|
Eşcinsellik meselesi

Biliyorsunuz, Bakan Selma Kavaf "eşcinsellik hastalıktır, tedavi edilmeli" dedi ve kıyamet koptu. Büyük ihtimalle bu ifadeyi nötralize etmek için devreye giren bir başka Bakan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise, "Türkiye''de eşcinsellik, yaşayanlarca zor bir şeydir. Ayrımcılık sebebi olabilir. Toplum insaflı olmak zorundadır" demek suretiyle "toparlama" girişiminde bulunduysa da, kimse toparlanmadı, tatmin olmadı, üstünden bir hafta geçmesine rağmen o kıyamet bir türlü sükuna ermedi.

Çünkü mevzubahis olan, Türkiye''de insan hak ve özgürlüklerinden yana olduğunu söyleyen muhafazakar kesimin samimiyet sınavına, turnusol kağıdına, test manivelasına dönüşmüş olan eşcinsellikti. Ve sözkonusu olan, en demokratik, en tasvip edilebilir sözleri bile "gizli ajanda" tecessüsüne kurban giden bir hükümetin üyelerinden biriydi. Kaldı ki, konu netameliydi. Kaldı ki, Bakan Kavaf''ın üslubu eh pek de konunun hassasiyetine uygun bir formatta kurulmamıştı.

Başörtüsüne özgürlük mü istiyordun, bu serbestiyet talebin eşcinselliği de kapsamıyorsa, bu senin gizli homofobinin ilamıydı; daha ileri gidersen, nefret suçu sınırına varman an meselesiydi. Hiçbir şey değilse samimiyetsizdin, kendine Müslüman ve dahi ikiyüzlüydün.

Bence bu misal, yani ikinci bakanın hiç vakit kaybetmeden ilkini tekzip eden sözler etmek zorunda kalması bile, anında hükümetin tüm üyelerini kapsar hale gelen bir baskıyı azaltma talimiydi. Yani ikinci bakanın ilkini değilleme ihtiyacı duyması, bu ülkede homofobi varsa, heterofobinin de varolduğunu kanıtlayan bir gösterendi, aslında.

Ancak. Madalyonun öteki yüzüne bakacak olursak, bir konuda fikir beyan etmek başka bir şey, bir grup insana karşı nefret hisleri doğurabilecek ya da varolan nefreti perçinleyebilecek bir dil kurmak bambaşka şeyler. Yani ki, başörtüsüne ya da diğer dinsel pratiklere özgürlük talebinin eşcinsellikle tartılması ne kadar sakat, sakil bir algıysa, dindar bir toplumun nefret duyduğu, duymasa bile uzak durduğu, en azından onaylamadığı bir toplumsal grubu rencide etme noktasına varan bir ifade kullanmak da aynı oranda sorunlu bir yaklaşım. Bu durumda rencide edildiğine inananların bir savunma hattı oluşturması ve o hat üzerinden bir saldırı harekatı başlatması da tahmin edilemez ya da haksız bir sonuç olmuyor.

Evet, konunun açıldığı her sefer çoğu kalemin susma hakkını kullanmasından da fark edilebileceği üzere eşcinsellik konusu temel hak ve özgürlükleri savunan muhafazakar kesim için oldukça tekinsiz ve mütereddit olunası bir alandır. Çünkü, İslam''ın bu konuya "ne olursan ol, gel" sevecenliğiyle yaklaştığını söylemek oldukça zordur. Nitekim, homoseksüel ilişki biçimlerine mesafe koymuş, Lut kavmi, Sodom-Gomora ve benzeri kıssa örnekleriyle müntesiplerine mesafe uyarısı yapmış bir va''z biçiminden sözediyoruz. Ve eğer ki bu dine inanıyorsanız, ayıba ayıp, günaha da günah demek, zorundasınızdır.

Gelgelelim, demokratik toplumlarda da, bireylerin beğenmedikleri iş ve eylemlere, kişileri hedef almadan "beğenmiyorum" deme hakkı sözkonusudur. Yani ki, bir dindarın da "eşcinsellik benim inancıma göre tasvip edilebilir bir yönelim değildir, tabii olanın dışına çıkmaktır" deme hakkı vardır ve dahi olmalıdır; tıpkı bir başkasının başörtüsünü onaylamadığını, örtüyü kadın hürriyetine vurulan bir pranga olarak gördüğünü beyan etme hakkı olduğu gibi.

Ta ki iş, bu onaylanmayan eylemin sınırlanması raddesine gelene dek. İşte demokratik toplumda, o noktada külahlar değişilebilir. O külahların değişilmesi de gerektir.

İkincisi, WHO''nun (Dünya Sağlık Örgütü) bile eşcinselliği "psikiyatrik bir bozukluk" sınıfından çıkarması ta 1990''ları bulduysa, bu konuda gerek ortak toplumsal ahlak algısı, gerekse dini referansları nedeniyle çok daha hassas olan bir toplumdan "bize uymaz kardeşim" sesleri çıkması, ucu "nefret"e varmadıkça olağan bile karşılanabilir. Nitekim mealen, "İslam''la savaşmayanlarla savaşmayın" diyen de aynı İslam''ın, ta kendisidir.

Bir hali, durumu onaylamama, ayıp ve günah bulma hakkımız, elimizle ya da dilimizle çoğaltmama hakkımız baki. Gelgelelim kişisel ilişkilerde toplumsal düzeni sarsacak, zayıflatacak şekilde nefret ve düşmanlık tohumları ekmek yerine, iyilik ve güzellikle muamele etmenin, iyilik ve güzellikle muamele etmeyenlerin karşısına dikilmenin hep daha iyi sonuçlar verdiğini, daha ahlaklı ve vicdanlı bir duruş olduğunu düşünmüşümdür.

Bilmem yanılıyor muyum?

14 yıl önce
Eşcinsellik meselesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi