|
Oyuncak

Ülkemizde yaşı elliyi aşan çoğu kişi oyuncak için şöyle der: "Biz eskiden oyuncaklarımızı kendimiz yapardık". Bu sözde hem bir özgüven hem de günümüzün "oyuncak dünyası"na bir tepki var.

Gerçekten de öyleydi.

Kendi çocukluğumu düşünüyorum. Yahu en basiti oynayacak "top" bulamazdık. O yıllarda yere değdi mi fena halde zıplayan lastik toplar vardı ve bilhassa onlarla futbol oynamak bayağı hüner isterdi. O topa verecek para bulamaz, paçavraları sıkıca yuvarlayarak İngiliz sicimi ile sarar böyle bir top ile saatlerce oynardık.

Bir arkadaşımız çok marifetli idi. Telden taksiler, arabalar, hatta vinç dahi yapardı. Biz bu arabaları gazoz kapakları, renkli elişi kağıtları ile kaplar, ayakta sürecek kadar uzun direksiyonu ile ağzımızı korna yaparak yarışırdık. Esas yarış çember çevirmekte olurdu. Bitpazarından alınan türlü ebatlarda çember (çoğu çelik) sürecek kalın bir tel ile sahaya çıkar; start verilince ileri atılırdı. Her çemberden çıkan o ince cızırtı âdeta bir orkestra yaratır, tozlu yolda ardımızda jet uçağının dumanı gibi bir iz bırakarak tabana kuvvet koşardık.

Cam bilyelerle oynamanın zevki başkaydı. Beş kuyulu oyunda para da vardı. Vuruşu delikli yüz para. On kuruşu toparladık mı üç tekerli arabası ile okul önünden ayrılmayan kozhelvacıya gider, cevizli helvaları mideye indirirdik.

Tahta oyuncak yapmak bayağı hüner isterdi. Ama şurasını önemli vurgulamalıyım eğri-büğrü de olsa, yaparken-çakarken parmağımıza çekip değip şişse de, miline taktığımız teker deliği dar gelip dönmese de iş bittiği zaman âdeta bir zafer kazanmış gibi olurduk.

Dile kolay elimizde bir eser vardı.

Bizim eserimiz. Alın terinin eseri. Bu uğraş çocuk zihnimize ve hissiyatımıza bir şahsiyet kazandırır, hazıra konmaktan öte bir zevk verirdi.

Üstüne hemen kiremit, tebeşir, yağlı boya, kömür ne bulursak onunla bir isim yazar; ismin iki yanına iki ay-yıldız kondururduk.

Ardından bir nara patlatırdık:

"Yol verin yeşile kavuşsun eşine".

Mutfak eşyaları, kürek sapı, yayık vesaire yapan, aza kanaat eden fakir ve ihtiyar marangozlar (Genç, kadrosu yerinden, sermayesi olanlar kapı pencere gibi büyük işler, hatta harman makinası bile yapardı) çocuklar için basit tek tekerli arabalar, sallanan atlar, yeni yürümeye başlayan çocuklara üç tekerli çıyrıklar falan yapardı.

Kızlar kendi bebeklerini bir haç misali birbirine çivilenen çubuk üzerine kumaş parçaları uydurarak; bir yuvarlak torba dikip içini doldurduktan sonra ona kaş-göz yapıp, baş şekline sokup bu sopalardan uzun olanının ucuna geçirip, ardından bir de başörtüsü bağlayarak imal ederlerdi. Evcilik oynarken bezden, kiremitten, tahtadan evler (yani eve benzer şekiller) yaparak birbirlerine misafirliğe gidip; çamurdan imal edip kuruttukları bardaklarda, fincanlarda çay-kahve ikramında bulunurdu.

"Oyuncakçı" diye müstakil dükkân yoktu. Bakkal, kırtasiyeci, züccaciye mağazası bile teneke taksiler, uçurtmalar, lastik toplar, rüzgâr gülü ve çıngırak satardı. (Bunları nostalji olsun diye yazmıyorum. Bir zihniyet değişikliğidir dediğim).

Dünya bir kararda durmuyor.

Teknoloji ve sanayi her geçen gün yenilikler buluyor, imal ediyor, pazarlıyor. Biz de bu pazara dahil olduk. Naylon ve plastiğin devreye girmesi ile oyuncak dünyası çeşitlendi. Bez bebeğin yerini naylon bebek aldı. (Şimdi yeniden bez oyuncaklara, tahtaya dönüş var ama bu bir endişe yüzünden. Naylon hastalık sebebi).

Bu oyuncak kalıplarını yurt dışından getirten veya burada hünerli kalıpçılara yaptıran iş adamları gidişata ayak uydurmaya çalıştılar. Çeşit çoğalınca şehirlerde müstakil oyuncak mağazaları açıldı. Bunlar hem yerli, hem ithal oyuncak satıyor; böyle bir mağazaya giren çocuk ne yana bakacağını şaşırıyordu.

Çin"in hemen her sahada olduğu gibi oyuncak alanında da piyasaya girmesi bir deprem etkisi yarattı.

Hem çeşitli, akıl almaz çeşitli, hem gösterişli, hem ucuz.

Etrafı Çin malları kapladı. Yerli oyuncak sanayii neredeyse battı.

Televizyonun icadı ile radyonun pabucu dama atıldı.

İnternet müzik dünyasını yerle bir etti, İMÇ"deki dükkânlar bir bir kapandı, kaset zaten unutulmuştu, CD de hapı yuttu.

Şimdi tablet bilgisayarlar ve oyuncak konsolları var. Elektronik sınır tanımaz bir hız kazandı.

Dünyanın en büyük oyuncak firmaları bu elektronik oyuncaklar karşısında zarar etmeye başladılar. Yakında onlar da ya bu alana geçer, ya da dükkânın kapısına kilit asarlar.

Üstelik bu elektronik oyuncaklar çocukları olduğu kadar büyükleri de etkiliyor. Bir baba oğluyla bu oyunları saatlerce oynayabiliyor.

Siz siz olun tahta oyuncaktan, bez bebekten şaşmayın. Bırakın çocuklarınız kendi oyuncaklarını kendileri yapsın. Gücünüz yeter, sözünüz geçerse. Televizyon nesli bunlar, zor çocuklar.

11 yıl önce
default-profile-img
Oyuncak
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti