çözüm sürecindeki tutumunu bir samimiyet testine tabi tutmuş durumda. Cizre olayları, şu soruyu cevaplamayı zorunlu kılıyor; örgüt için çözüm süreci stratejik bir karar mı, araçsal-taktiksel bir tercih mi?

Çözüm süreci, silahsızlanmayı sağlayacak bir eksen üzerinde yoluna devam ediyor. Ancak, siyasi düzlemde ilerleyen çözüm sürecinin akıbetinden bağımsız olarak, liderinden siyasi uzantılarına kadar örgütün bütün bileşenleri, kamuoyu nezdinde, bu sorunun ikna edici bir cevabını vermek ve verdikleri cevapla ürettikleri söylem ve kullandıkları enstrümanlar arasındaki tutarlılığı sağlamak durumundalar.

#Cizre
#provokasyon
#HÜDA-PAR
9 yıl önce
“Provokasyon”un gizlediği...
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?