|
Kederle gülümseyen

“Keklik gibi kanadımı süzmedim

Murat alıp doya doya gezmedim

Bu kara yazıyı kendim yazmadım...”

Erzincanlı Hafız Şerif yüksekçe bir tepeye çıkıp, elini kulağına atıp bu türküyü söylediğinde bütün bir ova halkı yaşlı gözlerle dinlermiş. Depremin acılarını defalarca yaşadığından, gurbet acılarını da çokça çektiğinden Erzincanlı “kederle gülümseyen” bir yapıya sahiptir. İzmit depremi de bunu doğruladı.

Elbette ki, bir sanayi bölgesi olan İzmit-Adapazarı havalisine Anadolu’nun her yerinden, özellikle Karadeniz’den gelip yerleşenler çoğunluktaydı. Bu sebeple depremden sonra Adapazarı’ndan, Yalova’dan, Gölcük’ten Anadolu’nun hemen her köşesine cenazeler yürüdü.

Bunlar içinde Erzincanlıların çifte yası vardı sanki.

Çünkü onlar 92 depreminden sonra, bir nevi terk-i sıla ederek gurbete çıkmışlardı. Deprem onları orada da yakaladı.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Bir deprem bölgesinde acılar yaşayan insanlar neden kalkıp bir diğer deprem bölgesine gelip yerleştiler”. Bu sözde doğruluk payı vardır. Ancak şurası unutulmasın ki Türkiye’nin %90’ı zaten deprem bölgesi. Dün Varto’da, Adana’da, Dinar’da olan deprem; başka bir gün başka bir bölgemizi de vurabilir. Nereye gideceğiz? İnsanlar öncelikle iş, aş peşinde, geçim derdinde.

Ayrıca gazetelerin yazdığına göre 1990’larda bundan otuz yıl öncesine nazaran bütün dünyada tabii âfetler üç misli artmış.

Yeryüzünde nüfusu en fazla artan ilk elli şehirden kırkı fay hatları üzerinde bulunuyor. Çünkü bu bölgeler hem tarım, hem sanayi açısından verimli. İnsanoğlu bu işte; çıkar uğruna tehlikeyi göze alıyor. Tedbiri ihmal ediyor. Şehirleşmenin çarpık görüntüsü, çürük zeminlere çok katlı binaların dikilmesi ile bir orman halinde genişleyip gidiyor. İstanbul’un yaşadığı tedirginlik bununla ilgili değil mi?

Bir çarpıcı rakam da şu: Binaları depreme dayanıklı yapmak için maliyet artışına eklenecek rakam sadece %5 imiş.

Bunu öğrenince insanın dudakları uçukluyor.

Sırf %5 daha fazla kazanmak için bu masraftan kaçınmak akıl işi midir yani?

Depremin yarattığı psikoloji içindeki insanlar artık çok katlı binalarından çekiniyor. Bu koca beton yapılar bir iğneli fıçı olmuş içindekileri ha bire dışarı fırlatıyor. Hemen herkes tek katlı, iki katlı bina peşine düşmüş. Eh, ne demişler bir musibet bin nasihatten evlâdır.

Öyle de, zaman bu kabil duyguları, düşünceleri çabuk siler. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra insanlar yine “kaptıkları” bir arsaya, zeminine bakmaksızın, depremi falan aklına getirmeksizin koca koca binaları dikerler.

Kutsal kitabımız buyuruyor: “İnsanoğlu hem cahil, hem nankördür”...

Keşke kendimize gelebilsek, bir deprem kuşağında olduğumuzu unutmadan evlerimizi, şehirlerimizi, sanayi tesislerimizi “şartlarına uygun” biçimde inşa edebilsek. (29 Eylül 1999)

#Deprem
#Adapazarı
#Gölcük
#deprem bölgesi
#İstanbul tedirgin
1 yıl önce
Kederle gülümseyen
Târih tekerrür mü ediyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir