
Türkiye bir süredir enflasyonun yükseldiği bir dönem yaşıyor. Bireylerin satın alma gücünü olumsuz etkileyen enflasyonla mücadele konusunda hükümet kanadındaki kararlı yaklaşımın etkilerini önümüzdeki aylardan itibaren görmeye başlayacağımızı umut ediyorum. Ancak bu arada dikkat edilmesi gereken bazı konuları da hatırlamakta fayda var.
Öncelikle basitçe bir enflasyon tanımı yapalım. Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışa enflasyon diyoruz. Buradaki fiyatlar, ülke ekonomisinde satın alınan mal ve hizmetlere ödenen para miktarını ifade eder. Dolayısıyla ekonomi içerisinde satın alınan mal ve hizmetlere ödenen para miktarının bir önceki döneme göre artış göstermeye devam ediyor olması başta belirttiğimiz istenmeyen durum olan enflasyonun oluşmasına neden olur.
Enflasyonu genellikle TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi), Yİ-ÜFE (Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi) ve YD-ÜFE (Yurtdışı Üretici Fiyat Endeksi) verileri ile takip ederiz. Detaylandırmak mümkün. Ancak konuyu dağıtmamak için biz belli başlı enflasyon türlerine bakalım.
Ekonomi içerisinde, cari fiyatlar genel seviyesinde üretilen mal ve hizmetlerin toplamı eğer toplam talebi karşılayamazsa fiyatlar genel seviyesi yükselmeye başlar. Buna “talep enflasyonu” deriz. Öte yandan “maliyet enflasyonu” da üretime konu olan malların veya hizmetlerin girdi fiyatlarının artması sonucu ortaya çıkar. Üretim faktörlerinin hepsinin veya birkaçının fiyatlarındaki artışların satış fiyatına yansıtılması o mal veya hizmetin nihai satış fiyatının artmasına neden olur.
O halde enflasyonla mücadelede temel konu fiyatlar genel seviyesini aşağı indirecek şekilde politika belirlemekten geçer. Serbest piyasa ekonomilerinde fiyatlar piyasada belirlenir. Dolayısıyla hükümetlerin fiyatları doğrudan belirleme yetkisi yoktur. Olsaydı bile tüm bu sistemi düzenleyip denetleyecek bir mekanizma kurabilmesi imkansıza yakındır. O zaman geriye kalan seçeneklerin başında toplam talebi kısacak para ve maliye politikalarının belirlenmesi kalıyor. Para politikaları ve bu politikaları hayata geçirecek araçlar merkez bankaları tarafından bağımsız bir şekilde belirleniyor. Burada en belirgin araç ise “politika faizi” olarak görülüyor. Ayrıca kısmi veya yüksek “Dolarizasyon” olan ekonomilerde girdi fiyatlarına doğrudan etkisi olan dövizin seviyesi de maliyet enflasyonu tarafında takip ediliyor. Maliye politikası ile hem talep hem de maliyetler tarafında etkin olmanın mümkün olduğunu unutmayalım.
Ekonomideki cari fiyatlar ister toplam talebin artması ile isterse de girdi fiyatlarının artması neticesine yükselsin buradaki temel mücadele fiyatları aşağı yönlü değiştirecek politikalar üretmekle mümkün oluyor. Bu noktada karşımıza “fiyat yapışkanlığı” önemli bir sorun olarak çıkıyor. Geniş tanımıyla fiyat yapışkanlığı; piyasada belli bir denge fiyatından alınıp satılan bir malın talep ve/veya arz koşullarında meydana gelecek değişikliklerin, fiyatlara anında yansımaması olarak tanımlanabilir. Bu geç yansımanın pek çok nedeni var. Ancak uygulamada görüyoruz ki, fiyatlardaki hareket yukarı yönlü ise yansıması daha hızlı olurken aşağı yönlü hareketlerin yansıması genellikle daha yavaş oluyor. Literatürdeki ampirik bulgularda da bu konu firmaların fiyat artış ve azalışlarına verdiği tepkilerin asimetrik olduğu şeklinde ifade edilmiştir.
Bu bakımdan yerel para ile girdi maliyetleri olan fırsatçıların yukarı yönlü fiyat ayarlamalarını bir kenara bırakırsak, girdi maliyetleri dövizle belirlenen sektörlerde, kur yukarı giderken yapılan yukarı yönlü fiyat hareketlerinin kur düşmeye başladığında aynı hızda aşağı yönlü olmaması enflasyonla mücadelede etkinliği azaltan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan Yİ-ÜFE’deki artışın TÜFE’den yüksek olduğu ortamda, üretici fiyatlarındaki artış neticesinde fiyatlara yansıtılan artışların enflasyon beklentilerini de olumsuz etkilemesi aşağı yönlü fiyat hareketlerinde gecikmelere neden olacaktır.
O halde enflasyonla mücadele; sadece toplam talebi kısacak para politikaları ile değil aynı zamanda üretici fiyatlarını olumsuz etkileyen yüksek finansman ve girdi maliyetlerini düşürmeyi barındıran bir patikaya oturması gereken bir süreçtir. Aynı zamanda bu sürecin fiyat yapışkanlığı ve olumsuz beklentiler gibi geciktirici nedenler yüzünden sabır gerektirdiğini de unutmamak gerekir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.